BEYTÜLMAL İLE CENAZE NAMAZI İLİŞKİSİ
Bu sitede Haziran 2013’te yayınladığımız “Allah, Münafıklar İçin Bizleri Uyarıyor” başlıklı makalemizin baş tarafında aynen şu ifadeleri kullanmıştık:
“Allah, bizlerin münafıkları bilemeyeceğimizi, ancak, Allah’ın, hepsinin bütün yaptıklarından haberdar olduğunu bize müjdeliyor.
Münafıkları biz tam bilemeyeceğimiz için, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bu konuda nelere dikkat etmemiz gerektiğini bize şöyle anlatıyor:
“Dört haslet vardır ki, kimde bu hasletler bulunursa, o kimse halis münafıktır. O dört haslet şunlardır: Kendisine bir şey emanet edildiğinde, ihanet eder. Konuşunca, yalan söyler. Söz verince, sözünde durmaz. Bir konu da taraf olduğunda, haddi aşar, haksızlık yapar, işi düşmanlığa dönüştürür.”
Bu hasletlere sahip yönetici insanlar, bir süre halkı kandırabilir. Halkın sevgi tezahüratları içerisinde dolaşabilirler. Halkın, kendisinin yaptığını zannettiği işlerle övünebilirler. Hattâ, dindar görünebilirler.”
Peygamberimizin ifade ettiği ve münafıkların sahip oldukları ilk haslet, kendisine emanet edilene ihanet etmektir. Bir insana yapılan emanetlerin önemlilerinin en yaygın olanları, yetimlerin malları ve beytülmal varlıklarıdır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bahsettiği kötü hasletlerin hepsi, birbirinin devamı niteliğindedir. Yetimin malını yiyen veya beytülmalden yani devletin kasasından zimmetine aktaran kişilerin içerisinde, bu yanlışını kendiliğinden anlatanlara rastlanmaz. Eğer karşılarına aşırdıklarını gösteren bir belge ile çıksanız dâhi, mutlaka, yalan söyler ve itiraz ederler.
Emanete ihanet etme hususu, sadece devlet kasasından kendi hesabına para aktarmakla gerçekleşmez. Bazı vakıf ve derneklere yaptırılan bağışlar, doğrudan kendi adına alınmayıp, başkasının adına alınan mal ve paralar da emanete ihanet demektir. Hâtta Peygamberimiz, getirdiği bir görevde hediye alan sahabelerini bile, şiddetle uyararak şöyle demiştir: “Sen bu görevde olmasaydın, evinde otursaydın, sana bu hediye gelir miydi?”
Görüldüğü üzere, dolaylı yollarla alınanlar da emanete ihanet anlamındadır. Konunun önemini vurgulamak için Yüce Yaradan, münafıklığı, yetim malına ve beytülmale ihaneti, kâfirlik ile bir tutmaktadır.
9 Tövbe Suresi 73: “Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş. Onlara karşı katı ol. Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir.”
Allah, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) çağrısına uymayarak, cihada katılmayanları da, münafık kabul etmektedir.
Tövbe Suresi 81 inci ayet: Savaştan geri kalan münafıklar, Resulullah’ın hilafına, onun savaşa gitmesine karşılık, oturup kalmalarıyla ferahladılar ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihat etmekten hoşlanmadılar, üstelik “Bu sıcakta savaşa gitmeyin.” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha sıcaktır.” Keşke anlayabilselerdi.
Yüce Yaradan, münafık yapıdaki insanlarla ilgili olarak, hükmünü aynı surenin şu ayetiyle verir:
84: “Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabrinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.”
Yukarıdaki ayete göre, cihat emri gelmesine rağmen katılmayanlar, Allah’ı ve Resulünü tanımamış sayılıyorlar. Cihat emri, her insanın yapısına uymayabilir. Fakat cihada gitmeyen bu insanlar, yalan söyledikleri ve fitne çıkarmaya çalıştıkları için bu suçlamayla karşılaşmışlardır.
Bu açıdan bakılırsa, beytülmalden aşırmak ve bu durumu gizlemek, daha büyük suçtur. Çalmalarına rağmen, “beytülmalden tek kuruşun kursaklarına gitmediği” yalanıyla insanları kandırmak, çok daha büyük suçtur. Bunlar, Allah’ı ve Resulünü tanımayarak beytülmalden aşırdıkları gibi, yalanlarıyla insanları kandırmakta ve fitneye sebep olmaktadırlar.
Aşağıdaki ayet devlet malına ihanet edenlere yöneliktir. Yediği halde yalan söyleyerek dürüst görünüp insanları kandıranların hali daha kötüdür.
Al-i İmran Suresi 161 ayet: “……Her kim hıyanet eder; ganimet ve hasılattan bir şey aşırırsa boynuna aldığını kıyamet günü yüklenir getirir…….”
Demek ki, münafıkların, yani beytülmalden aşıranların, yetim malı yiyenlerin, yalanlarıyla insanlar arasında fitne çıkarmaya çalışanların, bir konuda taraf olunca haddi aşarak işi düşmanlığa götürenlerin, bu yaptıkları şüpheye yer bırakmayacak şekilde kesin olarak belirlenirse, cenaze namazlarını kılmak Tövbe Suresi 84üncü ayetine göre, Yüce Yaradan’ın emrine karşı gelmek anlamındadır.
Nitekim Peygamberimizin bu husustaki uygulamaları için, Yaşar Nuri Öztürk şu bilgiyi vermektedir. Öztürk, İbn Hemmam’a dayanarak, Peygamberimizin “gulul” suçlusu olan hiç kimsenin cenaze namazını kılmadığını belirtir. Gulul suçlusu, “emanetlere, kamu mallarına hainlik etmek, kamu mal ve imkânlarını çalmak” şeklinde tanımlanmıştır.
Münafıklar konusundaki makalemizin sonunda yaptığımız uyarıyı yineleyelim:
“Umulur ki, münafıklar düşünürler ve Allah’ın huzuruna gitmeden hatalarından dönerek salih amel işlemeye başlarlar. Böylece Allah’ın rahmetine ulaşırlar.”
Yoksa onlar için iki dünyada da azap vardır: Aşağıdaki iki ayet, öncesindeki ayetlere bakıldığında, Allah’a ortak koşanlara ve münafıklara yöneliktir.
Tövbe Suresi 74: “… Eğer tövbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok, yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.”
13 Rad Suresi 34: “Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha çetindir. Onları Allah’tan koruyacak da yoktur.”