KUTADGUBİLİGDE DÜNYAYI YAŞANABİLİR HALE GETİRME

KUTADGUBİLİGDE DÜNYAYI YAŞANABİLİR HALE GETİRME

 

Önceki makalelerimizde olduğu gibi, bu yazımızın başlığında da, kitabın ismini esas aldık. Ancak Kutadgu Bilig adlı kitaptaki bütün fikirler, eserin müellifi Yusuf Has Hacib’e aittir. Bu sebeple, onu rahmetle ve saygıyla anıyoruz. 1069 yılında yazılan kitap, çok geniş kapsamlıdır. Biz bu makalemizde, sadece, dünyayı yaşanabilir hale getirmek için neler yapılması gerektiği hususundaki fikirlerini ele alacağız.

Aşağıda serdedeceğimiz bütün fikirler, Yusuf Has Hacib’indir. Elbette, ben dâhil her yazar gibi, Yusuf da, başkalarından etkilenmiştir. Ama başka bazı insanlarla bazı konularda benzer düşüncelere sahip olması, o şahsın kendi özgün fikirlerinin olmadığını göstermez. Bana göre, Kutadgu Bilig adlı bu eserinde, Yusuf Has Hacib’in, bilhassa çözüme yönelik özgün düşünceleri, onu derin bir saygıyla hatırlamamıza sebep olacak kadar çok ve etkilidir.

Şimdi bunlardan, başlıktaki konumuzla ilgili olan bazılarını ele alalım. Siyah yazılmış sözler, Yusuf Has Hacib’e aittir.

İnsanın yaptığı iyi şeyler de, kötü şeyler de, insanın aklının ürünüdür. Bu sözden benim anladığım, hiç kimse, “benim kaderim böyleymiş” deme lüksüne sahip değildir. Ne yapıyorsak, kendi aklımızla yapıyoruz. Ölümle tehdit edilen bir insanın verdiği karar bile, aklının ürünüdür.

Aklın ışığı, bilgidir. Demek ki, bilgimiz olmazsa, aklımız karanlıkta kalabilir. Dolayısıyla, bilgi sahibi olmadığımız bir konuda, iyi niyetle bile karar alsak, yanlış yapabiliriz.

Konumuza, Yusuf’un akıl konusundaki bu sözleriyle başlamamızın sebebi açıktır. Maksadımız, dünyayı yaşanabilir hale getirmemizin veya tersini yapmamızın, bizim elimizde olduğunu göstermektir. Diğer yandan, doğal olmayan her şey, insanların aklının ürünüdür.

Başkalarıyla paylaşılmayan bilgi değersizdir. Yazar, aklın ışığı olarak nitelediği bilginin paylaşılmasını istemektedir. Günümüze kadar olan belgelenmiş tarihi göz önüne getirelim. Eğer, âlimler veya buluş yapanlar bilgilerini paylaşmasalardı ne anlamı olurdu? Bilgi sahibi insanlar, öğrenciler yetiştirmeselerdi, onların bilgilerinin bir değeri olur muydu?

Değerli olan bilgi, dönüştürülen bilgidir. Bilginin dönüştürülmesi, paylaşıldıkça gerçekleşir. Paylaşılan bilgiyi alanların bir kısmı, o bilginin ışığında kendilerine çeki düzen verebilirler. Kendilerinde değişimi gerçekleştirebilirler. Dolayısıyla, dünyayı yaşanabilir hale getirebilmek için, bilginin paylaşılması çok önemli bir etkendir. Paylaşımın çoğalması, bedelsiz veya düşük bir ücretle aktarılmasına bağlıdır.

Dünyada akıllı ve bilgili, dolayısıyla ahlâklı insan azdır. Yazar, akıllı ve bilgili olmayı yeterli görmemektedir. Yusuf’un, az olarak nitelendirdiği insan tipi, akıllı ve bilgili olmakla beraber aynı zamanda ahlâklı olanlardır.  Yazarın bu tespiti sadece o dönem için geçerlidir diyemeyiz. Günümüzde de, aklını ve bilgisini ahlâklı bir şekilde kullanan insanların oranında, iyi yönde değişiklik olduğunu iddia etmek güçtür. Hattâ, giderek ticari bir hapishaneye dönüşen dünyamızda, tersini söylemek bile mümkündür.

Onlar için (akıllı, bilgili yani ahlâklı insanlar), dünya dikenler ve zehirlerle doludur. Yusuf’un bu tespiti günümüzde de geçerlidir. Aynı dikenler ve zehirler, her zaman var olmuştur. Eğer, dünyayı yaşanabilir hale getirebilmek için, akıllı, bilgili ve ahlâklı olmak gerekiyorsa, az sayıda olan bu insanların, sorumluluklarını kavramaları şarttır. Bu yapıdaki güzel insanların, yükümlülüklerini yerine getirmeye gayret etmeleri gerekmektedir. Yusuf, insanların bu gayreti gösterebilmeleri için cesaret gerektiğini, halka hâkim olmak isteyen kişiyi tarif ederken aktarmaktadır.

İnsan tabiatı kötüdür. İnsanın yapısı değişmediği için, günümüzde de aynı söz geçerlidir.

Ancak, insandaki doğruluk, kurtuluş için umuttur. Yukarıda insan tabiatı hususunda doğru bir tespit yapan yazar, kurtuluş için de, aynı güzellikte bir saptama yapmaktadır. Demek ki, dünyayı yaşanabilir hale getirebilmemiz için, insanın içerisinde, belki de ruhunun derinliklerine inmiş olan bu doğruluk anlayışını, gün yüzüne çıkarmamız gerekmektedir.

Faydasız insan, ölü gibidir. Yusuf, içinde yaşadığı ailesine ve toplumuna faydası olmayan insanın, yaşayıp yaşamadığını sorgulamaktadır. Demek ki, bir insan çevresine yararlı işler yapmamışsa, yaşamış olmasının hiçbir anlamı yoktur. İçinde yaşadığı çevresine yararlı işler yapan insanın, insanlığın mekânı olan dünyanın yaşanabilir hale getirilmesine de katkı sağlayacağı açıktır.

Er olan, çoğu elde edebildiği halde az ile yetinendir. Takdir edileceği gibi, dünyanın yaşanabilir hale gelmesinin göstergelerinden birisi de, zengin ve fakirlerin yaşayışları arasındaki farkın az olmasıdır. Bu cümlesinde anlatmak istediklerinin yanlış anlaşılmaması için Yusuf, şöyle demektedir.

Bütün insanlar derviş gibi davransaydı, dünya bozulur, insan nesli tükenirdi.

Yukarıdaki sözlerinden anlaşılacağı üzere, Yusuf Has Hacib, az ile yetinmeye de bir sınır koymaktadır. Derviş gibi, yani bir lokma bir hırka anlayışıyla ve yardımlarla yaşanılmasına karşı çıkmaktadır.

Derviş gibi yaşamak isteyenlerin en önemli savunmaları, böyle yaparak erdemli yaşadıklarıdır. Yusuf, bu konuya itiraz ederken aşağıdaki sözleriyle, erdem hususunda şöyle bir tespit yapmaktadır:

Varlık içerisinde erdemli yaşamak, yokluk içerisinde erdemli yaşamaktan daha önemlidir.

Yusuf’un erdem tanımının, dünyanın yaşanabilir hale getirilmesinde önemli bir etken olduğu açıktır. Zenginlerin erdemli bir hayat sürmeleri, insanlığın yaşamını güzelleştirecektir.

Her iki dünyayı da Tanrı yarattı. Cennet ve Cehennemi de Tanrı yarattı. Verdiği iki gözün biri Cennete, diğeri Cehenneme bakmalı. Verdiği iki elin biri bu dünya için, diğeri ahiret için çalışmalı.

Yusuf’un bu tanımlaması da, bizim, dünyayı yaşanabilir hale getirme düşüncemizin gerçekleşmesi için, tam anlamıyla ihtiyaç duyulan bir yöntemdir. Bu dünyayla ilgili çalışmalarında, ahireti ve ahiretteki yerini gözeterek davranan kişilerin, bu dünyanın yaşanabilir olmasında ciddi adımlar atacakları aşikârdır.

Yusuf’a göre halkın yönetimden (Bey’den) beklediği hakları şunlardır:

Gümüşün aynı kalması, adil kanunlar ve yol güvenliği. Gümüşün değerinin aynı kalması ifadesinin günümüzdeki anlamı, enflasyon yani fiyat artışlarının olmamasıdır. Halkın hakları olarak sıraladığı diğer konular olan adil kanunlar ve yol güvenliği, bugün de en çok arzulanan hususlardır. Sıfıra yakın enflasyon, adil kanunların varlığı ve yol güvenliğinin sağlanması, dünyayı yaşanabilir hale getirecek unsurlardandır.

Yusuf Has Hacib, dünyayı yaşanabilir hale getirmek adına, çok fazla sayıda beytinde, farklı fikirlerinden bahsetmiştir. Bunların bir kısmı konumuzla dolaylı bağlantılıdır. Bütün bunları burada bahsetmeye yerimiz müsait değil. Ama aktardığı beyitlerden anladığımız kadarıyla, özet olarak şöyle diyebiliriz:

Yusuf, dünyayı yaşanabilir hale getirmek için; iktisat, hukuk, din ve aile gibi değer sistemlerinin hepsinin, ahlâki temellere oturtulmasını savunmaktadır.

Yusuf’a göre, ahlâki temele dayalı iyi yönetimlerin, insanları kurtarmaları mümkündür.

Yusuf, ahlâki temellerin neler olduğunu da aşağıdaki şekilde açıklayarak, farklı yorumlamaların önünü kesmiştir:

Ahlâk; zarar vermemek, yardım etmek ve sorumluluklarını yerine getirmek ilkelerini uygulamaktır.

Yusuf Has Hacib, bahsettiği ahlâk anlayışını, öncelikle insanın kendisinde uygulaması gerektiğini düşünerek şöyle söyler:

“Başkalarının iyi olmasını istersen, önce kendin iyi ol.”

“Bütün bulanıklıkları durultmak istersen, önce kendi ruhunu arıt.”

Yusuf Has Hacib’in yukarıda yaptığı önerilerinin, Dünyayı yaşanabilir hale getirmeye çabalayan güzel insanlara umut vereceği inancındayım.

Kötü tabiatlarını ön plana çıkarmış olan insanların, bu güzelliği bozmaya çalışacaklarını düşünüyorum. Ama doğruluk tabiatlarını öne çıkarmış olanların da, kuracakları sistemin çabuk yıkılmasına izin vermeyeceklerine inanıyorum.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.