KUR’AN’I ANLAMAKLA YÜKÜMLÜYÜZ

KUR’AN ALLAH KELÂMI DİYENLER, KUR’AN’I OKUYUP ANLAMAKLA YÜKÜMLÜDÜRLER

 

Kur’an’ın değişmeyen kutsal bir kitap olduğunu, akıl erdiren her insan kabul eder. Ezbere uygun bir yapısı vardır. Bu sebeple çok sayıda sıradan insanın ezberleyebildiği tek kitaptır.

Daha önceki kitaplara göre çok geniş kapsamlıdır. Bu özelliği ile insanların günlük yaşamlarına ve uygulamalarına yön verir. Her insan kendi hayatından kesitleri, Kur’an’da bulabilir. Dolayısıyla huzur bulmak isteyenler, Kur’an’ı anlamaları ve uygulamaları oranında başarılı olurlar.

Maalesef Kur’an okuyup anlamak isteyenler azınlıktadır. İnsanların çoğunluğu Kur’an’ı, ölülerinin arkasından okunulan bir kitap durumuna düşürmüştür. Hâlbuki Kur’an tamamen diriler içindir.

Kur’an’ı okuyup anlamak isteyen az sayıdaki insanın karşısına dikilen bir anlayış var. O da “Kur’an’ı kendi başına anlayamazsın, bir mürşit sana anlatmalıdır. Kendin okursan, günaha girmeyi bırak maazallah dinden bile çıkabilirsin” şeklindeki anlayıştır.

Hâlbuki Kur’an anlatım tekniğiyle, düşünebilen her insanın anlayabileceği bir yapıdadır. Yüce Yaradan insanlara düşünme yeteneğini vermiştir. Hiç kimse ben okusam da anlamam diyerek sorumluluğu başkalarına atamaz. Başkalarının anlattıklarıyla amel ettiğinin hesabını verirken, suçu onlara yükleyemez.

Kur’an her insanın kendisinden sorumlu olduğunu net bir şekilde vurgular. Dolayısıyla kişi, kendi hür iradesiyle aldığı her karardan, yaptığı her davranıştan doğrudan kendi sorumludur.

Sonuç olarak eğer bir insan “Kur’an Allah’ın kelâmıdır” diyorsa, O’nu okuyup anlamakla yükümlüdür. Anlamadığı bir şekilde Arapçasını okumak, manevi duygularını pekiştirmeye yarar. Ama hayatına yön vermeye fayda etmez.

Günümüzde çok farklı kişilerin Kur’an tefsirleri, yani geniş açıklamalı yayınları var. Ayrıca doğrudan okuyucunun kendi diline çevrilmiş meal denilen çevirileri var. Dolayısıyla faydalanılabilecek çok sayıda kaynak var. Kendi okuyup anladığını karşılaştırabileceği eserler var.

Bilhassa böyle bir ortamda, hiçbir Müslüman, Kur’an’ı okuyup anlama yükümlülüğünden kaçamaz. Hattâ Hz. Muhammed’in ümmeti dışındaki ümmetlerin önderleri de, bu yükümlülükten kaçamazlar. Çünkü Kur’an hemen her dile çevrilmiş durumdadır.

Dünyanın huzuru, Kur’an’ı kendi okuyup anlayan ve uygulayan insanların sayısının çoğalmasıyla artacaktır. Başkalarının anlatması, insanın kendi okuması kadar etkili olmaz. Çünkü insanlar çoğu zaman anlatanın kişiliğine bakarlar. “Madem Kur’an’da Yüce Yaradan böyle söylüyorsa, bize anlatan kişi kendi niye uygulamıyor” diye düşünürler. Dolayısıyla anlatımın etkisi azalır.

Maide Suresi 100: “De ki: ‘Pis ile temiz bir olmaz, pis olanın çokluğu tuhafına da gitse’ O halde ey temiz özü, düşünür beyni olanlar! Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.”

İnsanlar Kur’an’ı kendileri okuyup anlamadıkları için davranışları ve uygulamaları yanlış olabiliyor. Bu sebeple pis olan yani, yanlış davrananlar çoğunluğu oluşturuyor. O halde kendimizin özümüzün temiz olduğunu düşünüyorsak, düşünen bir beynimiz olduğunu iddia ediyorsak, Allah’tan korkmalıyız. Böylece kurtuluşa erebiliriz.

Hem Allah’tan korkmak hem de Yüce Yaradan’ı sevebilmek için, O’nun kelâmı olan Kur’an’ı doğrudan kendimiz okuyup anlamaya çalışmalıyız. Kur’an, kâinatı ve içindekileri araştırmaları için insanları teşvik eder. Araştıran insan öncelikle şirkten uzak durur. Sonrasında bilginin önemini kavrar. Böylece hem imanını bilgiye dayandırır, hem de kendini geliştirir. Dolayısıyla kendisine, çevresine ve insanlığa faydası artar.

Bu yazı Dini, KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.