KÖTÜLÜĞÜ AFFEDELİM, AMA

KÖTÜLÜĞÜ AFFEDİP ISLAH ETMENİN MÜKÂFATI ALLAH’ADIR

 

(Not: Bu yazı Ekim 2014’te yayınlanmıştı, silindiğinden aynen yayınlıyoruz)

Şura Suresi 40: “Kötülüğün cezası da misliyle kötülüktür. Fakat her kim affedip ıslah ederse, onunda mükâfatı Allah’adır. Şüphesiz O, zalimleri sevmez.”

43: “Her kim de sabreder, suç örterse işte o üstün davranışlardandır.”

Nahl Suresi 128: “Zira muhakkak ki Allah, iyi korunanlar ve hep güzellik yapanlarla beraberdir.”

 Fussilet Suresi 34: “Hem iyilik ile kötülük bir olmaz, sen kötülüğü en güzel olan iyilikle sav. O zaman bakarsın ki seninle arasında bir düşmanlık bulunan yakın bir dost gibi olmuştur.”

Tolstoy, “Her şeye Rağmen Sevgi” adlı eserinde bir kahramanını anlatırken şöyle der: “Kalp temizliğinin kendin için çalışmaktan vazgeçince gerçekleştiğini, ondan sonra başkalarının kalplerini temizlemenin mümkün olduğunu anlamış.”

Aynı kahramanı için olayların sonunda “Kendi kalbinin iyice yandığı zaman başka kalbi ateşlediğini anlamış” der.

Yine aynı kahramanı için şöyle bir tanım yapar: “Ölüm korkusunu bırakıp hayatı Allah’a bağışlayınca taş gibi yüreğin yumuşadığını, uysallaştığını ve boyun eğdiğini anlamış.”

Bu anlayışlara ulaşmak, Allah’ın verdiği hidayeti, kabul etme ile olur. İnsanların arasında, Tolstoy’un kahramanı gibi, gerçek huzurlu hayatın işleyişini anlayanlar çok sayıda vardır. Ama bunlar mütevazı yapılarından dolayı fark edilmeyebilirler.

Böyleleri için Yusuf has Hacib “Kutadgu Bilig” adlı eserinde şöyle der: Beyit numarası 3920- “Bak, Tanrı sevdiği kulunu gizler, halk bu kullar arasında onları tanıyamaz.”

Beyit 5201- “Bütün bulanıklıkları arıtayım dersen, kendi ruhunu arıt; halk ister istemez sonunda durulur.” Hükümdara tavsiyelerinde şöyle der: Beyit 5209- “Tabiatın doğru ve davranışların temiz olsun; yol arkadaşın akıl, danışmanın bilgi olsun.”

Demek ki arınmaya önce kendimizden başlamak gerekir. Büyük cihat, insanın kendi nefsiyle yaptığıdır. Küçük cihat, Allah’a şirk koşanlara ve zalimlere karşı yapılandır.

Arınmayı sağladıktan sonra kararlarımızı alırken, yol arkadaşımızın akıl olmasını tavsiye eder. Danışmanımızın bilgi olması durumunda daha az hata yapılacağını vurgular.

Ancak, affedip ıslah etmeye çalışmanın da bir sınırı vardır. Allah Kur’an’ın da çeşitli ayetlerde bu sınırı Kendisi çiziyor.

A’raf Suresi 30: “Bir kısmına hidayet buyurdu, bir kısmına da sapıklık hak oldu; çünkü bunlar Allah’ı bırakıp şeytanı dost edindiler. Bir de kendilerinin doğru yolda olduklarını zannederler.”

Nisa Suresi 88: “O halde siz niye münafıklar hakkında iki grup oluyorsunuz? Allah onları kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü halde, Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah her kimi saptırırsa artık sen ona yol bulamazsın.”

Secde Suresi 22: “Rabbinin ayetleriyle nasihat edilip de, sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim de kim olabilir? Muhakkak ki biz suçlulardan intikam alırız.”

O halde gösterilen hoşgörü sınırını aşanları, yapılan nasihatleri dinlemeyenleri, verdikleri sözlerden cayanları, yalanı rehber edinenleri ve böylece şeytanı dost edinerek zalimleşenleri cezalandırmak, Allah’ın uygulamaları arasındadır.

Allah’ım, Sen merhametlilerin en hayırlısısın.

Allah’ım; insanların hidayete erebilmeleri için onlara irade gücü ver, Senin gönderdiğin ayetleri anlayabilmeleri için onlara anlayış ihsan eyle. Bizleri insanların diriltilecekleri gün utandırma Allah’ım.

Senin her şeye gücün yeter.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.