DUA ETMEMİZ ALLAH’I MEMNUN EDER Mİ ?

DUA ETMEMİZ ALLAH’I MEMNUN EDER Mİ ?

 

Dua, kelime olarak, seslenmek, yardım istemek gibi anlamlara gelmektedir. Din açısından bakılınca dua, yardım istemek anlamındadır.

Furkan Suresi 25/77: (Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.”

Ayetten anlaşılacağı gibi, dua etmek, Yüce Yaradan’ın, bize yapmamızı tavsiye ettiği önemli bir davranıştır. Ayete göre, biz, tek olan Tanrı’ya dua ettikçe, O, bize daha çok değer vermektedir. Hattâ dualarımıza karşılık verebilmek için beklediğini ifade etmektedir. Bakara Suresi 2/186: “…Ben onlara gerçekten çok yakınım. Bana dua edenin dualarını kabul ederim…”

Bu sitede yayınladığımız, “Dua Üzerine” ve “Dua Allah’a Rücudur” başlıklı makalelerimizde, konuyu bazı açılardan incelemiştik. Bu yazımızda, farklı yaklaşmaya çalışacağız.

Bir insanın kendi evladı, güzel sözler söyleyerek kendisinden yardım isterse, o ebeveyn, çok memnun olur. Elinden geldiğince çocuğuna yardımcı olmaya çalışır. Yardım edemediği ortam olursa, üzüntü duyar.

Bir ebeveyn böyle düşünürken, bütün canlı ve cansız varlıkları, dolayısıyla insanları da yaratan Tanrı, neden insanların yardım taleplerini geri çevirsin? Yeter ki, talep edilen şeyle, talep eden arasında makul ve mantıklı bir bağ bulunsun. Bizim, evlatlarımızdan birine yanlış davranışlarda bulunduğu için kızdığımızı düşünelim. Bu çocuğumuz, bizden, yine bizi kızdıracak bir istekte bulunursa, ne yaparız? Büyük çoğunluğumuz kızar ve evladımızın isteğini yerine getirmeyiz. Ama tavırlarını sevdiğimiz bir evladımız, bizden makul bir istekte bulunsa, bizden bir talebi olduğu için çok memnun oluruz. Hemen ve sevinerek yerine getirmeye çalışırız.

İşte, Yüce Yaradan’ın da, tavırlarını onayladığı kullarının, Kendisine dua ederek bir istekte bulunmaları durumunda, bu kullarının taleplerine sevinerek karşılık vermesi çok normaldir. Tanrı’nın sevgisine mazhar olma olgunluğuna erişmiş olan insanlar, zaten makul ve mantıklı olmayan bir talepte bulunmazlar.

Bizim bahsettiğimiz makul ve mantıklı kavramı, yapılan duanın gerçekleşmesinin, biz insanların imkânlarıyla karşılaştırılınca zor olup olmaması değildir. Bize göre çok zor olan bir şey, bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece “ol” diyen tek olan Tanrı’ya göre, son derece basit bir şeydir. Bir talebin makul ve mantıklı olması; duanın masum insanların zararına olmaması, duadaki isteğinin yerine getirildiğinde ise sadece kendisine değil, mazlum insanlara da yardımı olabilecek, yani kendisi ile birlikte insanlığa faydalı olması anlamına gelmektedir. Yine de bu talepleri yapan kişinin, duasına konu olan işlerde, öncelikle kendisinin halisane gayret etmiş olmasının, Yüce Yaradan’ı daha çok memnun edeceği muhakkaktır. Kendi evladımız, söğüt gölgesinde yatarken bizden taleplerde bulunup, hiç istifini bozmadan desteğimizi beklediğinde biz nasıl tavır alırsak, Tanrı’nın da benzer tavrı alması normaldir.

Yüce Yaradan, her şeye gücü yettiği için, kullarının her türlü isteklerine cevap verebilir. Burada unutmamamız gereken bir şey daha var. Tek olan Tanrı’nın, bizden dua etmemizi beklemesinin sebeplerinden birisi, kullarının bu dünya hayatında huzur ve güven içerisinde yaşamalarını sağlamak ve sonrasında da Cennetine girecek insan sayısını artırmaktır.

Konuyu daha iyi kavramak için, kendi hayatımızdan bir kesit düşünelim. Bizler, semt pazarından veya manavlardan aldığımız sebzelerden yemek yaparız. Pazardan aldıklarımızın birçoğunu hemen kullanamadığımız için bir kısmının çürümesi sonucu, onlardan yemek yapamayıp atmamız bizi üzer. Bu nedenle, aldığımız yiyeceklerin çürümelerini önlemek için bazı tedbirler alırız. Ne kadar az çürük oluşursa, o kadar çok memnun oluruz. Ancak zaman uzadıkça, tedbirlerimize rağmen bazıları veya hepsi çürüyebilir. Bu durumda çürüyenleri çöpe atarız. Diğerlerini değerlendiririz.

Biz, aldığımız sebze ve meyvelerin çürümesine izin vermek istemezken, insanların yaratıcısı olan Tanrı, neden bizim çürümemize göz yumsun? Tek olan Tanrı da, insanların içerisindeki çürüklerin sayılarının az olmasını temin için, tedbir olarak, sürekli peygamberler göndermiştir. Peygamberleri, meleklerden yapmamıştır. Dürüst insanların içerisinden hak edenleri görevlendirmiştir. Bazı peygamberleri aracılığıyla da, Kitaplar göndermiştir.

Peygamberleri ve Kitapları vasıtasıyla, bizlerden adaletli davranmamızı ve dua etmemizi beklediğini ve dualarımıza karşılık vereceğini beyan etmiştir. Biz, makul ve mantıklı dualarımıza karşılık buldukça, kendimizi daha çok irdeler ve doğru yola daha çok yöneliriz. Bütün uygulamalarımızda adaleti hâkim kılarız. Biz kendimizi düzelttikçe, Yüce Yaradan, daha çok memnun olur ve bizim makul dualarımıza daha çok icabet eder. Dualarımıza daha çok karşılık aldıkça, biz de, kâmil insan olmaya başlarız. Böylece, tek olan Tanrı ile yarattığı biz kulları arasında, çok güzel bir etkileşim çemberi oluşur. Her iki taraf da, memnun olmayı sürdürür. Bu çemberler ne kadar çok oluşursa, yani, tek olan Tanrı ile ne kadar çok insan arasında bağ kurulursa, hem biz hem de insanlık huzur bulur.

Yeter ki, bizler kullar olarak, çemberin dışına çıkmaya kalkışmayalım. Dualarımızdaki halisane tutumumuzu değiştirip, tekrar eski kötü davranışlarımıza dönmeyelim. Eğer dönersek, çürümemiz mukadder hale gelir.

O halde, makul ve mantıklı kararlar alıp adaletli davranarak, makul ve mantıklı dualar edelim ki, Yüce Yaradan bizden memnun olsun ve bizi de ziyadesiyle memnun etsin.

 

 

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.