SEFİHLERİN MAL SAHİPLİĞİ ÜZERİNE

SEFİHLERİN MAL SAHİPLİĞİ ÜZERİNE

 

Sefih kavramı Kur’an’da aşağıdaki ayette geçmektedir.

Nisa Suresi 4/5: “Allah’ın, sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermeyenlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.”

Ayette “aklı ermeyenler” olarak tercüme edilen kelimenin Arapçası, süfeha, yani sefihler olarak geçmektedir. Kur’an’da geçen bu kelimeyle, aklı ermeyen veya ahmak kimseler kast edilmektedir. Akli dengesi yerinde olmayan insanlar da, toplumda sefih olarak nitelenseler de, Kur’an’daki anlamı bu değildir.

Yukarıda verdiğimiz Nisa Suresinin sonraki ayetlerine baktığımızda, ayette bahsedilen sefih, yani aklı ermeyen insanların, yetimler olduğu anlaşılmaktadır. Yetimler, reşit hale gelene kadar, aklı ermeyen olarak görülmüştür.

Şimdi konumuzla dolaylı bağlantılı olan bir başka ayeti inceleyelim.

İsra Suresi 17/29: “Elini bağlayıp boynuna asma. Onu büsbütün de açma. Aksi halde kınanırsın ve yaptığına pişman olur kalırsın (acınacak hale gelirsin).”

Ayet, saçıp savuranların, pişman olup acınacak hale geleceklerini uyarmaktadır. Bu açıdan bakılınca, israf ederken saçıp savuranlar da, sefih tanımına uymaktadır. Çünkü mal varlığını, saçıp savurarak israf edip, sonunda kendisi acınacak hale gelen bir insanı, “aklı ermez” veya “aptal” olarak nitelemeyip, ne demek uygun olur?

Kur’an’ında Yüce Yaradan, israf edenleri sevmediğini söylemektedir. (Enam Suresi 6/141, Araf Suresi 7/31) Çünkü bu insanların sahip oldukları malları ve mülkleri, onlara Yüce Yaradan vermiştir. Fakat o insanlar, yine tek olan Tanrı’nın onlara verdiği aklı kullanmayarak israf edip, saçıp savurmuşlardır.

Kur’an, kumar konusunu da işlemiştir. Kumar konusunun yorumlarına bakılınca, mallarını kumar oynayarak çoğaltmaya çalışanlara kumarbaz denilmektedir. Bunlar, emek vermeden aşırı kazanç sağlayayım diye düşünmektedirler.  Ancak, emek vermeden kazanayım derken, varlıklarını diğer kumarbazlara veya kumar kurumlarına kaptırmaktadırlar.

Emek vermeden zengin olmak için kumar oynayanları ve eğlenceye aşırı düşkünlük göstererek mallarını harcayanları da, sefih olarak niteleyebiliriz. Çünkü onlar, çalışarak ve üreterek kazanç sağlama üzerine kurulu olan toplumsal düzeni bozmaktadırlar. Ailelerinin, fakirlerin de hakkı olan ve Yüce Yaradan’ın verdiği varlıkları, sırf kendi hırsları ve tatminleri için, bir hiç uğruna başkalarına yedirmektedirler. Dolayısıyla, “aklı ermez” ve “aptal” haline gelmektedirler.

Kur’an’daki israfla ilgili ayetleri yorumlayanların bazı âlimler, Allah’a isyan yolunda yapılan harcamaları da israf saymışlardır. Ancak, bu şekilde israf edenlerin sefih olarak nitelenmeleri hususunda bir fikir beyan etmemişlerdir.

Fakat bazı âlimler, mallarını, Yüce Yaradan’a isyan yolunda harcamakta ısrar edenlerin, sefih olarak kabul edileceklerini düşünmektedirler. Eğer böyle kişiler, tek olan Tanrı’ya isyan yolunda çalışırlarken, masum insanların zarar görmelerine veya ölümlerine bilerek sebep olurlarsa, sefih olarak nitelenmeleri, mantıklı hale gelir.

Çünkü yazımızın başında verdiğimiz Nisa Suresinin beşinci ayetindeki “Allah’ın sizi başına diktiği mallarınızı” ifadesine göre, mülkün asıl sahibi, Yüce Yaradan’dır. Tek olan Tanrı’nın verdiği bu malları, Allah’a isyan yolunda harcamakla kalmayan bu kişiler, Yüce Yaradan’ın yarattığı diğer insanlardan masum olan kullarına zulüm yaparak, aklı ermeyenler gibi davranmışlardır. Eğer bu şahıslar, mallarını, insanlara zulmetmeden, Allah’a isyan yolunda harcarlarsa, onlar, “aklı ermez” veya “aptal” olarak nitelenemez. Çünkü onlar, zaten Tanrı’nın varlığına inanmadıkları için, bütün mülklerinin, sadece kendilerine ait olduğunu zannediyorlar. Ama mülklerini, Yüce Yaradan’a isyan konusunda harcarken, insanlara zulmeder veya ölümlerine sebep olurlarsa, toplumsal kuralları ihlâl etmiş olurlar. Dolayısıyla, herkesin uyması gerekli kuralları yok saymak, sefih olarak nitelenmelerini haklı kılar. Eğer bu kişiler, tek olan Tanrı’ya inananlardan güçsüz bulduklarına, sırf Yüce Yaradan’a inanıyorlar diye zulüm yaparlarsa, sefihliğe ilaveten, bozguncu ve hain olarak nitelenebilirler.

Kur’an’da verilen Karun örneği de, bu konuyla bağlantılıdır. Karun, kendisine Yüce Yaradan’ın verdiği mallarını, kendi nefsinin doğrultusunda değerlendirmesine rağmen, tek olan Tanrı, ona karışmamıştır. Aksine, ona verdiği mülkü artırmıştır. Ancak Karun, günün birinde Hz. Musa’ya tuzak kurarak, Yüce Yaradan’ın sevdiği bir kuluna zarar vermeye kalkışınca, cezalandırılmıştır. Çünkü Karun, bu davranışıyla, sefih, yani aklı ermez insan konumuna düşmekle kalmamış, hainlik ve bozgunculuk yapmıştır.

Yüce yaradan, Kur’an’ında, bozguncuların işlerini düzeltmediğini, hainlerin hilelerini başarıya ulaştırmadığını vurgulamaktadır. Bu vaadiyle ilgili olarak, bizim ders çıkarmamız için, verdiği en belirgin örnek, Karun kıssasıdır. Tek olan Tanrı, sefih konumuna düşen Karun’u ve sarayını birlikte yerin dibine geçirmiştir. Böylece, Karun ölünce, kendi malını yönetme durumu ortadan kalktığı gibi, soyundan hiç kimse de, malına varis olamamıştır.

Eğer Karun, sadece zenginliğiyle kibirlenmekte kalsaydı, Hz. Musa’ya tuzak kurmasaydı sonuç belki böyle olmayabilirdi. Belki de Yüce Yaradan, onu bu kadar sert cezalandırmazdı. Biz bilemeyiz. Bizim anladığımız, Kur’an’da, zenginliğe değil, zulüm yapılmasına karşı çıkılmaktadır.

Kur’an’da verilen bütün örneklerin amaçları vardır. Ayrıca, verilen örneklerde, ders almak isteyenler için faydaları vardır. Ancak, Nuh Tufanı, Firavun ve şürekâsının ölümü ve Karun’un sarayının içindekilerle birlikte yerin dibine geçirilmesi gibi gerçekleşmiş hikâyeler, daha dikkatle incelenmesi gereken gerçek örneklerdir. Bu misaller, sadece sefih olarak nitelenebilecek bazı şahısların ders almalarıyla sınırlı değildir. Bilindiği gibi, Firavun, kavmini suya götürür gibi ateşe götürmüştür. Demek ki, bazı önderlerin yaptıkları, kavimlerini veya çevresindekileri etkilemektedir. Dolayısıyla, kavmin mensupları veya çevresindekilerin de sorumluluğu vardır.

Çıkış yolu, her bireyin kendi geleceğini düşünerek, tek olan Tanrı’dan af dileyip, O’nun gösterdiği yola girmeye çaba gösterip, her iki dünyasını da kurtarmaya çalışmasıdır.

Tanrı’dan kaçış yoktur.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.