EVRENİN YARATILIŞ SEBEBİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER 2

EVRENİN YARATILIŞ SEBEBİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER 2

 

Yazımızın başlığıyla doğrudan ve dolaylı bağlantılı olan bazı makaleleri daha önce yayınlamıştık. Bu yazımızda, konuya daha farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışacağız.

Önce, konumuzla ilgili olan, ama daha önce bu husustaki yazılarımızda kullanmadığımız bazı ayetleri vererek başlayalım.

Enbiya Suresi 21/16: “Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.”

17: “Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.”

19: “Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar O’nundur. Katında olanlar O’na kulluk etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar.”

Ayette bahsedilen “Yüce Yaradan’ın Katı” sözü ile ne kastedildiğini aşağıdaki ayete bakarak anlamaya çalışalım.

Yunus Suresi 10/3: “Rabbiniz o Allah’tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva etti, işi tedbir eyliyor. O’nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’na ibadet ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?”

Demek ki, Yüce Yaradan, yarattığı bütün kâinatı denetimi altında tutmaktadır. Dolayısıyla her yerdedir. Hattâ, aşağıdaki ayetin anlatımına göre, insanlara şah damarlarından daha yakındır.

Kaf Suresi 50/16: “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.”

Dolayısıyla, ayetlerde bahsedildiği gibi, her yer Yüce Yaradan’ındır ve O, her yerdedir. Ama “O’nun Katı” ifadesinin anlamı farklı olmasaydı, böyle bir vurgulama ayetlerde yer almazdı. Diğer taraftan, birçok ayette “Rablerinin huzuruna geldikleri zaman” ifadesi geçer. Hâlbuki normal olarak her an, Rabbimizin huzurundayızdır. Bilhassa ibadet ederken, bu durumun şuuruna varmaya çalışırız. Yüce Yaradan’ın her yerde olması gerçeğine rağmen, pek çok ayette “Rabbinin Huzuru” ifadesinin olması da, Yüce Yaradan’ın katının ayrı olduğu anlamını pekiştirmektedir.

O’nun katı ile evrenin işleyiş kuralları bile farklı olabilir. O’nun katındaki zaman ile evrenin diğer yerlerindeki zaman kavramı arasında çok fark olabilir. Secde Suresi 32/5: “O, gökten yere, işleri düzenler, sonra da o işler, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O’na yükselir.”

Mearic Suresi 70/4: “Melekler ve Ruh miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.”

Melekler ve Ruh, O’nun Katından bizlerin bulunduğu yerlere sürekli inip çıktıklarına göre, onların indindeki zaman kavramı ile bizimki arasında çok ciddi fark var demektir. Veya Yüce Yaradan’ın Katında zaman kavramı olmayabilir. Yeryüzüne inen meleklerin bazıları sürekli bizi takip ettiklerine göre, yeryüzüne inen meleklerin uydukları zaman ile insanların uydukları zaman farklı olabilir. Bu durumlar, bizim anladığımız izafi ve referans noktasına göre farklı olan zaman kavramı ile izah edilemeyecek kadar karmaşıktır.

Bütün bu farklı zaman kavramları, bizim bilemeyeceğimiz ve Yüce Yaradan’ın kudretinin büyüklüğünü gösteren hususlardır. Bu hususla ilgili olarak insanların söyleyebileceği sözün en uygununu, Orhun Abidelerinde Bilge Kağan şöyle söylemiştir: “Zamanı Tanrı yapar, Tanrı yaşar”.

Dolayısıyla biz, anlayabileceğimiz konuları irdelemeye çalışmalıyız. Makalemizle bağlantılı olan ayetlerden anladığımız, Evren ile Tanrı’nın Katının farklı şeyler olduğudur.

Şimdi gelelim “Biz, boş bir eğlence için yaratmadık” sözüne. Bir insan eğlenmek istediğinde ne yapar? Eğlenmek için, kendi kafa yapısına uygun insanlarla beraber olur. Kendisiyle çatışacak fikirlere sahip veya özgürlük ile anarşiyi karıştıran insanlarla birlikte eğlenmeye çalışırsa sonuç ne olur? Muhtemelen bırakın eğlenmeyi kavga bile çıkabilir.

Şimdi Yüce Yaradan’ı düşünelim. Kendi katında olanlar (bize bildirilen sadece meleklerdir), O’na kulluk etmekten çekinmiyor ve yorulmuyorlarsa, tek olan Tanrı’nın her isteğini yerine getiriyorlarsa, onlarla birlikte eğlenmesi daha mantıklıdır. Kendisinin her emrini yerine getiren melekler dururken, özgürlük verdiği için bozgunculuk yapan insanlar veya cinler, Yüce Yaradan’ı bile inkâr ederlerken, niye onlarla birlikte eğlensin?

Ama zaten, eğlenmek bir Tanrı’ya yakışmayacağı için, eğlenmez. Dolayısıyla, eğlenmek amacıyla veya oyun için bir şey yaratmaz. Yüce Yaradan’ın, eğlence yapmayacağını, “boş bir eğlence” veya “oyun olsun diye yaratmadık” nitelemesinden anlıyoruz. Ayrıca, ayetin sonundaki “yapacak olsaydık, böyle yapardık” sözü de, yapmayacağını yani eğlenmeyeceğini net bir şekilde açıklıyor.

Enbiya Suresi 21/17’yi bizim verdiğimiz gibi “Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik”. olarak değil de, şöyle tercüme edenler var: “…eğlence isteseydik, onu şanımıza uygun yapardık.”

Eğer eğlence veya oyun kavramından maksat, kâinatın yaratılması ise, bu yaratış zaten Yüce Yaradan’ın şanına uygundur. Yok, bizim anladığımız anlamda eğlence ise, insanları ve cinleri yaratırken özgürlük vermezdi. Her şeye gücü yettiği için, özgürlük vermeden yarattıklarıyla, istediği gibi görkemli eğlenceler yapardı. Bu eğlenceleri de, özgürlük vererek yarattığı kulları şaşkınlık içerisinde izlerlerdi. Ama yukarıda da, ayetin açıklaması sırasında ifade ettiğimiz gibi, tek olan Tanrı, eğlenmeyi düşünmediğinden, eğlenmez. Zaten ayette, Yüce Yaradan’ın katı ifadesinin Arapçası “ledünne” olduğu için, yukarıdaki gibi “şanımıza uygun” şeklindeki bir tercüme, aslına uygun düşmemektedir.

Yüce Yaradan eğlenmeyi ve oyun oynamayı düşünmez, ama sevinebilir. Sevinmesi de, yarattığı ve özgürlük verdiği kullarının, haleflik görevlerini yerine getirerek, Cennetini hak etmeleri durumunda olur. Yani, özgürlük vererek yarattığı insanlardan ve cinlerden ne kadar çoğu Cennetine girerse, Yüce Yaradan da, o kadar çok sevinir.

Acaba sevinmesi, sadece insanların ve cinlerin içerisinden, Yüce Yaradan’ın gösterdiği yoldan gidenlerin artmasıyla mı olur? Acaba kutsal kitaplarda bahsedilenlerin dışında başka şuurlu varlıklar var mıdır? Varlarsa, onlar bizim yaşadığımız evrenin içerisinde mi yaşıyorlar, yoksa Yüce Yaradan’ın katında mı?

İsra Suresi 17/70. Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.

İsra Suresi 70inci ayete göre, Yüce Yaradan’ın yarattığı mahlûklar sadece insanlar ve cinler değiller. Ayete göre, meleklerden bile saygı göstermesini istediği insanlardan da daha üstün olan varlıkları da yaratmış. Ama bunlar, O’nun katında mı yaşıyorlar, yoksa bizim de içinde bulunduğumuz evrende mi bilmiyoruz. Muhtemeldir ki, özgürlük verdiği bütün kulları, yani, insanlar, cinler ve diğerleri, bizim de içinde olduğumuz evrende yaşıyorlar. Çünkü aşağıda verdiğimiz İbrahim Suresi 48inci ayete göre, onlar da kıyamet günü Rablerinin Huzurunda toplanacaklar.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Enbiya Suresinin 17 ve 19uncu ayetlerine göre Yüce Yaradan’ın Katı ile evren farklı. Yunus Suresi 3üncü ayette de gökleri ve yeri yarattıktan sonra arşa istiva etti (oturdu) derken böyle bir farklılıktan dem vuruluyor.

Bu durumda akla gelen bir başka soru, Cennet ehli nerede yaşıyor sorgusudur. Ayetlerde geçen “huzurumuza geldiğinizde” sözlerine göre Cennet ve Cehennem de, Yüce Yaradan’ın katında olabilir. Bizim yaşadığımız evrende olmayabilir? Ama tek olan Tanrı, bütün şuurlu varlıkları huzurunda topladıktan sonra başka bir tarafa da sevk edebilir. Bütün bunlar sadece ve sadece Yüce Yaradan’ın bilgisi ve yetkisi dâhilindedir. Bizim yaptığımız iş, bazı konuları anlamaya çalışırken, fikir jimnastiği yapmak gibi düşünülebilir.

Şimdi, İbrahim Suresi 48inci ayete bakalım:

İbrahim Suresi 14/48: “O gün yeryüzü bir başka yere, gökler, başka göklere çevrilecek ve bütün varlıklar, bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah’ın huzuruna toplanacaklardır.

Ayetteki anlatımdan, o gün, yani kıyamet günü, sadece yeryüzünde kıyamet kopmayacağı anlaşılıyor. Gökler de başka göklere çevrilecek deniliyor. Bu durumda, kıyamet bütün evrende veya evrenin önemli bir bölümünde olacak anlamı doğuyor. Ayetin devamındaki bütün varlıklar ifadesi de önemlidir. Bizim de aktardığımız, “bütün varlıklar” olarak tercümesi yapılan ifade için, ayetin Arapçasında, sadece gelirler (berazu) denilmektedir. Eğer, huzuruna, sadece insanların gelmelerinden bahsedilseydi, bu durum açıkça belirtilir ve “gelirler” sözü yerine, “bütün insanlar gelirler” denilirdi.

Kıyamet günü, bütün varlıkların Yüce Yaradan’ın huzurunda toplanacağı fikrimizi destekleyen başka iki ayet şöyle:

Neml Suresi 27/87: “Sur’a üfürüleceği ve Allah’ın dilediği kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler.”

Zumer Suresi 39/68: “Sur’a üflenir ve Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.”

Diğer yandan, Yüce Yaradan, cehenneme cinleri ve insanları dolduracağını ifade etmektedir:

Secde Suresi 32/13: Eğer biz dilemiş olsaydık her nefse hidayetini verirdik. Fakat Benden, “Bütün insanlar ve cinlerden cehennemi elbette dolduracağım.” sözü hak olmuştur.

Yukarıdaki ayetin açıklaması dikkate alındığında, İbrahim Suresi 48inci ayette, “cinler ve insanlar huzuruna toplanacaklar” diye açık bir ifadenin kullanılması gerekirdi. Bu ikisinden de bahsedilmeyip, sadece “gelirler” denilmesinden, kâinatta var olan ama bizim bilmediğimiz diğer varlıkların da, insanlar ve cinler gibi kıyamet günü Yüce Yaradan’ın huzurunda toplanacağı anlamını çıkarırsak, yanlış yapmış olmayız kanaatindeyim. Nitekim Zumer Suresinin 68inci ayetinde, Sur’a üflendiğinde, göklerdeki herkesin ve yerdeki herkesin öleceğinden bahsedilmektedir.

Şimdi, Tanrı’nın katı konusuna tekrar gelelim. Kıyamet günü, bütün varlıklar Yüce Yaradan’ın huzurunda toplanacağına göre, tek olan Tanrı’nın Katı, aynen kalacak demektir. Dolayısıyla O’nun katında bulunan melekler de, aynen devam edecekler anlamı çıkar. Zaten de birçok ayette bahsedildiğine göre, melekler, o gün Yüce Yaradan sorduğunda şahitlik yapacaklar. Enbiya Suresi 21/28’e göre de, melekler, Allah’ın hoşnut olduğu kimseden başkası için şefaat etmezler. Meleklerin hepsi, O’nun korkusundan titrerler. Dolayısıyla, melekler için bizim anladığımız anlamda ölünüp dirilinen kıyamet olmayacak demektir.

Kıyamet günü ile ilgili çok sayıda ayet vardır. Biz, konumuzla ilgili gördüğümüz ikisini aşağıya alacağız:

Hakka Suresi 69/16: “O gün gök yarılmış, sarkmıştır.”

17: “Melekler de O’nun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir.”

Demek ki melekler, kıyamet günü Yüce Yaradan’ın etrafında olacaklar ve sekiz tanesi arşını taşıyacaklar. Bu arşı taşıma ifadesinin, Yüce Yaradan’ın büyüklüğünü gösteren temsili bir durumu anlatmak için olduğunu zannediyorum. Meleklerin de üstünde oldukları söylenen sekiz melek sözüyle ne kastedildiği hususunda -Yüce Yaradan’ın bize verdiği akılla- fikir yürütmemiz mümkün görünmüyor.

Makalemizin başlığıyla ilgili irdelememize, iki adet makalemizle devam edeceğiz.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.