DÜNYAMIZIN GÜZEL GELECEĞİ İÇİN SİYASETÇİ ANLAYIŞI
Günümüzde siyasetçilerin önemli bir bölümü, kendi yaptıkları güzel işleri anlatarak güçlenmeye çalışmıyorlar. Karşılarındaki rakipleri kötüleyerek öne çıkmaya uğraşıyorlar.
Diyelim ki, iki rakip siyasetçinin halk nezdindeki seviyesi aynı olsun. İkisi de, kendilerinin daha önce yaptıklarını halka anlatarak öne geçmeye çabalamıyorlar. Diğerini dışlayarak, onu suçlayarak, ona çamur atarak, onun halk nezdindeki seviyesini aşağıya çekmeye uğraşıyorlar. Eğer rakibini daha aşağıya düşürebilirse, kendisinin üstteymiş gibi görüneceklerini düşünüyorlar.
Bu sebeple, politikacılar için bütün dünyada geçerli olan söz şöyle: “Politikacılar, dışladıklarıyla güçlenirler.”
Günümüz siyasetçilerinin bir diğer hatası da, dış politikayı iç siyasete alet etmeleridir. Bu yanlışlığı, bazen, iç politikada zor duruma düştükleri zaman, mahsus yaparlar. Böyle durumlarda, karşı ülkenin üst yöneticisinin, sizin ülkeniz hakkında hatalı bir davranış sergilemesine bile gerek yoktur. Eğer zor durumda olan lider bu yola başvuruyorsa, halkın kafasını bulandıracak bir bahane bulacak kadar yeteneği var demektir.
Bazen de, zor durumda olmadıkları halde, daha çok oy kazanmak amacıyla bu yola baş vururlar. Her iki halde de, belki kendileri kazanabilirler, halkın veya taraftarlarının desteğini alabilirler. Halk gösteriler yaparak, karşı ülkenin aleyhine sokaklara çıkabilir. Fakat, halkın ve üst yöneticilerin bu hatalı davranışları, karşı ülkeyi ince planlar yapmaya yönlendirir. Sonuçta, önderlerinin yanlışının peşinden giden böyle ülkeler, her zaman kaybeder. Çünkü genellikle duygusal davranan ülkelerin maddi güçleri zayıftır. Dış borçları çok fazladır. Borçlu insan, alacaklısı olana, toplum önünde bağırıp çağırabilir ama, başka hiçbir şey yapamaz. Aksine, borcundan dolayı, gidip özür dilemek ve daha fazla bedel ödemek zorunda kalır. Dolayısıyla politikacılar, yapamayacakları şeyleri, “yapıyoruz, yapacağız” diyerek anlatmamalıdır.
Size karşı aşağılayıcı bir şekilde davranan ülkeye verilecek en güzel cevap, sabırla ve planlı çalışmaktır. Böylece, ülke olarak güçlenilir ve bağımlılık azaltılır. Sabırla yürütülen bu çalışma sırasında, karşı ülke ile ekonomik ve sosyal ilişkileri artırmak yararlı olur. Böyle yapılırsa, ülkenin hareket kabiliyeti artar. Karşı ülkenin halkının bir kısmının desteği bile sağlanabilir.
Ülkeler, diğer ülkelerle çok iyi geçinmek zorunda değildir. Fakat saldırılara maruz kalmadıkça ve mecbur olmadıkça, hiçbir ülkeyle kötü olmamak gerekir. Diğer yandan, karşımızdaki devletleri küçük görmek yanlıştır. Uluslararası sistem dinamiktir. Hangi ülkenin güç kaybına uğrayacağı, hangisinin kuvvetleneceği kesin bilinemez. Nasıl, bugün büyük bildiğimiz şirketler yarın küçülebiliyorsa, devletler de öyledir.
Bu sebeple dış politikalar, kişilerin kararlarıyla yürütülemezler. Daha az hata yapmak için, devletlerin dış politikalarını yönlendirmede, meclislerinin yanında üniversiteler ve devletle maddi bağı olmayan sivil kuruluşlar da etkin olmalıdır.
Üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları da, çalışmalarında ve raporlarında, duygusal davranmamalıdır. Araştırmalarını görüş ayrılıkları üzerine değil, görüş benzerlikleri üzerine yoğunlaştırmalıdır. Ülkelerin halkları arasında, amaç birlikteliğini oluşturmanın yollarını aramalıdır. Bilgi kirliliğini azaltmaya çalışmalıdır. Eğer yönetimler, farklı yapıdaki üniversite ve sivil toplum kuruluşlarından bilgi toplarsa, zaten raporların duygusal olması ihtimali azalır. Böylece ülke önderlerinin şahsi davranışlarının sınırı daraltılmış olur.
Dış politika alanındaki davranışları sınırlandırılan bir üst yönetici, iç siyasette de, kendine çeki düzen vermek zorunda kalacaktır. Artık, rakiplerini dışlayarak güçlenmenin devrinin kapandığını, kendi yapacaklarını anlatmasının ve geçmişte yaptığı güzel işleri örnek verebilmesi gerektiğinin şuuruna varacaktır.
Küreselleşen dünyada birlikte yaşanılacaksa, fedakârlıklar ve hoşgörü karşılıklı olmalıdır. İnsanların bu anlayışa daha çabuk gelebilmeleri, siyasetçilerin eski mentalitelerini bırakarak, yukarıda bahsettiğimiz yeni yöntemleri kavramaları ve halka aktarmaları faydalı olacaktır. Adeta bir köy haline gelmeye başlayan yer küremizde, insanlar arasındaki düşmanlıkların giderek azalması, beklenen bir durumdur.
Eğer yöneticiler, halen düşmanlıkları körüklemeye devam ederlerse, bir süre sonra, taraftarlarının sayılarının azaldığını, kendilerini sevenlerin değil, kızanların çoğaldığını göreceklerdir.
Zaman içerisinde halkların bilgi seviyesinin artacağını söylemek kehanet olmaz. Ayrıca kitle ulaşım araçlarındaki gelişmeler dolayısıyla, halkların birbirleriyle daha fazla temas edecekleri de bir gerçektir. Bilgilenen ve birbirini daha yakından tanıyan halk, düşünmeye başlar. Düşünen insan şuurlu hareket eder. Yer yüzünde şuurlu insan sayısı arttıkça, günümüz siyasetçileri başarısız olurlar ve elenirler.
Dolayısıyla geleceğin siyasetçisi ile günümüzdekinin anlayışları çok farklı olacaktır. Günümüz siyasetçisi, dışlayarak, saldırarak, yıkarak güçlenirken, geleceğin siyasetçisi, benzerlikleri araştırarak, yaparak, insanlara hoşgörü ile yaklaşarak, ama icabettiğinde gerekli sert cevabı vererek güçlenecektir.
O halde günümüz siyasetçilerinin içinden, gelecekte de politikada kalmak isteyenler, kesinlikle anlayışlarını değiştirmek zorundadırlar. Yoksa, gelecekleri de yoktur.