HIRİSTİYANLIK, KOMÜNİZM VE BUDİZM’İN YAYILMASINDAKİ İLGİNÇ YÖNLER
Belgelenmiş tarihe baktığımızda, yeni ortaya çıkan bütün fikir akımlarının, önce doğdukları toplumları etkilediğini görürüz. Yüce Yaradan’ın insanlara yol göstermesi için görevlendirdiği peygamberlerin hemen hepsinin ilk tesir sahaları içinde yaşadıkları toplum olmuştur. Daha sonradan çevreye yayılmışlardır.
Fakat Hıristiyanlık, Marksizm ve Budizm, böyle olmamıştır.
Bilindiği gibi, Buda, Hindistan’da doğmuş ve yine orada vefat etmiştir. Bilindiği kadarıyla, bütün yaşamı Hindistan’da geçmiştir. Hindistan dışına çıkmamıştır. Fakat Buda’nın takipçileri Hintliler olmamıştır. Fikirleri Hindistan’ın doğusundaki ülkelere doğru yayılmıştır. Günümüzde, Çin, Japonya, Kore, Moğolistan, Nepal, Sri Lanka, Tayland ve Tibet gibi ülkelerde daha yaygındır.
Budizm’in, Hıristiyanlık ve Marksizm’den farklı bir özelliği vardır. Budizm, girdiği her ülkede farklı algılanmıştır. Bu sebeple, her yerde yerel liderler oluşmuştur. Tek merkezden yönetilen bir din öğretisi sistemi oluşmamıştır.
Görüldüğü gibi, Buda’nın fikirleri, doğduğu yerde kabul görmemiştir. Kendisinin hiç gitmediği ve belki de varlıklarından haberdar olmadığı bölgelerde yayılmıştır.
Buda’nın yaşadığı kaderin benzerini Hz. İsa peygamber yaşamıştır. Hz. İsa, soy olarak İsrail oğullarındandır. Yaşadıkları yerler, Roma İmparatorluğunun egemenlik alanındadır. Bilindiği gibi Roma, bir Avrupa devletidir. Avrupa medeniyetini temsil etmektedir. Çünkü Roma’nın dışındaki halklar, henüz medeniyet kuracak bir anlayışta, zenginlikte ve yönetim tarzında değildiler. Nitekim Roma İmparatorluğu ikiye bölünüp, Avrupa’yı temsil eden kısmı 476 yılında yıkıldıktan sonra, yaklaşık bin yüz yıl boyunca Avrupa’da yeni bir medeniyet hamlesi başlangıcı bile oluşmadı.
Hz. İsa’nın anlattıklarına İsrail oğulları itibar etmediler. Kendileri de, tek olan Tanrı’ya inanmalarına rağmen, İsa Peygamberin, Yüce Yaradan’ın buyrukları olarak aktardıklarını yalanladılar. Peygamberin aleyhine çalıştılar. Onu, Roma İmparatorluğunun temsilcisi olan valiye şikâyet ettiler. İsrail oğullarından birisi, Hz. İsa zannettiği kişinin saklandığı yeri valinin adamlarına gösterdi. Olaylar bu yönde gelişince, Yüce Yaradan, mucizelerle donattığı Peygamberini yanına aldı.
Hz. İsa’nın vefatıyla ilgili hususlardaki düşüncelerimizi, bu sitede yayınladığımız “Hz. İsa’nın Kıyametten Önce Diriltileceği Üzerine” başlıklı makalemizde, Kur’an’dan ayetler vererek ifade etmiştik.
Şimdi de, Hz. İsa’nın bu dünyadan ayrılışının sonrasındaki gelişmeleri irdeleyelim. Önce, kendi soylarından olan Hz. İsa’ya inanmayan Yahudiler, yaşadıkları bölgeden sürüldüler. Onları yurtlarından sürenler, Hz. İsa’yı öldürmeleri için kendilerine yardım ettikleri Roma İmparatorluk yönetimi oldu. M.S. 70 yılında gerçekleşen bu olay, İsa Peygamberin, Hakkın huzuruna çıkışından yaklaşık 40 yıl gibi kısa bir süre sonra gerçekleşti.
İsrail oğullarını yurtlarından kovan Romalılar, ilk üç asır boyunca, Hz. İsa’nın ilettiği, Yüce Yaradan’ın buyruklarının peşinden gidenleri, en sert bir şekilde cezalandırdılar. Fakat sanki kader ağlarını örmeye başlamıştı. Hıristiyanlara karşı, arenalarda aç aslanlara parçalatmak gibi vahşice davranışlarda bulunan Roma yönetimi, üç asır sonra Hıristiyanlığı kabul etti. Yani, öldürmeye çalıştıkları İsa Peygamberin izinden gitmeye ve onu yüceltmeye başladılar. Onun getirdiği buyrukları, egemenlik alanındaki bütün bölgelere ilettiler. Hâkimiyetleri altındaki insanları zorla Hıristiyan yaptılar. Egemenlikleri dışındaki bölgelerde de, Hıristiyanlığı yaymak için gayret sarf ettiler.
Görüldüğü gibi Hz. İsa’nın ilettiği buyruklar, kendi doğduğu yerde kabul görmedi. Ama kendisine düşmanlık yapan insanların torunları tarafından dünyaya yayıldı. Bu durum muhtemelen, Hz. İsa’nın hiç aklına gelmezdi.
Tam bu noktada konumuzla bağlantılı olan bir Kur’an ayetini dikkatinize sunmak isterim. Hz. İsa’nın vefatı hakkında bilgi verilen Ali İmran Suresi 55inci ayetten sonraki 56ıncı ayette, şöyle denilmektedir: “İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli azap edeceğim, onların yardımcıları da olmayacaktır.”
İlk çıktığı yerde kabul görmeyip, hiç ilgisiz bölgelerde uygulanan bir başka fikri akım, komünizmdir. Bilindiği gibi Karl Marks, Prusya’da doğmuştur. Daha sonra Birleşik Krallığa yerleşmiş ve orada yaşamını yitirmiştir. Ömrü hayatında, Prusya’nın doğusuna gitmemiştir. Ayrıca, Asya halkları için, hiç iyi duygular beslememiştir. Hattâ onları kendilerini idare etmekten aciz insanlar olarak görmüştür. Neredeyse insan olarak bile görmek istememiştir. Bu sebeple, Batılıların, Asyalılar üzerindeki tahakkümlerini haklı bulmuş, Asyalıları medeni yapmak gibi yüce bir görevi ifa ettiklerini savunmuştur. Bu hususlarla ilgili olarak Marks’ın bizzat söylediği bazı sözleri, onun teorisi, çelişkileri ve sonuçları hakkında bu sitede yayınladığımız bazı makalelerimizde ele almıştık.
Marks’ın hayatıyla ve fikirleriyle ilgili bu gerçek ortada iken, günümüze bakalım. Marks’ın fikirleri, ne doğduğu Almanya’da, ne de öldüğü İngiltere’de kabul görmedi. İkinci sınıf insanlar olarak değerlendirdiği Asya’da kabul gördü. Marks’ın savunuculuğunu yapanlar, Rusya, Çin ve bölgedeki diğer bazı devletler oldu. Bu devletler, Marks’ın fikirlerini dünyaya yaymak için de, üstün gayret sarf ettiler.
Görüldüğü gibi, her üç fikir de, doğdukları yerde yaşamadı. Başka bölgelerde kabul gördü.
Bahsettiğimiz fikirlerin yayılmasında yaşananlar, yakından incelediğimizde biraz farklılık arz etmesine rağmen, birbirine benziyor.
Buda, Çin’e hiç gitmedi. Ama ne Buda Çinlilere, ne de Çinliler ona düşmanlık yapmadı. Zaten Buda, insanın, önce kendini düzeltmesi üzerine yoğunlaşmıştı.
Diğer taraftan Hz. İsa, kimseye düşmanlık yapmadı. İnsanlara sevgi ve merhametle yaklaştı. Ama ona düşmanlık yapıldı. Sonunda düşmanlık yapanların bir gurubu olan İsrail oğulları yurtlarından oldu. Diğer gurup olan Romalılar ise, onun fikirlerinin dünyaya yayılmasının öncülüğünü yaptı.
Karl Marks ise, Asya hakkında kötü düşünüyordu. Ama Asyalılar onu tanımıyorlardı. Onun yaşamı sırasında, fikirlerinden çok az haberdardılar. Dolayısıyla Marks’a herhangi bir düşmanlık ya da sevgi besleyecek konumda değildiler. Fakat yine de, kendileri hakkında kötü düşünen Marks’ın fikirlerini dünyaya yaymaya çalışanlar, Asyalılar oldu.