İSLÂM’DA HİCRETİN ANLAMI

İSLÂM’DA HİCRETİN GAYESİ, PISIRIK DEĞİL, HÜR İNSAN OLUŞTURMAKTIR

 

İslâm’a göre insan, sadece Yüce Yaradan karşısında acizdir. Fakat bir insanın diğer insanlar karşısındaki acizliğine, ezikliğine karşıdır.

Nisa Suresi 97: “Kendilerine yazık eden insanlara, melekler canlarını alırken ‘Neler yaptınız bakalım?’ diye sorarlar. Onlar da ‘Biz yeryüzünde aciz düşürülmüştük, zavallı ve ezilmiş kimselerdik’ diye cevap verirler. Bu sefer melekler ‘Allah’ın arzı (yeryüzü) geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya’ derler. Onların varacakları yer cehennemdir. Orası dönülecek yerlerin en kötüsüdür.”

Bilindiği gibi Kur’an bütün insanlığa gelmiştir ve Allah’ın koruması altında insanlık var oldukça geçerlidir. Dolayısıyla bu ayeti, sadece Mekke’deki müşriklerin baskılarından dolayı, Müslümanlara hicret etmelerinin tavsiyesi şeklinde almak yanlış olur.

Ayette bahsedilen bir insanın kendisine yazık etmesi, Allah’ın gösterdiği yoldan gitmemesi ile gerçekleşir. Yüce Yaradan’ın gösterdiği yoldan yürümeyenlere melekler sormaktadırlar “İnancınız için neler yaptınız?” Yani “Allah’ın gösterdiği yoldan gittiniz mi? Gitmediniz mi? Anlatın bakalım” derler.

Allah’ın yolundan gitmeyenler hemen, “elektrikler kesildi onun için çalışamadım” diyen öğrenciler gibi mazeret uydururlar. “Biz yeryüzünde aciz düşürülmüştük, baskı altındaydık” diyerek kendilerini savunduklarını zannederler.

Güya baskı altında oldukları için ellerinden bir şey gelmediğini söylerler. Günümüzdekilerin ise genel söylemi, çalıştıkları yerde üstlerinin emirlerine uymak zorunda kaldıklarını iddia etmektir. Aksi takdirde işlerini veya dernek vb yönetimindeki yerlerini kaybedecekleri söylerler.

Söylem bu olunca; aldıkları rüşvete, uyguladıkları hukuksuzluklara, yaptıkları adaletsizliklere, kendilerinden güçsüz konumda olanlara baskı yapmalarına kılıf bulduklarını düşünerek affedilmeyi beklerler. Çünkü böyle söyleyerek halkı kandırabildiklerinden, Yüce Yaradan’ı da kandıracaklarını zannederler.

Günümüzdeki mazeret üretenlerden bazıları, din âlimiyim diye geçinen birilerinin fetvalarına sığınmaya çalışırlar. Söz gelimi, aldıkları rüşvetin rüşvet değil, ganimet olduğu fetvasına uygun hareket ettiklerini iddia ederler.

Hâlbuki rüşvet alanların, haksızlık yapanların ellerinde Allah’ın kelâmı olan Kur’an-ı Kerim varken, başkalarını dinledikleri için kurtuluşları yoktur. Çünkü melekler ayetteki sözleri, rüşvet alarak veya vererek güç kazanmış olanlara değil,  baskılar karşısında işini kaybetmekten korkanlara söylemektedirler. “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!” sözüne zavallı, ezilmiş durumdakiler muhataptır. Rüşvet alarak, makam sahibi olarak güçlendikleri halde kendinden zayıf konumdakileri ezenlere söylenmemiştir.

Dolayısıyla Yüce Yaradan, kısmen aciz durumda olanların uyduruk mazeretler üretmelerini kabul etmezken, güçlü durumda olduğu halde Allah’ın yolundan ayrılanların durumlarının daha feci olması kaçınılmazdır. “Bize böyle emredildi” diyerek her türlü adaletsizliği, haksızlığı yaparken, insanlara şiddet uygularken makamını ve zenginliğini kullananların vay haline.

Çünkü Yüce Yaradan böyle mazeret üreten, biz aciz idik, zavallıydık, elimizden bir şey gelmedi diyenlere, “Onların varacakları yer cehennemdir. Orası dönülecek yerlerin en kötüsüdür” sözleriyle cehennemin yolunu göstermektedir.

Nisa Suresi 100: “Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de (bol miktarda imkân da). Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”

Ayet gayet açıktır. İşimi kaybetmekten korktum. Sahip olduğum varlıklarımı terk edemedim. Ailem vardı, onların sorumluluğu vardı. Veya yönetimden ayrılsaydım yerime daha kötü biri gelebilirdi. Bu gibi sözlerin hepsi bahanedir. Allah bize yeryüzünün genişliğini gösteriyor. Sadece kendi kavmimizin yaşadığı yer veya ülkeniz demiyor. Bütün yeryüzünü işaret ediyor. Bütün insanlara diyor ki: “sen yeryüzünün halifesisin. Bir dünya vatandaşısın. Yeryüzünde istediğin yere gidebilirsin.”

Ayete göre “başka yere gidersem aç kalırım” diyemezsin. Yüce Yaradan her yerde imkân   bulabileceğimizi vurguluyor. Zaten günümüzde insanlara inançları yönünden ciddi baskı uygulayan yerler çok azdır. Bu sebeple çoğu zaman, ülkeni terk etmen gerekmemektedir. Ayrıca eğer Allah’ın gösterdiği yoldan gidebilmek için hicret ederken yolda ölüm sana yetişirse, onun da mükâfatı Yüce Yaradan’a aittir deniliyor.

Demek ki İslâm, pısırık ve zavallı davranışları kabul etmiyor. Haksızlıklar ve zulümler karşısında sessiz kalanlar, Allah’a inandığını söyleseler bile cehenneme gidebilecekler.

Hicret konusunda Yüce Yaradan bir istisna getirmiştir. Nisa 98: “Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır (müstesnadır).”

Ayetin müstesna tuttuğu insanlar, yukarıda anlatılan “aldığımız emir gereği mecburen insanlara adaletsiz davrandık, gücümüzün yettiklerine şiddet uyguladık” diyenlerin gazabına uğrayan, gerçekten güçsüz kişilerdir.

Allah “Biz, Musa’yı Firavuna ve ileri gelenlerine gönderdik. İleri gelenler Firavunun emrini dinledi. Hâlbuki Firavun yanlıştı….” diyor. Bu ayetle “biz emir eriydik” diyenleri ikaz ediyor. Bir ayet sonrasında da “Firavun kıyamette kavmini suya götürür gibi ateşe götürdü….” diyerek böylelerinin sonlarını hatırlatıyor.

“Biz acizdik, emre uymak zorundaydık” diye mazeret üreten erkeklere de, Firavunun karısı Asiye’yi örnek veriyor. Tabii örnekleri görecek gözü olanlara. Anlayacak kalbi olanlara.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.