GASPIRALI (BAHÇESARAYLI) İSMAİL’İN ÖRNEKLİĞİ

GASPIRALI (BAHÇESARAYLI) İSMAİL’İN FİKİRLERİ VE KİŞİLİĞİ

 

(Not: Bu yazı 2010 yılında, diğer web sitem olan ihkupcu.com’da yayınlanmıştı. Bu sitede tekrar ve aynen yayınlamamın nedeni, insanlığın güzel geleceği için çalışan, Yüce Yaradan’ı doğru anlama ve doğru anlatma çabasında olan insanlara yol gösterebilmesi içindir. Bahçesaraylı İsmail’in, hem fikir üreten, hem de fikrini bizzat kendi uygulayan kişiliği, çözüm için birleştirici olarak seçtiği yöntemleri ve sabrı, bizlere sunduğu güzel örneklerdir. “Her işin bir zamanı, her zamanın bir işi olduğu” anlayışı, “dilde, fikirde, işte birlik” çağrısı, hepimiz için yol göstericidir. Kendisine yapılan eleştirilerin nitelikleri ve çalışmalarında neden istediği sonucu alamadığı hususu da, bizlere ışık tutacaktır.)

     Öncelikle yazının başlığındaki Bahçesaraylı sözünü açıklayalım. Ünlü Türk düşünürü İsmail Beyi anlatan bütün eserler, Gaspıralı veya Gasprinski olarak bahseder. Sebebi, babasının köyünün adının Gaspra ve Rus ordusundan emekli bir teğmen olan babasının namının Gasprinski olmasıdır. Kendisi de resmi hüviyetli yazışmalarında, genellikle bu şekilde kullanmıştır. Ancak Prof. Dr. Ömer Turan’ın bir makalesinde yayınladığına göre, Bulgaristan Türklerine yazdığı ve bütün Türklerin bir olduğunu anlatan mektubunda “Bahçesaraylı İsmail” şeklinde imza atmıştır. Nitekim İsmail Bey, Bahçesaray yakınında Avcıköy’de doğmuştur. Aslında bütün Türk Dünyası tarafından tanınan büyük fikir adamını bundan böyle “Bahçesaraylı İsmail” olarak, ama Gaspıralı sözünü parantez içerisine alarak zikretmek herhalde daha anlamlı olacaktır.

     Bahçesaraylı İsmail için verilen doğum ve ölüm tarihleri arasında eski ve yeni takvimlerle olan 13 günlük fark vardır. İsmail Bey 8(21)Mart 1851- 11(24)Eylül 1914 tarihleri arasında her yönüyle mücadeleli dopdolu bir hayat yaşamıştır.

    Doç Dr. Pınar Akçalı’nın aktardığına göre Bahçesaraylı İsmail “Her işin bir zamanı vardır. Her zamanın bir işi, zemin olmayınca aşığı saçmaz kişi” demiştir. İşte ünlü fikir adamının faaliyetlerini ve yazdıklarını irdelerken bu söz mutlaka beynimizde durmalıdır. İsmail Beyin kişiliğini anlatan diğer bir sözü: “Milletine hizmet etmek istiyorsan, elinden gelen işle başla” ne kadar gerçekçidir.

     Rus hükümetinden izin alarak 1883 yılında Tercüman Gazetesi çıkarmaya başladığı yıllarda bölgesindeki olaylara bakarsak, yukarıdaki sözlerinin önemi daha iyi anlaşılır. Ayrıca 1918 yılında Bolşevikler tarafından kapatılıncaya kadar, 35 sene yayın yapan o dönemin belki de birkaç gazetesinden biri olması da dikkate değerdir. O günler Rusya’da Batılılaşma taraftarları ile Slavcıların mücadelesinde Pan-Slavistlerin etkin olduğu dönemdi. Dolayısıyla geniş ufuk sahibi bir düşünür ve uygulamacı olarak Bahçesaraylı (Gaspıralı) İsmail yazılarını sürdürebilmek için çok dikkatli bir üslup kullanmak zorundaydı.

     Ünlü fikir adamı şöyle diyordu: “Bize yasak olan bazı fikirler vardır. Bunları gelecek kuşaklara bırakalım. Biz önce manevi birliği sağlayalım, dillerimizi birleştirelim. Siyasi birliği başkaları düşünsün.”  Bu ince davranışlarına rağmen Rus yetkililer, Ortodoks misyonerler, bürokratlar ve Rus milliyetçileri Bahçesaraylı İsmail’i kurnazlıkla suçluyorlar ve büyük bir kuşku ile izliyorlardı. Hatta yine Pınar Akçalı’ya göre düşünürün kurduğu okulların etkisini azaltabilmek için yalnızca Müslümanlara eski yöntemle eğitim veren yerel okullar (russkotuzemnoya) bile kurdular.

     Bahçesaraylı (Gaspıralı) İsmail’in bütün dikkatine rağmen Osmanlı topraklarına bile Tercüman Gazetesinin girmesine bir dönem izin verilmedi. Doç. Dr. İsmail Türkoğlu’nun bu konudaki makalesine göre, 1888 yılında İstanbul’daki Tercüman okurlarının sayısı 15.000’ni geçmişti. Ama 11 Ekim 1888’de çıkarılan irade-i seniyye ile Tercüman Gazetesinin Osmanlı topraklarına girmesi yasaklandı. Bu durumu düzeltmek için çok uğraşan Bahçesaraylı İsmail 29 Nisan 1894’te II. Abdülhamit Han’ı ziyaret etmiş, tarihi önemi olan çeşitli eserleri hediye olarak getirmiştir. Böylece muhtemelen yasak kalkmıştır.

     Yine Doç. Dr. İsmail Türkoğlu’nun aktardığına göre, hassas davranışlarına rağmen 1907 yılındaki “Dünya Müslümanları Kongresi” toplama düşüncesi için II. Abdülhamit Han’ı ikna edememiştir. Yıldız Sarayı dünyanın o günkü şartlarında böyle bir teşebbüsü uygun bulmamıştı. Bu konuyu aktarmamın sebebi; kendisi Pan-İslâmist bir anlayıştaki II. Abdülhamit Han’ın bile, şartlar tarafından nasıl zorlandığını görerek Bahçesaraylı İsmail’in yaptıklarının değerinin daha iyi anlaşılması için okuyucuyu düşünmeye sevk etmektir.

     Bahçesaraylı (Gaspıralı) İsmail’in günümüzde de yaygın olarak bilinen sözü “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” şiarıdır. Doç. Dr. Hakan Kırımlı’nın aktardığına göre bu deyiş ilk defa 1911 yılında Tercüman Gazetesinin başlığının altına yerleştirilmiş olarak ortaya çıktı. Ünlü düşünürün fikirlerini daha rahat dile getirip uygulamaya da başladığı dönem 1905 yılında Rusya’da ilan edilen “Ekim Manifestosu” sonrasıdır. Bu yıldan sonra İsmail Beyin diğer bir güzel yönü daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Artık Bahçesaraylı İsmail, düşündüğünü ve gazetesinde yazdığı yöntemleri hayata geçiren bir yapıya bürünmüştür.

     Bir düşünür için bu derecede çok yönlü kişiliğe ve kabiliyete sahip olmak çok az insana nasip olmuştur. Bu sebeple de düşünürlerin etkileri kendileri vefat ettikten çok yıllar, belki de asırlar sonra kendini göstermiştir. Bizim yakın tarihimize bakacak olursa büyük Türk düşünürü Ziya Gökalp’in fikirlerini önce İttihat Terakki yönetimleri sonrasında da Büyük Atatürk uygulama alanına taşımasaydı, etkisi çok daha az olurdu. İsmail Beyi diğer önemli düşünürlerden ayıran büyüklüğü, fikirlerini bizzat kendisinin uygulama alanına taşımasıdır.

     Bahçesaraylı (Gaspıralı) İsmail, birliği sağlamanın ilk adımının dilde birlik olduğunu, geri kalmışlıktan kurtulmanın ilk yolunun da muasır (çağdaş) eğitim sistemine geçmek olduğunu görmüştür. Bütün ömrünü de bu düşüncelerini fiiliyata taşımakla geçirmiştir. Hedefi; ortak edebi Türkçenin bütün Türk halklarına benimsetilmesi ve %5’lerde olan okuma yazma oranının hızla artırılıp kadınlarla erkeklerin eşitliğinin sağlanması idi.

     Dil birliğinin hangi temelde sağlanacağı konusunda Bahçesaraylı (Gaspıralı)  İsmail’in iki farklı düşünceye sahip olduğu konusunda iddialar vardır. Pınar Akçalı ve Nail Tan’a göre hem Ziya Gökalp hem Bahçesaraylı İsmail, bütün Türklerin Osmanlı Türkçesinde birleştirilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Hedefleri önce, Osmanlıcadaki Arapça ve farsça kelimeleri atmak, sonra diğer Türklerin kullandığı mahalli kelimeler yerine Osmanlıca karşılığını yerleştirmekti. Kazak Türkü olan araştırmacı Amankos Mektep ise, tam tersini iddia ederek, Zeki Velidi Togan’ın Ebubekir ağa Divayev’den duyduğunu şöyle aktarır: “ İsmail iki yerde yanlış yaptı. Birincisi Ruslara güvendi, ikincisi Kırım Tatar dilini Müslümanların ortak dili yapmaya çalıştı.”

     Eğer Bahçesaraylı İsmail’in bütün hayatını, yazılarının ve eserlerinin tamamını dikkate almazsak Ebubekir Ağa’nın teşhisine katılabiliriz. Çünkü bazı yazılarında bölge halkını ikna etmek, bazı yazılarında gazetesinin devamını sağlamak için Rusları ürkütmemek adına kendi hedefinden farklı görünen düşünceler serdetmiştir. Ama bu özel maksatlı yazıları hiçbir zaman bütüne şamil edilemez. Nitekim halklara özgürlük sloganıyla gelen Bolşevikler (Komünistler) yine Amankos Mektep’in yazdığına göre, onu Pan-Türkist ve Pan-İslâmist olmakla suçladılar. Bahçesaray’daki evi, değerli kabri ve mezartaşı yerle bir edildi. Kazan’da ve Almatı’da İsmail Bey’in adını taşıyan okulların, Bahçesaray’daki müze ve diğer kültürel mekânların kapılarına kilit vuruldu.

    Diğer taraftan Kazak Türkü olan yazar Ahmet Baytursun ortak Türk dilinin, bozulmamış ve orijinal olarak değerlendirdiği Kazak dili olması gerektiğini savunarak, her konuda takdir ettiği İsmail Beyi sadece bu hususta eleştiriyordu.

     Bahçesaraylı İsmail’in az bilinen diğer bir yönü, başarılı bir roman ve hikâye yazarı, edebiyatın nazari problemleri ve eleştiri konularında önemli görüş bildirmiş bir edebiyatçı olmasıdır. Prof. Dr. Yavuz Akpınar bunun az bilinmesinin önemli bir sebebini, İsmail Bey’in birçok yazısı ve eserinde mahlas isim kullanmış olmasına bağlar. En ünlü mahlâs adının “Molla Abbas Fransevi” olduğunu yazar.

     Bahçesaraylı (Gaspıralı) İsmail’in bir diğer yönü de tiyatro destekçiliğidir. Kırım Muhtar Cumhuriyeti Kültür Bakan Yardımcısı iken Dr. İsmet Zaat’ın aktardığına göre, 14 Ekim 1901’de Bahçesaray’da İsmail Beyin teşebbüsüyle ilk Kırım-Tatar tiyatrosu açılmıştır.

     Amankos Mektep’in aktardığına göre Bahçesaraylı İsmail vefat edince, Kazak Muhamedcan Seralin duygularını şöyle dile getirir: “Rusya Müslümanları birbirinde habersiz, geri kalmış, kimliğini bilmeyen, dünyadan ve bilimden nasibini almamış kültürsüz bir halk idi. Bunların bir millet olduğunu anlatan, bize dünyaya varlığımızı gösteren, başka dünyadaki bilimin ve kültürün temellerinin bizim Müslüman ecdadımız tarafından atıldığını ortaya koyan, on yıl okuyup doğru dürüst mektup yazamayan halka, bir yılda yazabileceklerini öğreten, ‘dilsiz halk dünyada var olamaz’ deyip halka kendi dilinin kutsal olduğunu hatırlatan merhum Gaspıralı idi…Dilsiz halkın cansız halk olduğunu anladık. Biz önceden ölüydük, ölü bedenimize ruh getirdi…”

     Bahçesaraylı İsmail Osmanlı yönetimi dışındaki Türk Dünyasında belki de Muhamedcan’ın söylediğinden daha çok etkili oldu. Bolşeviklerin bütün baskılarına rağmen İsmail Beyin yaptıklarının tesiri içten içe devam etti ve günümüzdeki anlayış oluştu.

     Eski eğitim sistemimizde gerçekten insanlarımız okumayı çok zor öğreniyorlar, yazmayı ise on yılda ancak öğreniyorlardı. Ayrıca okullarda sadece bazı dini bilgiler veriliyor, bilimin temeli olacak dersler ile tarih ve coğrafya gibi konular bile okutulmuyordu. Ancak burada bir hakkı teslim etmek gerekirse, Bahçesaraylı (Gaspıralı) İsmail’in uyguladığı eğitim sistemi ilk defa Osmanlı’da başladı.

     Doç Dr. Fahri Temizyürek’in aktardığına göre Osmanlı Devletinde, 1866 yılında Selim Sabit Efendinin Risale-i Elifbaiyye adlı eseri daha sonra sıbyan mekteplerinde Elifbayı Osmanî adıyla okutulur. Buna göre p,ç,j,ñ harfleri eklenir. Cim-dal-zel diye okunuş yerine ce-de-ze diye okunur. İsmail Bey, Selim Sabit Efendiden 28 yıl sonra 1894’te Yañı Elifbayı Türkî adlı eserini yayınlar. İlk kurduğu cedit okulunda Selim Sabit Efendinin yöntemini uygulayarak öğrencilerini kısa sürede yetiştirir.

    Selim Sabit Efendi 8 Mayıs 1870 tarihinde Takvim-i Vekayi gazetesinde “Ulum-ı Terbiye-i Eftal” adıyla bir rapor yayınlar. Böylece Osmanlı mekteplerinde usul-i cedid reform eğitiminin temeli atılır.

     Fakat Bahçesaraylı (Gaspıralı) İsmail, Osmanlı’da birçok aydının uzun yıllar birlikte mücadele ederek başardıklarını tek başına yaptı. Açtığı yenilikçi (cedit) okullarının sayısının 5–6 bini bulduğundan bahsedilir. Tercüman Gazetesini, tek başına, vefat edinceye kadar 31 yıl sürdürür. Ayrıca Rusya Türkleri arasında ilk kadın dergisi olan ve resimli basılan Âlem-i Nisvan’ı, kızı Şefika Hanım vasıtasıyla çıkarır. Yine ilk mizah dergisi olan “ha, ha, ha” yayınlar. İlk tiyatronun açılmasına vesile olur.

     Kazan Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mirkasım Osmanov, Doğu Türkistan’da cedidciliğin İsmail Bey tarafından başlatıldığını anlatır. Bunların Uygur eğitimine, Uygur kültürüne olan tesirlerini yâd eder. Diğer taraftan İsmail Bey 1912’de Hindistan Müslümanlarınca açılan ilk cedit okuluna giderek, maddi ve manevi destek verir. Bütün bu sonuçlar Bahçesaraylı (Gaspıralı) İsmail’in büyüklüğünü gösterir.

     Bahçesaraylı İsmail Beyi eleştirebilmek için önce onun gerçekleştirdiklerinin onda birini yapmak, sonra konuşmak gerekir. Çünkü o zaman bazı işleri başarmanın zorluğu görülür. Ayrıca sizin yaptıklarınıza yüzeysel bakanların nasıl haksız eleştiri yaptıkları anlaşılır. İsmail Beyin farklı anlaşılmasının bir başka nedeni o dönemde yaşanan cedidci-kadimci tartışmasının hararetidir. Kadimciler muhafazakâr insanlar, cedidciler ise yenilikçi insanlar olarak değerlendirilir. Hâlbuki bu tanımlama iki tarafı da tam tarif etmez. Nitekim Prof. Dr. Ahmet Kanlıdere’nin aktardığına göre Alimcan Barûdi gibi Nakşibendî şeyhi olan en muhafazakâr reformcular ile Mercani, Rızaeddin Fahreddin ve Musa Carullah gibi dini ıslahçılar da cedidci yelpazesi içinde yer alıyorlardı. Yani cedidcilerin içerisinde muhafazakârından liberaline, dindarından ateistine geniş bir anlayış vardı. Bunları eleştirenlere de, kadimci deniliyordu.

  1. yüzyılda güçlü bir Türk Dünyası isteyenler için Bahçesaraylı İsmail’in “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” düsturu, ulaşılmak için fedakârlık gerektiren “Kızıl Elma”  olmalıdır. (Not: İnsanlığın güzel geleceği için çalışanlar, bu paragrafın başlangıcını, “Huzurlu bir dünya isteyenler için” şeklinde düşünebilirler.)

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.