MUT’A NİKÂHI ÜZERİNE

MUT’A NİKÂHI ÜZERİNE

 

Yüce Yaradan’ın sözü olan ve değiştirilememiş tek kutsal kitap olarak kalan Kur’an’ın Arapçasında, “mut’a” kelimesi geçmez. Apaçık olan bu gerçeğe rağmen, acaba tercümelerde mut’a kelimesi neden kullanılmış olabilir?

Neden mut’a kelimesinin kullanıldığına net bir cevap vermemiz mümkün değil. Mantıklı bir cevap oluşturabilmek için, tercümelerde mut’a teriminin geçtiği ayetleri incelemememizin doğru bir yaklaşım olacağı kanaatindeyim.

Bu ayetlerden birisi, Bakara Suresinin 236ıncı ayetidir Bu konuda, Diyanet İşleri Başkanlığının tercümesini aşağıya alıyoruz.

2/236: “Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. (Bu durumda) -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak mut’a verin. Bu, iyilik yapanlar üzerinde bir borçtur.”

Ayetin tercümesini bu şekilde veren Diyanet, dipnot olarak mut’a kelimesinin anlamını açıklamak ihtiyacını hissederek, şu bilgileri vermektedir.

.Mut’a, yararlandırmak ve yararlanılan şey demektir. Terim olarak ise mehir belirlenmeksizin kıyılan nikâhtan sonra, ona dokunmadan ve “halvet”te bulunmadan boşanan kadına, boşayan tarafından verilmesi gereken, giyim eşyası, mal, ya da bunların karşılığıdır. Mut’anın miktarını, bununla yükümlü kimsenin malî durumu belirler.

Şimdi, hem ayetin başındaki ifadeleri hem de Diyanetin mut’a tarifini aklımızın iyi bir köşesine yazarak, irdelemeye devam edelim.

Ayetin başlangıcında, “kendilerine el sürmeden” dedikten sonra, “kadınları boşarsanız size bir günah yoktur” diyen bir hüküm geliyor. Demek ki, kendilerine el sürdükten sonra kadınları boşamamamızda, bize bir günah var. Fakat bu husus ve şartları, ayrı bir yazı konusu olduğundan bu makalemizde ele almayacağız.

Peki, tefsircilerin ve tercüme yapanların önemli bir bölümü, mut’a sözünü tercümelerine neden eklemiş olabilirler diye bakalım. Ayetin başlangıcındaki, “mehir belirlenmeden kadınları boşarsanız” ifadesi üzerine böyle bir ekleme yapıldığını tahmin ediyorum. Çünkü kadınlarla evlenirken mehir belirlenmediği için, boşayınca onlara bir pay verme durumu doğmamış oluyor. Bu durumu değerlendiren İslâm Âlimlerinin bir bölümü, kadınları boş göndermemek ve onlara iyilik yapmak düşüncesiyle, adına mut’a dedikleri bir maddi yardım verilmesini uygun görmüş olabilirler. Bu yardımın da, ayni olabileceği gibi nakdi de olabileceğini vurgulamışlar, ama bir sınır koymamışlar.

İnsanlara bu tavsiyeleri yapan İslâm Âlimleri, bu konuda erkekleri uyarmak için, önemli bir açıklama yapmayı da ihmal etmemişler. Mut’a yardımının verilebilmesi için, “kadının, mehir belirlenmeksizin kıyılan nikâhtan sonra, ona dokunmadan ve halvette bulunmadan boşanmış olması gerektiğine” dikkat çekmişler.

Bu açıklamaları yapan İslâm Âlimlerinin söylediklerinde, Kur’an’a aykırı bir husus görünmüyor. Onların açıklamaları, 236ıncı ayette bahsedilen “bir günah yoktur” sözünden sonra ayetin sonundaki “iyilik yapma” hükmüne uygun düşmektedir.

Diyanetin tercümelerinde, mut’a kavramını kullandığı bir başka ayet de şöyle:

Ahzap Suresi 33/49: “Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâh edip de sonra onlara dokunmadan boşadığınız zaman, sizin için üzerlerinde sayacağınız bir iddet (bekleme) hakkınız yoktur. Derhal mut’alarını (mehirleri belirlenmediği takdirde yararlanacakları bir mal) verip onları güzel bir şekilde salıverin.”

Görüldüğü gibi bu ayette, iman edenlere hitap ederek, mümin kadınları nikâh etmekten bahsedilmektedir. Bu ayette de Bakara 236’da olduğu gibi, kadınlara dokunmadan boşanma durumu ele alınmaktadır. Mut’a, yani yardım verilmesini de, parantez içerisine aldıkları mehirlerin belirlenmemesi şartına bağlamaktadır. Amaç, kadınları, güzellikle salıvermek, onlara iyi davranmaktır.

Şimdi tekrar düşünelim.

Ayetlerde, mut’a kelimesi geçmiyor. Bazı İslâm Âlimlerinin de bu konudaki açıklamaları Kur’an’la çatışmıyor. Ama Kur’an’da olmayan bir kelimeyi -muhtemelen- iyi niyetle de olsa, bazı Âlimlerin, gereksiz yere ve kendi düşünceleri olarak, Kur’an tercümelerinde kullanmalarının, günümüzdeki sonuçlarını irdeleyelim. Asırlardır ve günümüzde, mut’a nikâhı nasıl biliniyor?

Bunu da, mut’a nikâhının varlığını savunan ve anlatanlardan dinleyelim. “Mut’a nikâhı, bir kadınla, ücret mukabilinde onun cinsel yönünden yararlanmak üzere, belli bir süre için yapılan sözleşmedir.”

Bu açıklamayı yapan ve kendilerini İslâm’la bağlantılı olarak tanıtan web siteleri, bu durumun İslâm’ın başlangıcında var olduğunu, peygamberimizin de buna onay verdiğini yazmaktadırlar. Ancak bu siteler bile, daha ileri gitmeyerek, bu durumun sonradan nesh edildiğini açıklamak zorunda kalmışlar.

Ama İslâm Âlimlerinin –en hafif deyimle- bilinçsiz davranarak yaptıkları bu kelime ekleme ve nesh gibi yanlış tefsirlerinin sonucunda, asırlardır ve günümüzdeki uygulamalara bakıldığında, maalesef, mut’a nikâhı, tamamen ücret karşılığı olarak yapılmaktadır. Mümin kadınlarla değil de vücudunu satarak para kazanmak isteyen kadınlarla yapılmaktadır. Dolayısıyla mut’a nikâhı, geçici zevklerini zina konumundan çıkaracak bir kılıf için uydurulmuş bir yorum durumuna düşülmüştür ve yaygın durumdadır.

Peki, bazı sitelerin, eski İslâm âlimlerine dayanarak anlattıkları nesh ne demektir? Nesih-mansuh fikrini savunanlar, sonradan inen ayetlerin öncekilerin geçerliliğini ortadan kaldırdığını öne sürmektedirler.

Nesih anlayışını savunanların iddiasının, aslında, net olarak: “Allah’ın, insanlara bir tavsiyede bulunduktan sonra, ‘tüh be, dalgınlıkla yanlış bir öğütte bulundum, geç aklıma geldi ama olsun, hemen eskisini iptal edeyim de yeni bir tavsiyede bulunayım’ demesinden başka bir açıklaması yoktur.”

Eğer, “Tanrı’nın, kafasının karışabileceğini, hata yapabileceğini, sonradan hatasını düzeltmek için kullarından özür dileyerek yeni tavsiyelerde bulunacağını” düşünenlerden isek, parası karşılığında mut’a nikâhı yaparak, kadınlarla cinsel ilişkiye girilmesi hususunu, kendi menfaatimize göre değerlendirmemiz, karakterimize uygun düşecektir. Çünkü Tanrı’nın kafasının karışık ve dalgın olduğu, zaman zaman hata yaptığı bir din anlayışına sahipsek, bizim, kendi menfaatlerimizin peşinde koşmamız, anlayışımızın ve karakterimizin bir göstergesi olacaktır.

Şimdi düşünelim. Bütün kâinatı, en ince ayrıntısına kadar düşünerek yaratan, kâinatın içerisinde akıllı, şuurlu ve özgür varlıklar oluşturan bir Tanrı var. Yarattığı kullarının hiçbir ihtiyacını eksik bırakmayan, her türlü tabii güzellikleri gözlerinin önüne seren bir Yaradan var. Kullarına sevgi, nefret gibi ihtiyaçları olan her türlü duyguyu veren, onların huzurlu olmaları için sürekli yol gösteren bir Yaratıcı var. Dolayısıyla bütün eksikliklerden münezzeh bir Tanrı’ya inanıyorsak, günümüzdeki anlamıyla mut’a nikâhından bahsedilemez. Mut’a nikâhı, Yüce Yaradan’ın hoşlandığı davranışlara, yarattığı kullarının onuruna aykırıdır ve kesin olarak Kur’an dışıdır.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.