“ESMA”NIN ANLAMI

ALLAH’IN ÂDEM’E ÖĞRETTİĞİ ‘ESMA’

 

Bakara Suresi 31. ayette “Allah, Âdem’e bütün esmayı öğretti” denilmektedir. Âlimlerin hemen tamamı bu ayetin anlamını Allah’ın Âdem’e, Kendisinin ve bütün varlıkların (özellikle eşyaların) isimlerini öğrettiği şeklinde anlamlandırmışlar ve yorumlamışlardır.

Kur’an’da verilen bilgiye göre, Hz. Âdem Cennette idi. Bu durumda, öğretilen eşyaların isimlerinin Cennetteki varlıklar olması gerekir. Kur’an, Cennetin tasvirini yaparken ‘altından ırmaklar akan şeklinde insanların bildiği varlıklarla anlatır. Ancak Cennet hayatının dünya hayatından çok farklı olduğunu bildirir. Dolayısıyla Cennetteki varlıklar ile yeryüzündekiler farklar vardır. Bu durumda Hz. Âdem yeryüzüne indirildiğinde yeryüzündeki bütün varlıkların isimlerinin tekrar öğretilmesi gerekir. Kur’an’da bu konuda bir bilgi yoktur.

Diyelim ki yeryüzündeki bütün eşyaların isimleri öğretildi. Hz. Âdem hayatı boyunca hiç görmediği varlıkların isimlerini Yüce Yaradan’ın hikmetiyle aklında tuttu. Peki, çocukları, torunları, torunlarının torunları ilh., bu isimleri nasıl akıllarında tuttular. Hiç görmedikleri varlıkları gelecek nesillere nasıl tarif ettiler de yeni bir varlığı ilk gören nesil ona Hz. Âdem’in nesiller önce söylediği ismini verdi?

Diyelim bütün bunlar Allah’ın bir hikmetiyle oldu. Peki, Yüce Yaradan sonradan yüzlerce farklı dil oluşmasına ve Kendi verdiği isimlerin değiştirilmesine neden izin verdi?

Hz. Âdem’in ve sonraki nesillerin yeryüzündeki, Cennetteki bütün varlıkların isimlerini bilmeleri onların hayatta kalma mücadelelerinde ne işlerine yarar?

Bu sorular çoğaltılabilir. Ama mantıklı ve Kur’an’ın bütününe uygun cevap aradığımızda esma’nın, sadece isimler anlamında olması ihtimali çok zayıftır. O halde “esma”dan maksat ne olabilir? Kur’an aracılığıyla incelemeye çalışalım.

Allah, meleklere bazı eşyaların isimlerini sorduğunda melekler, “Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur” derler. Aynı şeyleri Âdem’e sorunca,  o isimleri söyler. Böylece Yüce Yaradan Hz. Âdem’in üstün yönünü meleklere göstermiş olur. Meleklerden de, Âdem’e saygı ile eğilmelerini emreder. İblis hariç hepsi eğilirler.

Demek ki Yüce Yaradan insana meleklerden farklı özellikler vermiştir. Böylece Meleklerin insana saygı duymalarını sağlamıştır. Kur’an’a göre Allah insana, Kendi ruhundan üflemiştir. Yani Kendi ilminden insana gerekli olan küçük bir kısmını vermiştir. Meleklere de bazı bilgiler verdiğini yine, Meleklerin yukarıdaki cevaplarından öğreniyoruz.

Yüce Yaradan insanı, yeryüzünün halifesi yapmıştır. Halifesinin bu görevi yerine getirebilmesi için de ona, gerekli ve yeterli ilmi vermiştir. Bu sebeple insana akıl vermiştir. Ayrıca, halife olacak birinin ahlâklı olması gerekir. Allah insanların güzel ahlâklı olabilmeleri için onlara, ayrıca irade ve vicdan vermiştir.

Kur’an’da, Allah’ın “onda bir azim bulamadık” dediği Hz. Âdem, iradesini kullanamamış, yaklaşılmasının istenilmediği ağaca yaklaşmıştır. Ayrıca şeytanın sözünü dinlerken aklını kullanamamıştır. Şeytan Âdem’in yasaklanan ağaca yaklaşmasını istediğinde, kendisine bu nimetleri bahşeden birisine vicdanen bu durumu danışması gerekirken, vicdanını kullanamamış ve Yüce Yaradan’a danışmamıştır.

Bunun üzerine Cennetten şeytanla birlikte ve birbirlerine düşman olarak kovulmuşlardır. Daha sonra Bakara Suresi 37. ayete göre “Derken, Âdem Rabbinden birtakım kelimeler aldı, bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.”

Ayette Yüce Yaradan için, terbiye edici anlamındaki “Rab” kelimesi kullanılmıştır. Demek ki Allah, Âdem’i terbiye için ilave kelimeler, yani özellikler verdi. Muhtemelen Âdem’e verdiği akıl, irade ve vicdanını güçlendirdi. Allah’ın verdiği ilave özellikler sayesinde hatasını anladı ve tövbe etti, affını istedi. Yüce Yaradan onun tövbesini kabul etti.

Buradan anlaşıldığına göre, Yüce Yaradan Âdem’e önce Cennet hayatında yetecek kadar bir ilim vermişti. Ama onu yeryüzüne indirince, ilave kelimeler verdi. Yani ilave akıl, irade ve vicdan verdi. Böylece Hz. Âdem hiç bilmediği yeryüzünde yaşam mücadelesini verdi ve Yüce Yaradan’ın yardımıyla başarılı oldu.

Hz. Âdem her yeni karşılaştığı varlıkla ilgili olarak, aklını kullandı, eşyayı inceledi, varlığın konumunu kavramaya çalıştı. Sonunda o varlıkla ilgili ne yapması gerektiğine karar verdi. Elbette bu dönemde Yüce Yaradan ona hep yarımcı oldu.

Sonuç olarak “esma” sözünün tek anlamı, eşyaların isimleri değildir. Allah, Kendisinin ve yarattıklarının isimlerinden Hz. Âdem’e mutlaka bazı şeyler öğretmiştir. Ama Kur’an’a göre asıl öğrettiği şey, olayları kavrama ve karar verme, onları güzele yönlendirme kabiliyetidir. Yüce Yaradan bizlere verdiği bu özelliklerden dolayı bizleri yeryüzünün halifesi yapmıştır. Bakara 38’de bahsettiği üzere bizlere uyarıcı uyarıcılar göndererek, destek vereceğini belirtmiştir.

Sadece söyleneni ezberleyen ve düşünmeden taklit eden bir kişiyi hiçbir insan halefi yapmaz. Ancak emir eri ve tetikçisi yapar. Allah’ın yarattığı insanlar böyle uygularken, merhametlilerin en hayırlısı olan Yüce Yaradan sadece ezberlediğini bilen birilerini mi halefi yapar. Öyle düşünse, sadece öğretileni bilen konumunda olan melekler zaten var iken, herhalde onları yapardı.

Allah’ım, bizlere verdiğin akıl, irade ve vicdan için sonsuz kereler hamd olsun.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.