EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARINDAN ŞİKÂYETLERİ ÜZERİNE

EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARINDAN ŞİKÂYETLERİ ÜZERİNE

 

Bu makalemizde ifade ettiğimiz şikâyetler, elbette, bütün gençler için geçerli değildir. İnsanların yaşadıkları tecrübelerinden ve bazı deneylerinden çıkartılan bir genellemedir.

Bu sitede yayınladığımız bazı yazılarımızda, çok önce yaşamış nesillerdeki ebeveynlerin de çocuklarından şikâyetçi olduklarını ifade etmiştik. Bu şikâyetleri yapanlardan birisi de, Sokrates idi. Sokrates, gençlerin bulundukları bir ortama bir yaşlı insan girdiğinde, gençlerin ayağa kalkmadıklarını anlatır. Gençlerin, daha yaşlı olan büyüklerine gerekli saygıyı göstermediklerinden yakınır.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, benzer şikâyetler, tarih boyunca yapıla gelmiştir. Ancak tarihte yapılan şikâyetler ile günümüzdekiler karşılaştırıldığında bazı farklılıklar görülmektedir. Günümüz büyüklerinin yaptıkları şikâyetler, hem nitelik olarak biraz daha değişiktir hem de sayı olarak daha fazladır. Şikâyetler, belirli zümrelere veya belirli ülkelere has değildir. Ayrıca, hem nitelik olarak, hem de yoğunluk olarak bütün insanlığın geleceğini ilgilendirecek hâl almaktadır.

Yeni yetişen nesille alâkalı en belirgin şikâyet, gençlerin bencil oldukları hususudur. Ebeveynler, ister fakir olsunlar, ister zengin olsunlar, bu konudaki şikâyetleri aynı temele dayanmaktadır.

Orta halli vatandaşların çocuklarından şikâyetlerindeki ortak kanaat, çocuklarının duygusuz oldukları şeklindedir. Ebeveynlerin bir bölümüne göre, evlatlarının duygusuz olmalarının temelinde, hayatın gerçeklerinden habersiz olmaları yatmaktadır. Çocuklar, ailelerinin evlatları için yaptıkları fedakârlıkları, fedakârlık olarak değerlendirmemektedirler. Çocuklar konuya bakarken “madem bizi dünyaya getirdiler, en iyi şekilde bakmak zorundalar” diye yaklaşmaktalar. Dolayısıyla, ebeveynlerinin, kendilerine hizmet etmek yükümlülüğünde olduklarını düşünüyorlar. Hattâ, yerine getirilmesini bekledikleri bu yükümlülükleri, sadece ebeveynlerinden değil, çevrelerindeki bazı insanlardan da umuyorlar.

Düşünce yapıları bu şekilde olan çocukların ve gençlerin önemli bir kısmının, insanları değerlendirmeleri de daha farklı olabiliyor. Gerek ebeveynlerine ve gerekse çeşitli vesilelerle irtibat kurdukları insanları değerlendirirken, onlardan istediklerinin ve taleplerinin ne kadar yerine getirildiğine göre not veriyorlar.

Günümüzün çocuklarının ve gençlerinin, geçmiş nesillere göre farklı bir özellikleri daha var. Şimdikiler, teknoloji bağımlısı durumundalar. Gençlerin teknoloji bağımlısı olduklarını söyleyebilmemizin nedeni, gençler arasında yapılan anketlere verdikleri cevaplardır.

Gençlerle yapılan ankette, onlara “en çok neyinizi kaybettiğinizde üzülürsünüz” diye soruluyor. Cevapların şıkları; a) Anne veya babanızı, b) İkinci veya üçüncü derecede yakınınızı, c) Cep telefonunuzu d) Bilgisayarınızı e) Diğer

Gençler, kaybetmekten en çok üzüldükleri varlıklar olarak, cep telefonu şıkkını işaretliyorlar. Ebeveynlerinin ölümüne daha az üzülüyorlar. Ankete verdikleri bu cevapları, gençlerin sadece teknoloji bağımlısı olduklarının değil, ilaveten, yukarıda ifade edildiği gibi, duygusuz olduklarının da işareti sayılabilir.

Anne ve babalarını, cep telefonlarından daha az seven gençler için, akrabalık bağlarının da pek bir öneminin olmadığı anlaşılıyor. Akrabalık bağlarının zayıf olduğu yerlerde gençlerin, vatan, millet, gibi hususlarda ne hissettiklerini tahmin etmek zor değil.

Bu anket Türkiye’de yaklaşık 13 yıl önce yapılmıştı. O dönemdeki Türkiye’de boşanmaların oranı maddeten kalkınmış ülkelere nazaran çok düşük seviyede idi. Bu anket boşanmaların ve evlilik dışı çocukların çok önemli boyutlarda olduğu ülkelerde yapılsaydı, muhtemelen daha duygusuz sonuçlar alınırdı.

Gençlerin sahip oldukları bu anlayış, yaşadıkları sorunlara bakışlarını da daha farklı yapıyor. Bilindiği gibi, bilhassa maddeten güçlü olmayan ülkelerin gençlerinde işsizlik oranı giderek yükseliyor. İşsiz kalmalarının tek sebebi, ülkelerindeki yatırım azlığı değil. Gençlerin diplomalarının hakkını verecek bilgilere sahip olmayışları ve diploma sahibi olmanın kibriyle iş beğenmekte zorlanmaları gibi sebepler de işsiz kalmalarına vesile olmaktadır. Yaşanan bu işsizlik sorununun, bu makalemizin konusuyla bağlantısı, boş gezen gençlerin yaşam anlayışlarıdır. Bu gençlerin çoğunluğu, bir gelir sahibi olmadıkları için, ebeveynlerinin verdikleri paralarla hayatlarını sürdürmekteler. Fakat bu yaşam biçiminin gençleri rencide ettiği pek söylenemez.

İşsiz gençlerin önemli bir bölümü, iş beğenmemeye devam ediyorlar. İş bulanların çoğu, zor çalışma şartlarına katlanamıyorlar. Beklentileri, mesai saatleri içerisinde masa başında oturmak ve internette kendi istekleri doğrultusunda dolaşarak mesailerini tamamlamaktır. Böyle bir ortam bulamadıkları zaman, işten ayrılıyorlar. Çünkü ebeveynleri onlara bakmayı sürdürüyor. Hattâ orta halli aileler, erkek evlatlarının düğünlerini yapmak için, ev eşyalarını eksiksiz temin etmek için ve yeni evlilerin ev geçimlerini de sağlamak için üstün bir gayret gösteriyorlar. Gençlerin çoğu da bu durumu kanıksamışlar ve pek yüksünmüyorlar. Üzüntü duymuyorlar. Asalak gibi yaşamaktan çekinmeyenlerin sayısı her geçen gün artıyor.

Gençlerin bu duruma düşmelerinin sebeplerinden birisi de, ailelerinin tavırlarıdır. Orta halli ebeveynler “biz çok sıkıntı çektik, onlar çekmesin” diyerek onları memnun etmek için üstün gayret sarf ettikçe, gençlerdeki memnuniyetsizlik artıyor. Gençler, sahip olduklarının değerini ölçemiyorlar. Belki de memnuniyetsizliklerinin artmasının sebebi, sahip oldukları varlıkların değerini kavrayamamalarıdır.

Bu duruma düşen gençlerin bir bölümü, çözümü, bulundukları çevreden uzaklaşmakta buluyorlar. Ama çoğunluğunda, bunu başarabilmek için gerekli kapasite ve güç yok. Aileleri onları “cam fanus” içerisindelermiş gibi büyütmeye çalıştıkları için, mücadele nasıl yapılır öğrenememişler. Bu nedenle, başarısız oldukları zamanlarda, kendilerini sorgulamak yerine başkalarını suçlama yoluna gidiyorlar. Kendilerine toz kondurmuyorlar. Başkalarını suçlarken de, vefasızlık yaptıklarının farkına varamıyorlar. Farkına varamadıkları için de, destekçileri giderek azalıyor. Kendi dar arkadaş guruplarının dışındakilerle ilişki kurmakta zorlanıyorlar.

Günümüz gençlerindeki bu duygular arttıkça, geleceğe güvenle bakmamız çok güç. Çünkü bu neslin yetiştireceği, yeni nesilde daha fazla sıkıntı görülmesi kuvvetli ihtimaldir.

Gençlerin bir bölümü, asalak olarak yaşadıklarının farkındalar. Bu sebeple, evlenmeyi pek istemiyorlar. Evlenenler de, mümkün olduğu kadar az çocuk sahibi olmayı planlıyorlar. Hattâ evlat sahibi olmak istemiyorlar. Çocuklarına bakamayacaklarını düşünüyorlar. Ama çocuk sahibi olmak istememelerinin suçunu, dünyanın ve insanlığın mevcut haline yüklüyorlar. Evlat sahibi olmanın sorumluluğundan korkanların sayıları her geçen gün artıyor.

Orta hallilerin çocukları bu durumda iken, fakirlerin çocukları daha farklı konumdalar. Onlar cam fanusta büyümedikleri için, ayakta kalma mücadelesi yapıyorlar. Ama başarma şansları çok az. Çünkü son asırlardaki vahşi kapitalizm uygulamaları, sanki kast sistemi oluşturmuş gibi. Helâl yollardan mücadeleyi sürdürerek başarma şansları her geçen gün hızla azalıyor. Genel anlamıyla zenginlerin oluşturmaya çalıştığı sistem, onları, kanunsuz yollara başvurmaya doğru itiyor.

Takdir edileceği gibi, gerek orta hallilerin gerekse fakirlerin çocuklarını kanunsuz işlere yönlendirenler, zenginler olmaktadır. Zenginler, yaptıklarının sonucunun kendilerine zarar vereceğini göremiyorlar. Ailelerine karşı duyarsız büyüyen bu gençlerin, bir gün kendilerine karşı tavır alabileceklerini unutuyorlar. Zenginlerin çoğunluğu, insanlara iş gördürürken, onların insan olduklarını dikkate almıyorlar. Bu nedenle, fakirlerin çocukları ezilmekten bıkacakları için ölümü göze alarak, orta hallilerin çocukları ise zenginlerin yerlerine göz dikerek, kendilerini kullanan zenginlerden intikam almayı düşünmekle kalmayıp, fiiliyata geçebilirler.

Dolayısıyla, fakirlerin çocuklarının birçoğunun mecburen girdikleri kanunsuz işlerden dolayı oluşacak zarar, orta hallilerin çocuklarının bir kısmının yapacakları kanunsuz işlerin zararına göre çok küçük kalabilir.

Zenginlerin, çocuklarından şikâyetleri, konumlarına göre farklılık arzetmektedir. Zenginlikleri ebeveynlerinden miras kalmayanlar, kendi gayretleri ile zengin olanların çoğu, çocuklarına “mirasyedi” gözüyle bakmaktadırlar. Çünkü kendileri kısa sürede zengin olabilmek için, her türlü gayri meşru yollarda yürürken, çoğu, çocuklarını işlerinden uzak tutmuşlardır. Bu çocuklar büyüyüp genç hale geldiklerinde, sorumluluk almayı öğrenemedikleri gibi, gayri meşru işlerin tabiatında olan tehlikelere karşı, babaları gibi mücadele edecek yapıyı kazanamamışlardır. Dolayısıyla, yaşam anlayışları daha çok bir mirasyedi gibi olmaktadır.

Birkaç nesildir zengin olan insanların, çocuklarından olan şikâyetleri biraz daha farklıdır. Bunlar, ebeveynlerinin yaptıkları gayri meşru işler hakkında bilgi sahibidirler. Bu yeni nesil gençlerin bir bölümü, sadece para sahibi oldukları için itibarlı olmayı yetersiz görmektedirler. Yaptıkları işin toplum tarafından takdir edilecek nitelikte olmasını da arzu etmektedirler. Yeni neslin bir bölümü de çok daha kolay para kazanma yollarını tercih etmek istemektedirler. Dolayısıyla sanal ortamda para kazanmayı yeğlemektedirler.

Aileden zengin ebeveynlerin çoğu, bu gençleri hayalperest olarak nitelemekteler. Bu anlayıştaki ebeveynlere göre, insanları korkutmadan, ezmeden, şantaj yapmadan para kazanmanın mümkün değildir. Dolayısıyla, zalimliklerini uygulattıracakları insanları beslemeleri, hattâ teröristlerle bağlantılı olmaları gerekir. Ebeveynlerin bir bölümü, başka işler yaparak kazanmış olsalar bile, zenginliklerini korumak için, bu ilişkilere ihtiyaç olduğunu düşünmektedirler.

Görünen o ki, gerek miras kalmadan kendi yaşamında zengin olsunlar, gerekse aileden gelen bir varlık olsun, sahip oldukları zenginliklerin, çocukları tarafından sürdürülmesi çok zor olacaktır. Varlıklarını, orta hallilerin açıkgöz çocuklarına veya daha zalim olan başka zengin ailelere kaptırabilirler.

Bizim bu yazıda verdiğimiz örnekler, çocuklarla ilgili şikâyetlerin sadece bir bölümüdür. Bu nedenle, çocuklarımızın ve gençlerimizin gelecekleri, gerek kendileri ve gerekse insanlık açısından bakılınca, çok sıkıntılı duruyor. Çünkü onları yetiştiren biz ebeveynlerdeki yanlışlık çok daha fazladır. Hâlbuki ebeveynlerin hepsi bir zamanlar çocuktular ve gençlik yıllarını yaşadılar. Bu sebeple bütün ebeveynler, çocukların ve hattâ gençlerin, büyüklere göre daha idealist olduklarını yaşayarak görmüşlerdir. Küçüklüklerinde, onları yalan söylemeye, tembelliğe, hazıra konmaya alıştıranlar hep büyükleri olmuştur. Gençlerin idealistliğini törpüleyen, büyüklerin davranışları ve kurdukları sistemlerdir.

Çocuklar daha iki yaşında iken, mamalarını yesinler diye, bazı vaatlerde bulunan büyükler, yemek bittikten sonra, sözlerini yerine getirmemek için çocuğa unutturmaya çalışmışlardır. Ama çocuğun dünyasında o vaat çok önemli olduğundan unutmamıştır. Böyle olaylar defalarca olunca çocukta yer etmiştir.

Ebeveynler, çocukların yanında konuşurken, yakın akrabalarının aleyhine sözler sarf etmişler, çocuğun bu sözleri duyduğunu anlayınca, “sakın duyduklarını akrabalara söyleme” diye uyarılmışlardır. Bu ve benzeri olaylar çok kez olunca çocuğun hayata ve insanlara bakışında değişiklik oluşturmuştur.

Gerek yazının tamamında verdiğimiz bu örnekler, gerekse okuyucuların kendi yaşamlarını gözden geçirdiklerinde hatırlayacakları olaylar, çocuklarından şikâyet eden ebeveynlerin, aslında kendilerinden şikâyetçi olmaları gerektiğini göstermektedir.

Eğer çocuklarımızdan şikâyetlerimizi azaltmak istiyorsak, işe kendi hatalarımızı düzelterek başlamalıyız. Çocukları yetiştirirken, günlük ve anlık çözümler değil, konuya geniş açıdan bakarak, sabırla ve dikkatlice uzun vadeli çözüm üretmeye çalışmalıyız.

Çocukların, gençlerin ve büyüklerin çoğunun, kendilerine rol model olarak aldıkları insanları, her yönden taklit ettiklerini unutmamalıyız. Dolayısıyla, biz ebeveynler nasıl davranırsak, onların da büyük çoğunluğu aynı davranacaktır. Demek ki, çocuklarımızın büyüdüklerinde dürüst, saygılı, kazancını başkalarını ezmeden elde eden, sevgi dolu ve hayat mücadelesinden yılmayan insanlar olmalarını istiyorsak, onlara aynı vasıflarla örnek olmalıyız.

 

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.