İNSANLARIN FİZİKSEL VE ZİHİNSEL SINIRLARI ÜZERİNE

İNSANLARIN FİZİKSEL VE ZİHİNSEL SINIRLARI ÜZERİNE

 

Hemen bütün insanlar, fiziksel sınırları hakkında fikir sahibidirler. Bizler, ne kadar ağırlık kaldırabileceğimizi yaklaşık olarak tahmin ederiz. Dünya çapında yapılan yarışmalarda, kaldırılan en çok ağırlık bellidir. Yeni bir rekor kırmak isteyen halterciler, önceki rekor ağırlığa, sadece 250 gram gibi ufak eklemeler yaparak, rekor denemesi yaparlar. Halterciler, her gün saatlerce idman yapmalarına rağmen, fiziksel sınırlarını bildikleri için, rekor denemelerinde, hiçbir zaman ilave ağırlık olarak 10 kg ekletmezler.

Bizler, ne kadar yük taşıyabileceğimizi, aşağı yukarı biliriz. Hepimiz, bir attan daha çok yükü taşıyamayacağımızı, net bir şekilde biliriz. Sırtımıza aldığımız yükle, ne kadarlık mesafeye dinlenmeden gidebileceğimizi tahmin ederiz. Yanlış tahmin yapmışsak yolda durur dinleniriz. Dolayısıyla fiziki gücümüzü zorlamayız. Zorladığımız zaman bedenimizin ciddi zarar göreceğini biliriz.

Benzer şekilde koşabileceğimiz mesafe ve koşma hızımız da sınırlıdır. Ne kadar idman yaparsak yapalım, durmadan koşabileceğimiz bir süre vardır. Süreyi birden bire uzatırsak, yığılıp kalacağımızı biliriz. Belki de atı, deveyi ve eşeği evcilleştirmemiz bu sebeplerledir.

Zıplayabileceğimiz yükseklik de çok sınırlıdır. Ne kadar idman yaparsak yapalım, dünya rekorunun sınırı bellidir. Bu sınırı, sadece birkaç santimetre yükselterek aşmayı deneriz. Bu sebeple, daha yükseğe zıplayabilmek için, uzun çıtalar kullanmaya çalışırız. Çıtalar, zıplamamıza faydalı olur ama bizi yüksekte tutamaz. Hem daha yükseklere çıkabilmek hem de yükseklerde kalabilmek için merdiven yaparız.

Tek adımda atlayabileceğimiz mesafe de çok sınırlıdır. Uzağa atlamaya çalıştıkça, atlamanın sonunda ayakta kalma ihtimalimiz azalır, yere düzgün basamadan düşeriz. Uzağa atlayamayacağımız için nehirleri veya vadileri geçerken köprüler yaparız.

Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Vereceğimiz bütün örneklerden anlaşılacağı gibi, bütün insanlar olarak hepimiz fiziksel sınırlarımızı biliyoruz. İnsanların fiziksel, kimyasal ve biyolojik sınırları vardır. Bu sınırlarımızı ancak idmanlarla zorlarız. Fakat zorlayarak ulaşabileceğimiz yeni sınırlarımız da, çok kısıtlıdır.

İnsanlar olarak, fiziksel, kimyasal ve biyolojik sınırlarımızı bilirken, konu zihinsel ve bilişsel âlemi tasarlamaya gelince, insanoğlunun kapasitesinin sınırı olmadığını zannediyoruz. Kendimizin çok akıllı olduğumuzu düşünüyoruz. Dahi olarak nitelediğimiz bazı insanların zihinlerinin süper olduğunu varsayıyoruz. Oysaki en zeki insanlardan olan Einstein şöyle demektedir: “Özel bir yeteneğim olduğunu düşünmeyin, sadece derin bir anlama merakım var.” Bu gibi açıklamalara rağmen, onlardan mucizevi çözümler bekliyoruz. Bilgisayarları ve süper bilgisayarları yaptığımız için, kendimizi, en büyük yaratıcı olarak görüyoruz.

Dan Ariely bu duruma iki sebep söylüyor. Birincisi, fiziksel sınırlarımız her zaman gözümüzün önündedir. Dolayısıyla sınırlarımızı yaklaşık olarak da olsa biliyoruz. İkincisi, zihnimizi göremediğimiz için, zihnimizin sınırlarını bilemiyoruz. Bazı bilimsel buluşları görünce zihnimizin sınırının olmadığını düşünüyoruz. Hâlbuki yaptığımız iş, kâinatta var olan bir işleyişin nasıl olduğunu anlamaya çalışmaktır. Evrende var olmayan yeni bir şey yapmak değildir.

Ariely’nin bu bakış açısı, ilk bakışta doğru olarak görünmektedir. Ama konuyu derinlemesine irdeleyince, tek sebebin bu olmadığını anlıyoruz. Örneğin, vücudumuzdaki küçücük bir pankreasın yaptığı görevin aynısını yerine getirecek bir kimya fabrikası kuramadığımızı bilmemize rağmen, zihnimizin sınırının farkına varmak istemiyoruz. Bu yanılgımızın sebebini, teknolojideki bazı gelişmelere bağlıyoruz.

Milyarlarca insanın parmaklarının uçlarındaki izlerin birbirinden farklı olduğunu biliyoruz. Bizden değişik parmak ucu izleri çizmemizi isteseler, en fazlasından, bir mahallede yaşayanların sayısınca farklı çizim yapabiliriz. Milyarlarca insanın farklı parmak izini çizmeyi gerçekleştiremeyeceğimizi net bir şekilde anladığımız halde, zihnimizin sınırının olduğunu kabul etmek istemiyoruz.

Bu sitede yayınladığımız “Aklımıza Takılan Sorular” başlıklı makalemizde sorduğumuz sorulara bilim insanlarının cevap veremediklerini bildiğimiz halde, insan zihninin sınırının olmadığını varsayıyoruz.

Demek ki sorun, fiziksel sınırlarımızı gördüğümüz için kabul etmemiz, zihnimizi görmediğimiz için sınırlarını reddetmemiz değildir. Sebep, belki, üst zekâ olan Tanrı karşısındaki acizliğimizi kabul etmek istemeyişimizdir. Belki, Yüce Yaradan’ın yarattığı evrendeki sistematiğin çok küçük bir kısmını anlayarak teknolojide bazı gelişmeler sağlayınca, kibirlenmemizdir. Ancak ilginç olan, bu kibirlenmeyi, gerçek ilim insanlarının yapmamaları, aksine, yalanları ve palavralarıyla toplum içerisinde saygınlık kazanmak isteyen bazı “bilimcilerin” yapmalarıdır. Mustafa Çetiner, “Bilim Bizi Kandırıyor mu” isimli kitabında diyor ki: “İnsanoğlu tuhaf bir yaratık, gözünün önündeki perde kalksa, göremediği, anlayamadığı, çözemediği bilinmezler apaçık ortaya dökülse bile, yine de yalana ve palavraya sarılabiliyor ve görmüyor.”

Kibirlenmek ve büyüklenmek, insanın gözünü kör eder. Bilimsel gelişmelerde ciddi payları olan ilim insanlarının büyük çoğunluğu, insan zihninin sınırlarının çok kısıtlı olduğunu anladıklarını, çeşitli vesilelerle ifade etmişlerdir. Darwin’in yaptığı çalışmaları fırsat bilerek, insan zekâsının gücünü abartıp, Darwin’e, Tanrı’nın olmadığını teyit ettirmek isterler. Darwin şöyle cevap verir: “Bu konunun bütünü, insan zihni için fazla derin, dolayısıyla böyle bir tartışma, bir köpeğin, Newton’un zihni hakkında yorum yapmasına benzer”.

Bilim insanları, gerçekleri anladıkça, insanın Tanrı karşısındaki acizliğini kabul ederken, bilimle uğraşmayan veya elde ettiği bazı bulgularla kibirlenen insanlar ise, zihnimizin sınırının olmadığını iddia etmek cüretini göstermektedirler.

Demek ki, bizi yanıltan şey, fiziksel sınırlarımızı görüp, zihinsel sınırlarımızı göremememiz değildir, kibrimizdir. Süper bilgisayarların yapılması, kibrimize tavan yaptırarak, kendimizi tanrı gibi görmemize neden olmaktadır.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.