ALLAH’IN LUTUFLARI ÜZERİNE

ALLAH, İNSANLARA, DAHA BAŞKA NELER LUTFEDEBİLİRDİ?

 

Metafizik konusuyla ilgili konuları işlemeye devam ediyoruz. Şikâyet konularından bir tanesi de, Allah’ın, insanları, kötülük yapmaktan menetmemesidir. Böyle şikâyet ederken, Yüce Yaradan’ın insanlara verdiği erdeme, ahlâkiyet kabiliyetine itiraz etmiş olmuyor muyuz? Her türlü kötülüğe karşı gelerek hak ve adaletle mücadele edenleri küçümsemiş olmuyor muyuz? Böyle mücadele edenlerden birisi olmamız durumunda, kendi kendimizden memnun olmak gibi bir nimete karşı gelmiş olmuyor muyuz?

Melekler gibi sadece emredileni yapmak zorunda olmayan özgür seçim hakkımızı reddetmiş olmuyor muyuz?  Kendi düzenimizi kendimizin kurması hürriyetini kötü yönde kullanmamızın sonuçlarını başkalarına yükleyebilir miyiz?

Bildiğimiz kadarıyla evrende sadece insanlara verilen bu nimetlere mazhar olmak, bize az mı geliyor? Akıl eden, idrak eden, düşünen, vicdanı olan, kendi kararlarını kendisi veren bir şerefli varlık olmaya ilaveten ne gibi özellikler isteyebiliriz? Yüce Yaradan’ın, Kendisine iftira atanlara ve küfredenlere bile, güç kuvvet vermesine itiraz mı edeceğiz? Bir insanın kötülüğü seçme ihtimali var diye, insanlara güç kuvvet vermemesini mi isteyeceğiz?

Bütün insanları eşit yaratmadığı için Yüce Yaradan’a sitem ediyoruz. Herkes eşit olsaydı, nasıl bir toplum düzeni oluşurdu? Herkes işçi olsaydı veya herkes şef olsaydı ne olurdu? İşler nasıl yürütülürdü? Herkes müzisyen olsaydı, herkes ressam olsaydı, müzisyenin veya ressamın bir kıymeti olur muydu?

Bütün hastalıklar, genlerle yeni nesillere geçseydi hoşumuza gider miydi? Bu durumda çocuk sahibi olmak ister miydik? Ya da çocuklarımız bize nasıl davranırlardı? Diğer taraftan çocukların bizim zürriyetimizden olması sonucu oluşan aksaklıkların olmaması için nasıl bir yöntemin uygun olmasını isterdik? Çocuklarımızın daha sağlıklı ve zeki bir başkasından olmasını mı isterdik? Yoksa çocukların bizim zürriyetimizden değil de, Allah’ın ilk insanı yaratışı gibi, yeni insanlar yaratmasıyla mı olmasını isterdik?

Ölümün var olmasını, yani her insanın ölmesini ama fert olarak bizim asırlarca yaşamamızı mı isterdik? Ömrümüzü bizim belirlememizi mi isterdik? Bizimle birlikte sevdiğimiz insanların da yaşamalarını ister miydik? Sevdiklerimizin yaşamalarını isterken, kızdıklarımızın uzun yaşamalarına itiraz eder miydik? Bizim kızdıklarımız da bize kızıyorlarsa, onların bizim için istekleri yerine gelse nasıl olacak? Ya da bizim bugün sevdiğimiz bir insana yarın kızarsak dileğimizin hangisinin olmasını isteyeceğiz? Sevdikten sonra kızdığımız insanı tekrar seversek, fakat onun ölmesini dilemişsek ve dileğimiz yerine gelmişse ne hissederdik?

Bu soruları istediğimiz kadar çoğaltabiliriz? Çoğalttıkça önce kendimizin cevaplarımızın bir bütünlük arzetmediğini, aksine, birbirine zıt olduğunu görmez miyiz? Sonra aynı soruları çevremizdeki insanlara sormaya başladığımızda, ortaya birbirine zıt ve çok farklı fikirler çıkmaz mı? Bu tartışmaları birlikte ve küreselleşen dünyamızda bütün dünya önünde yaptığımızı düşünelim. Acaba ortak bir noktaya varabilir miyiz? Eğer ortak bir noktaya varabilecek idiysek, binlerce yıldır felsefeciler neden birbirine zıt fikirleri savunmak zorunda kaldılar? Hattâ aynı felsefeci, kendi ömrü içerisinde, birbirine zıt fikirleri savunmak durumuna neden düştü?

O halde biz, Yüce Yaradan’ın kurduğu düzenle ve bize gösterdiği yolla ilgili olarak irdelememize devam edelim. Bir sonraki yazımızda bu konuları, başka açılardan irdelemeye, devam edeceğiz inşallah.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.