ALLAH NEZDİNDE İNSANLARIN EN KÖTÜSÜ

ALLAH NEZDİNDE EN KÖTÜSÜ, AKLINI KULLANMAYAN, SAĞIR VE DİLSİZ GİBİ DAVRANANDIR

 

8 Enfal Suresi 22: “Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan (gerçeği görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir.”

Bu ayeti daha iyi irdeleyebilmek için, önceki ayetlere bakalım.

20: “Ey iman edenler, Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. İşitip durduğunuz halde onun emirlerinden yüz çevirmeyin!”

21: Ve işitmedikleri halde “işittik” diyenler gibi olmayın!

Ayetlerde gayet net ifadeler kullanılmış. Önce iman edenlere sesleniyor. Allah’a ve resulüne itaat etmelerini emrediyor. Resulün anlattıklarını ve Kur’an’ı işittiğiniz zaman, yüz çevirmemeleri isteniyor. 21inci ayette de, iman edenlere başka insan gurupları örnek gösteriliyor. Bu guruplar, işitmedikleri halde işittik diyorlar. Burada işitmek kelimesi ile vurgulanmak istenilen, “anlamaktır”.

Demek ki, anlamadığı halde, anladım demek kötü bir şey. Eğer anlamadıysak, soracağız. Sorgulamamız, meseleyi anlayana kadar sürmelidir. Çünkü, meseleyi anlamazsak, aklımızı kullanmak istesek bile, kullanamayız. Aklımızı kullanabilmemiz ancak, anlamamızla mümkün olur.

22inci ayete göre, aklımızı kullanmazsak, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü oluruz. Bu kötülük Allah nezdindedir. Zaten Allah nezdinde kötü olduktan sonra, bazı kullar nezdinde iyi görünmemizin bir anlamı yoktur. İnsanların bizi iyi görmeleri geçicidir. Kararları her an değişebilir. Ayrıca da, iyi görseler bile, bu durum Allah’ın bize olan kanaatini değiştirmez.

22inci ayetin sonunda Yüce Yaradan, sağır ve dilsiz kesilenleri de suçlamaktadır. Bu sağır ve dilsizlerin bazıları, gerçeği, gerçekten göremeyebilirler. Böyle insanlara düşen görev, hakilati anlamak için araştırmaktır. Bu araştırma hem dışarıdan söylenenler için yapılmalıdır, hem de kendi davranışları ve geçmiş uygulamaları sorgulanmalıdır.

Ayette bahsedilen sağır ve dilsizler, meseleyi anladıkları halde, anlamamazlıktan gelen insanlardır. Yüce Yaradan, böyle insanları da kötü olarak nitelemektedir. Çünkü bunlar, hem kendilerini hem de başkalarını kandırmaya çalışmaktadırlar. Bu sebeple hem kendilerine hem de çevrelerine kötülük etmiş olurlar. Fakat içine düştükleri kötü durumun farkına varamayabilirler. Aklını kullanmayan sağır ve dilsiz insanlar, bir süre sonra davranış ve uygulamalarının yanlışlığını anlasalar bile, geç kalmış olabilirler.

İşte bu sebeple Allah, insanlara Kendisine ve ahiret gününe iman ettikten sonra salih amel işlemelerini tavsiye etmektedir. Yüce Yaradan, Kendisinin gösterdiği gibi davranan insanların, her kim olurlarsa olsunlar, kurtuluşa ereceklerinin müjdesini vermektedir.

2 Bakara Suresi 62: “Şüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sabiîler, bunlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel işlerse elbette Rabbleri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir.”

Ayette görüldüğü  gibi, Allah, kimseyi ayırmamaktadır. İstenilen tek şey, düşünüp aklını kullanarak iman etmek ve salih amel işlemektir. Aklını kullanmayarak kendi zanlarınca hareket etmemeleridir. Bu durum aşağıdaki ayette net bir şekilde ifade edilmektedir.

2 Bakara Suresi 78: “Bunların bir de ümmî kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve zan içinde dolaşır dururlar.”

Ayette bahsedilen ümmi kelimesi ile kastedilen, okuma yazma bilmeyenler değildir. Allah’ın kitaplarını bilmeyenlerdir. Yani Yüce Yaradan’ın gönderdiği kitabı okudukları halde, anlamamış gibi davranan sağır ve dilsizlerdir. Böyle insanlar Kitabın hükümlerini hiçe sayarlar. Kendileri başka bazı şeyler uydururlar. Kendi kendilerine kuruntular oluştururlar. Boş saplantılara kapılırlar. Zan içerisinde dolaşırlar.

Kendi kuruntuları içerisinde boş saplantılarla zan çerisinde dolaşan bu insanlar, hem kendilerine hem de çevrelerine zarar verirler. Hem de ahiretlerini kaybederler. Hâlbuki Allah, her ümmet için ayrı şeriat belirlemiştir. Herkesi tek bir ümmet haline getirmemiştir. Her ümmetin kendi Kitabıyla hareket etmesini istemiştir. En son gönderilen Kur’an’ın öncekileri tasdik ettiğini sıkça vurgulamıştır. Kur’an ile, eski yolladığı kitaplara inananları kolladığını vurgulamıştır. Bu kollamanın şartları vardır. Farklılıktan amaç, insanları denemektir.  Bütün bunları aşağıdaki ayette görmekteyiz.

5 Maide Suresi 48: “Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab (Kur’ân)ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, herbiriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.”

O halde, aklımızı kullanmaya çalışalım. Sağır ve dilsizmiş gibi davranmayalım. Boş kuruntulara kapılıp, zan içerisinde dolaşmayalım. Geçmiş kitapları tasdik eden ve onları koruyan Kur’anın hükümlerine uyalım ve Kur’an ile hükmetmeye çabalayalım. İyiliklere koşalım. Kötülük düşünmekten ve yapmaktan uzak duralım. Aksi takdirde, hem kendimize hem de kendi çevremize zarar veririz. Kendi çevremiz dışındaki insanlara ise, (Allah izin vermedikçe) bir zarar veremeyiz. Aşağıdaki ayette bahsedilen insanların durumuna düşeriz. Hakka dönemeyiz. Hakka dönemezsek, helâk oluruz.

2 Bakara 18: “(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.”

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.