AKLIN YOLU BİR MİDİR?
Akıl, Allah’ın insanlara bahşettiği en önemli özelliktir. Düşünebilme yeteneğidir. Bu sebeple Yüce Yaradan, yaptığı imtihandan sadece akıl sahiplerini sorumlu tuttuğunu ifade etmektedir. Akıl vermedikleri sınavdan muaftır.
Yüce Yaradan’ın kelâmı olarak günümüze kadar değişmeden gelen tek Kitap olan Kur’an, bu konuları yeterince açıklayıcı bir şekilde anlatır. İnsanların tavırlarını eleştirirken genellikle “hiç düşünmez misiniz?” veya “hiç akıl erdirmez misiniz?” ifadelerini kullanır.
Demek ki, her insan aynı şekilde düşünemiyor. Bazısı düz mantık yürüterek yolunu bulmaya çalışıyor. Kiminin bilgisi yetmiyor, kimi tembellik ediyor, kimi nefsini dinliyor, kimi duyularıyla hareket ediyor, sonuçta akılla aynı yere varılamıyor.
Aklı en çok öne çıkaranlar, Avrupalı Aydınlanmacılar olarak nitelenen insanlardır. Bu kişilerin böyle düşünmelerinin en önemli sebebi, dönemlerindeki bilim adamlarının üstün başarılarıdır. Galileo, Kepler, Kopernikus, Thyo Brache, Newton gibi köşe taşı ilim adamlarının etkisinde kalmışlardır.
Ancak Aydınlanmacılar bile, aklın yolu ile bilimin yolunu aynı olarak görmemişlerdir. Nitekim sloganları “Aklını kendin kullanarak cesaretini göster” şeklinde olmuştur. Eğer akıl ve bilimin yolunu aynı görselerdi, sloganları daha değişik olurdu. (Ör: “Bilimsel düşünerek aklını kullanma cesaretini göster” veya kısaca “Bilimsel düşünme cesaretini göster”)
Aslında aklını kendi kullanma cesaretini gösterenlerin aynı sonuca varmaları çok zordur. İstişarelere de bu nedenle ihtiyaç vardır. Farklı sonuçlar çıktığında da, insanlar kendi akıllarını daha iyi görürler. Nitekim “akıllar pazara çıkmış, herkes kendi aklını almış” deyişi bir gerçeğin ifadesidir.
Aydınlanmacıların en etkin insanı olan Kant, “Aydınlanma Nedir?” adlı risalesiyle Aydınlanmanın tarifini yapmıştır. Kant “insanın kendi kabahati yüzünden içine düşmüş olduğu durumdan kurtulup rüştünü ispat etmesinin, aklını kullanmaya başlamasıyla mümkün olduğunu” savunur.
Hâlbuki sadece aklı kullanarak başarılı sonuç alınsaydı, insanlar çok daha az kabahat işlerlerdi. İşledikleri kabahatten de kurtulmaları daha kolay olurdu. Ama çok fazla insan kabahat işliyor, işlediğini fark ediyor, fakat daha büyüklerini işlemeye devam ediyor. Çünkü aklı kendisine “kabahatin ortaya çıkarsa daha kötü olursun” veya “eğer işlediğin bir kabahatten dolayı taviz verirsen, devamı çorap söküğü gibi gelir” şeklinde yol gösteriyor ve yönlendiriyor. Kimisi ise, aklını kullanarak kısa yoldan geri dönüyor.
Üç yüz yıl önce akıl ile bilim arasında, nedensellik ilişkisinin bir akıl ilişkisi olduğu düşünülüyordu. Ama bu düşünce günümüzde tartışılmaya başlandı. Çünkü her bilim dalının kendine has ve izafi (göreceli) bir takım ilkeleri olduğu kabul edildi. Dolayısıyla her bilim için farklı bir rasyonalite (aklileşme) olduğu, bu nedenle bilim alanında da “aklın yolunun bir” olmadığı anlaşıldı.
Doğa bilimleri, sosyal bilimler, ekonomi ilmi farklı rasyonalitelere sahiptirler. Bunlar bir tek akıl ilkesine irca edilemezler. Diğer taraftan akıl yürütme; insanın bilgisine, görgüsüne, nefsine hâkimiyetine, içinde bulunduğu ortama göre insandan insana değişir.
Eğer aklın yolu farklı ise, insanların huzuru bulabilmeleri için gerekli olan şey nedir? İnsanların akılları ve duyuları sayesinde sahip oldukları bilgi ve özellikler, huzuru bulabilmeleri için yeterli midir?
İnsanlık tarihine bakıldığında, yeterli olmadığı net bir şekilde müşahede edilir. Akla yol gösteren iradedir. İradenin beslendiği kaynak sadece pozitif bilimler ve duyular olursa, akıl yolunu şaşırır.
Dolayısıyla iradeyi destekleyecek başka bir kaynağa daha ihtiyaç vardır. Bu ilave kaynak, vahiy yoluyla bildirilen dini bilgilerdir. Vahiy, Allah’ın sözüdür. Allah, her şeyi bilendir. Dolayısıyla kullarına yol gösterecek en emin kaynaktır.
Yüce Yaradan, vahiylerinin anlaşılabilmesi için insanlara verdiği akla hitap eder. Tıpkı Hz. Mevlâna’nın “sen ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır” deyişindeki mantıkla, Yüce Yaradan vahyini sıradan insanların anlayabileceği şekilde bildirmiştir.
İslâm’ın yorumlanmasında güzel eserler bırakmış olan Maturidi’ye göre, dini tebliğ olmasa da kişi akılla Allah’ı bulabilir. Ancak peygamberler gönderilmeden, Allah’ın insanların iyiliği için gönderdiği hükümleri, bir insan tek başına bilemez. Çünkü Maturidi’ye göre ve gerçekte bilginin kaynağı üçtür. Beş duyu, doğru haber ve aklın tefekkürü bilginin kaynaklarıdır. Burada bahsedilen doğru haber, hem ilimle elde edilen hem de vahiy yoluyla Allah’ın kullarına aktardıklarıdır.
İşte; vahiy ile aklın, bilimin ve duyuların birleşmesi sonucu ulaşılacak yol, “bir”dir. Diğer hepsi çıkmaz sokaktır veya bataklığa giden yoldur.
Allah’ım, bizlere irade gücü ver, Senin gönderdiğin ayetleri anlayabilmemiz için anlayış ihsan eyle.
Sen “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diyorsun, bizlerin bilenlerden olmamız için bizlere çalışma ve araştırma azmi ver.
Bizleri düşünen, akıl erdiren kullarının arasına kat!
Allah’ım, Senin her şeye gücün yeter.