TANRI’NIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 2

TANRI’NIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÜZERİNE 2

 

Önceki yazımızda Hawking’in bu konudaki sözünü, yazarın düşünceleri üzerinden irdelemeye çalışmıştık. Bu makalemizde, Kur’an ayetlerini inceleyerek konu hakkında fikir serdedeceğiz. Ancak gerçeği, sadece ve sadece, tek olan Tanrı bilir.

Takdir edileceği gibi, bütün kâinatın ve canlı-cansız bütün varlıkların yaratıcısı olan bir Tanrı’nın, her istediğini yapma özgürlüğü vardır. Hüküm sahibi, yalnızca Yüce Yaradan’dır. Bütün yetki, tek olan Tanrı’nındır.

Bizim irdeleyeceğimiz husus, yetkilerini nasıl kullandığı, özgürlüğüne kendiliğinden sınır koyup koymadığıdır. Bu hususları araştırmaya başladığımızda, konuyla ilgili çok fazla sayıda ayet olduğunu gördük. Biz bu ayetlerden birkaçını buraya alacağız. İsteyen okuyucumuz Kur’an’ı okuyarak diğer ayetleri de irdeleyebilir.

Enam Suresi 6/12: De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” “Allah’ındır” de. O, rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Hepinizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.”

Yüce Yaradan, ayetin başında, göklerde ve yerde var olan her şeyin sahibinin Kendisi olduğunu vurguluyor. Şimdi, kendimizi bir düşünelim. Bütün insanlık olarak, göklerde hiçbir şeyin sahibi değiliz. Birey olarak dünyanın en zengin insanı olsak bile, yerdeki ve yerin altındaki cansız varlıkların, milyarlarda birinin sahibi dahi olamayız. Yeryüzündeki bitki ve hayvanların da milyarlarda birinin sahibi olmamız ihtimalimiz yok. Ne kadar zengin olursak olalım, sekiz milyar insanın hiçbirinin zihninin sahibiyiz diyemeyiz. Ama “sadece çevremizdekilere göre çok zengin insanız” diye kibirlenerek, kendimizi Tanrı gibi hisseder ve menfaatimizi artırmak için, her türlü zulmü yapmayı hak görürüz.

Şimdi bir de, her şeyin sahibi olan Tanrı nasıl bir tavır takınıyor diye bakalım. Yukarıda verdiğimiz ayetin hemen devamında cevabı görüyoruz. Yüce Yaradan diyor ki, “Allah, rahmet etmeyi Kendi nefsine yazmıştır”.

Eğer biz çok zengin insanlar olsaydık, Tanrı’nın bu sözünü okuyunca, “haydaa, bu rahmet etme de nereden çıktı, bize kötü örnek oluyor” diye düşünmez miydik? Yok, ben düşünmem diyen varsa, Yüce Yaradan’ın sözünü tekrar okuyarak ne anlama geldiğini anlarlarsa, mutlaka kötü örnek oluyor diye, Tanrı’ya içten içe kızacaklardır. Çünkü Tanrı, sadece rahmet edeceğim demiyor. Rahmet etmeyi Kendi üzerime yazdım diyor. Yani, Tanrı, nasıl biz insanlara yapmamız şart olan bazı farz davranışlara uymamızı söylüyorsa, Kendi Kendisine de, kullarına merhamet etmeyi, farz kılıyor.

Ayetten anlaşılan o ki, her şeyin sahibi olan ve her şeye gücü yeten Yüce Yaradan, Kendi özgürlüğüne Kendisi sınır getiriyor. Hâlbuki evrendeki bütün hayvanlar, insanlar, cinler ve bizden de üstün olan diğer şuurlu varlıklar olarak hepimiz birleşsek, Tanrı’nın özgürlüğüne en ufak bir sınır koyamayız. Her şey bu kadar apaçık iken, tek olan Tanrı, Kendi özgürlüğünü sınırlıyor. Yarattıklarına rahmet etmeye –hiç talep yokken- söz veriyor. Tanrı, Kendi Kendisine verdiği, kullarına merhamet etme sözünü de, bizim bilmemizi sağlıyor.

Dikkat edilirse, yukarıdaki açıklamamda, Yüce Yaradan’ın, merhamet etme sözünü verdiği kimseleri tanımlarken, kulları terimini kullandım. Kulları terimini, sadece insanları kastederek kullanmadım. Çünkü ayette böyle bir açık vurgulama yok. Ayette bu husustaki vurgulama, ilk cümlesinde yapılmış. Diyor ki, “göklerde ve yerde ne varsa, Allah’ındır”. Ayetin ikinci cümlesinde de, rahmet etmekten bahsediyor. Anlaşılan o ki, Yüce Yaradan, göklerde ve yerde olanların hepsine merhamet etmeyi Kendi üzerine yazmış.

Ayetin devamında farklı bir konudan bahsederek; “Hepinizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır.” diyerek başka bir söz veriyor. Bir gün mutlaka kıyametin olacağını ve hepimizi toplayacağını söylüyor. Bu sözünden anlaşılan o ki, Yüce Yaradan, Kendi özgürlüğünü sınırlayarak, kıyameti koparmama hürriyetinden vaz geçiyor. Hâlbuki kıyametin kopması demek, evrenin dürülüp yeniden oluşturulması ve içindeki canlı cansız varlıkların yeniden inşa edilmesi demektir. Yani, Yüce Yaradan, evrenle ilgili her yaratmaya sıfırdan başlamayı kabul ediyor anlamındadır.

Diğer taraftan, kıyamet gününde kimleri toplayacağından bahsederken, Arapça “kum” yani, hepinizi ifadesini kullanıyor. Hâlbuki Secde Suresi 32/13üncü ayette cehennemden bahsederken, insanları ve cinleri cehenneme dolduracağını vurguluyor. Ama Enam 6/12 de, hepinizi diyerek ayrım yapmıyor. Bu ifadelerden de anlaşılmaktadır ki, Yüce Yaradan, kıyamet günü insanlar ve cinler dâhil, diğer bütün şuurlu varlıkları da toplayacaktır. (Bu hususla ilgili diğer birçok ayeti “Evrenin Yaratılış Sebebi Üzerine Düşünceler” başlıklı makalelerimizde ele almıştık.)

Ayetteki “hepinizi” ifadesini, ayetin başındaki sözlerle birleştirirsek, Yüce Yaradan’ın, sadece insanlara değil, insanlarla birlikte cinlere ve diğer şuurlu varlıklara da rahmet etmeyi, Kendi üzerine yazdığı şeklindeki düşüncemizi pekiştirmektedir. Dolayısıyla ayetin ilk cümlesindeki, “göklerde ve yerde ne varsa” sözünün hem tekrarı, hem de açıklaması “hepinizi” vurgusu ile netleştirilmiş oluyor.

Tek olan Tanrı’nın, Kendi hürriyetini yine Kendisinin sınırladığı bir diğer konu:

Şura Suresi 42/14: “Onlar kendilerine bilgi geldikten sonra, ancak aralarındaki, çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelendiğine dair bir söz geçmemiş olsaydı aralarında mutlaka hüküm verilirdi…”

Yukarıdaki ayette, Yüce Yaradan, kimse Kendisinden bir talepte bulunmadan, bazı insanlara yapılacak azabı ertelediğini bildiriyor. Bu sözüyle Kendi özgürlüğünü, yine Kendisi sınırlamış oluyor ve hükmünü erteliyor.

Yüce Yaradan’ın, özgürlüğünü sınırlandırdığı bir başka husus:

Yunus Suresi 10/26: “İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır…”

10/27: ”Kötülük kazanmış olanlara gelince, kötülüğün cezası, misli kadardır…”

Enam Suresi 6/160: “Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.”

Yukarıdaki ayetlerde, yarattığı kullarının yaptıkları kötülüğün karşılığının aynısıyla verileceğini belirtiyor. Böylece Yüce Yaradan, Kendisine sınır koyuyor. Benzer sözü, iyilik yapanlar için de veriyor. İyilik yapanlara daha fazlası ve daha güzeli ile karşılık vereceğini ifade ediyor. Vereceği karşılığın miktarını da Enam 6/160’da, on katı olarak açıklıyor.

Yüce Yaradan’ın, özgürlüğüne sınır getirdiği bir diğer önemli konu;

10.44. Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.

Nisa Suresi 4/40: “Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.”

Enbiya Suresi 21/47: “Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız.”

Göklerin, yerin, bunların aralarındakilerin ve yerin altındakilerin sahibi olan Yüce Yaradan, Kendisine inanmamakla yetinmeyip hakaretler eden insanlara bile sabrediyor. Hiç kimseye zulmetmiyor. Enbiya Suresi 21/47’de Yüce Yaradan, kıyamet günü de kimseye zerre kadar zulmedilmeyeceğinin sözünü veriyor. Böylece Kendi özgürlüğüne Kendisi sınır koyuyor.

Şimdi düşünelim, bırakın dünyanın en zengin insanını, çevresine göre daha zengin olan bir kişi, kendisine hakaret edenlere nasıl karşılık verir?

Tek olan Tanrı’nın, Kendi hürriyetini yine Kendisinin sınırlandırmasının gerçek sebebini biz bilemeyiz. Bize göre sebeplerden biri, muhtemelen şöyle olabilir. Yarın, Yüce Yaradan’ın huzuruna çıkan hiç kimsenin, Tanrı’ya sitayişte bulunarak, kendisine haksız davrandığını söyleyip, iddiasını savunamayacağı ortamı oluşturmak. Tanrı, özgürlüğüne Kendisi sınırlar getirerek, yarattığı kullarının yapabilecekleri haklı şikâyetlerinin önünü kesmiştir. Böylece adaletinde zerrece şaşma olmamasını sağlamıştır. Dolayısıyla Yüce Yaradan, yarattığı hiçbir kulunun itirazına, “haklısın” diyecek konuma düşmez.

Aşağıdaki ayet, Rabbinin sözünün hem doğrulukça hem de adaletçe tamamlandığını vurgulayarak, bu durumu gayet net bir şekilde açıklamaktadır.

Enam Suresi 6/115: “Rabbinin sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir, bilendir.”

Her şeyin sahibi olan Yüce Yaradan’ın, Kendi özgürlüğüne yine Kendisinin sınır koyması, Onun lütfunun büyüklüğünü gösterir. Nitekim kullarına verdiği maddi ve manevi bütün nimetler, Onun lütfunun göstergesidir. Tanrı’nın verdiği nimetler sadece biz insanlarla ilgili değildir. Yarattığı bütün şuurlu ve akıllı varlıklar için geçerlidir. Yarattığı kullarına verdiği nimetlere daha çok sayıda akıllı ve şuurlu varlığın ulaşabilmesi için, hepsine iki hayat vermiştir. Birinci hayatlarını kısa tutarak, çok fazla sayıda şuurlu ve akıllı varlığın, yaşam sevincini tatmasını sağlamıştır. Bu kullarından hak edenleri de cennetine alarak, sonsuza yakın bir ömürde huzur içerisinde yaşamalarını temin etmiştir. Yüce Yaradan’ın, çok fazla sayıda akıllı ve şuurlu kullarına verdiği bu yaşam nimeti bile, başlı başına büyük bir lütuftur.

Bu sebeple dualarımızda, bu hususu dikkate almamızda fayda var. Dua ederken,  “şunu ver, şunu yap” şeklinde dua ederek, Kendi özgürlüğüne sınır getirdiği için, kâinattaki bütün kullarına yaşam sevinci lütfeden Tanrı’yı, bizim emir erimiz konumuna düşürmeden, “lütfunla şunu ver, lütfunla şunu yap” demeye gayret etmeliyiz.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.