MÜSLÜMAN DÜNYASININ SIKINTILARININ SEBEPLERİ

MATURİDİ ANLAYIŞININ TERK EDİLMESİNİN MÜSLÜMANLARIN HAYATLARINA ETKİLERİ

 

Bu sitede yayınlanan bir yazımızda ve “Tarihin Aydınlattığı Gelecek” adlı kitabımızda İslâm’ı yorumlayan Eşarilik ve Maturidilik anlayışlarını karşılaştırmış idik. Her iki kelâm mezhebi de çok fazla konuda fikir belirttikleri için biz sadece iman, kader, akıl ve mucize alanlarındaki anlayışlarını karşılaştırmıştık.

Konumuzu daha iyi kavrayabilmek için, karşılaştırmaları kısaca hatırlayalım. İman alanında; Eşariler, ameli olmayanın imanı olmayacağı anlamına gelecek bir şekilde iyi davranışları imanın ilk şekli şartı olarak kabul ederler. Maturidi ise, kalpten tasdiki yeterli bulur. Kalpten tasdik edenin fırsat buldukça iyi işleri kendiliğinden yapacağını savunur.

Dolayısıyla Eşariler etkin olunca hemen kedilerine bir ‘müslümanmetre’ yaptılar. Kendileri dışındaki Müslümanlara notlar verdiler. Cenneti ve Cehennemi kendi notlarına göre paylaştırdılar. Bazen daha ileri gittiler. İbni Sina, Farabi, İbni Rüşd gibi alimleri zındıklıkla (dıştan Müslüman, içten kâfir) suçladılar.

Kader konusunda; Eşarilere göre “Hayır ve şer Allah’tandır”. Kişinin cüz’i iradesi yoktur. Kötülük “Allah’ın kaza ve kaderidir”. Yani Yüce Yaradan, olacak her şeyin ne zaman ve ne şekilde olacağını (kaderi), ezelde tespit ve tayin etmiştir. Kaza ise; Ezelde takdir ve tayin edilenlerin, zamanı gelince Allah tarafından meydana getirilmesidir.)

Maturidi bu anlayışlara karşıdır. “Her şey Allah’tandır” der. Kulun cüz’i iradesi vardır. Yüce Yaradan kulun fiiline göre, o kul için Kendi fiilini yaratır. Dolayısıyla sorumluluk kişiye aittir.

Dolayısıyla Eşariler etkin olunca, Emevilerin ‘kadercilik’ anlayışı geri geldi. İnsanlar başlarındaki yöneticileri kaderleri olarak gördüler. İtiraz etmediler. Yöneticiler de kendi taraftarlarının yaptıkları kötülükleri, onların kaderi olarak gördüler, onlara ceza vermediler. Karşılarındakileri ise, imansız olarak niteleyerek cezalandırdılar. Sonuçta halk uyuşukluğa doğru yönlendirildi.

Akıl konusunda; Eşarilere göre, insan aklı sınırlıdır. İman akıldan üstündür. Maturidi ise, dini tebliğ olmasa bile düşünen bir insanın Allah’ın verdiği aklı ile Yüce Yaradan’ı bulabileceğini savunur. Ancak Maturudi de sadece aklın yetmeyeceğini düşünür. Çünkü bilginin kaynakları üçtür. Bunlar beş duyu, doğru haber ve aklın tefekkürüdür. Buradaki haber, zaruri ilim ve vahiy yoluyla Allah’ın kullarına aktardıklarıdır. Ohalde, akıl ve imanın birleşmesi ile en doğru yol elde edilir.

Dolayısıyla Eşariler etkili olunca, akıl küçümsendi. Her şey iman ile açıklandı. İman konusunda not veren kendileri olunca, insanları istedikleri gibi yönlendirdiler. Kur’an’ın yorumlarını ancak keramet sahibi kişilerin yapabileceğini iddia ettiler. Yorumları da kendi düşüncelerine göre yönlendirebilmek için, hadislere, rivayetlere sarıldılar. Böylece tabiri caizse, Allah’ın dini gitti, yerine kendi anlayışlarında yeni bir din geldi.

Mucize alanında; Eşarilere göre Allah’ın iradesiyle tabiatta her zaman değişiklikler ve doğaüstü olaylar olur. Mucize ve kerametler böyle açıklanır. Maturidiler ise, bunun mümkün olmadığını düşünür, “mucizeler akıl yoluyla açıklanabilir” derler. Mucizelerin sadece peygamberlere mahsus olduğunu düşünürler. Maturidiliğe göre Kur’an’ın kendisi bir akli mucizedir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) geleceğinin İncil ve Tevrat’ta bildirilmesi hissi mucizedir.

Aslında mucize dediğimiz şeyler Allah nezdinde sıradan işlerdir. Allah yarattığı kâinatın düzgün işleyişi için kurallarını koymuştur. Ancak Yüce Yaradan Kendi koyduğu kurallara mahkûm değildir. Mahkûm olanlar yaratılanlardır. Yaratıcı her gün iş başındadır ve yeni şeyler yaratmaktadır.

Dolayısıyla Eşariler etkili olunca, ilmi araştırmalar azaldı. Çünkü mucizelerin ve kerametlerin bol olduğu bir kâinatta, ilmi araştırmanın bir anlamı yoktu. Araştırmaların ısrarla sürdürülmesi gerekirken, takılınan bir noktada, “demek ki bu iş Allah’ın bir hikmeti” denilerek araştırmalara son verildi. Hâlbuki zındıklıkla suçladıkları İbni Rüşd’e göre hikmet, sebepleri bilmektir. Kur’an ise en az dört ayetinde, “Allah’ın yasalarında bir değişiklik, bir bozulma bulamazsın” demektedir.

İnsanlara düşen görev, Allah’ın yarattıklarındaki düzenin işleyişini, olayların sebeplerini araştırmaktır. Yüce Yaradan’ın bizlere kâinatta gösterdiği örneklerden hareket ederek, insanlığın faydasına olacak araştırmaları yapmaktır.

Bu kısa yazıda açıklayamadığımız çok konuyu ve bizim akıl ettiğimizden daha fazlasını okurların düşündüğü inancındayım. Düşünen okurların; Müslümanların ilimde, insani anlayışta, hukukun uygulanmasında, demokrasi anlayışında neden Kur’an anlatımlarından çok uzak bir yerde olduklarını bulacaklarına inanıyorum. Hem de Müslüman ülkelerin çoğunda, Yüce Yaradan’ın bahşettiği yer altı ve yer üstü varlık zenginlikleri olmasına rağmen.

Günümüzde bütün dünyada insanların ve insanlığın sıkıntıları had safhadadır. İnsanlığın huzur bulması, ilerlemesi, Kur’an’ı, doğrudan Kur’an’dan öğrenmek ve öğrendiklerimizi uygulamakla mümkündür. Diğer kutsal kitapların da, Kur’an tarafından tasdik edilmeyen kısımlarını terk ederek, insanlığın önünü açmak mümkündür.

Allah’ım bizlere Senin gönderdiğin ayetleri (kâinat, insan ve Kur’an ayetleri) anlayabilmemiz için anlayış ihsan eyle.

Bu yazı Dini kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.