KUR’AN, TEMEL KAYNAKTIR

MÜSLÜMAN OLMAK İSTEYENLERİN TEMEL KAYNAĞI KUR’AN OLMALIDIR

 

(Not: Bu yazı Nisan 2014 tarihinde yayınlanmıştı. Silindiğinden, aynen yayılıyoruz.)

Müslüman, Allah’a kalben teslim olan kimsedir. Allah insanlara nefis (benlik duygusu) verdiği için, her insanın Müslümanlık anlayışı ve uygulayışı farklı olabilir.

Daha önceki bir yazımızda Müslümanları üç ana gurupta değerlendirmiştik. Müslümanlar, Müslüman geçinenler ve Müslümanlıktan geçinenler.

Dışarıdan bakıldığında her üç gurup insan da Müslüman görünür. Hatta kendilerine sorulduğunda son iki guruptakiler asıl Müslüman olarak kendilerini gösterirler. Dolayısıyla bu insanları gören, davranışlarındaki yanlışlıklara şahit olan bir kişinin Müslüman olması zordur. Nitekim bazı insanlar “bunlar Müslüman ise hâşâ, ben değilim” bile diyecek hale gelebilmektedir.

Bu sebeple başvurulacak temel kaynak Kur’an-ı Kerim’dir. Çünkü bu Kutsal Kitabın koruyuculuğunu Allah üstlenmiştir. Hicr Suresi 9: “Şüphe yok o Kur’an’ı Biz indirdik Biz!  Mutlaka Biz onu muhafaza da edeceğiz.” A’la Suresi 6: “Bundan böyle sana Kur’an okutacağız da unutmayacaksın.”

Kur’an dışındaki bütün kutsal kitapların içerikleri değişmiştir. Budizm dahil diğer öğretilerde de değişiklikler vardır. Tek değişmeyen Kur’an’dır.

Kur’an ilme çok önem verir. İlim ve hikmetle ilgili yaklaşık 750 civarında kelime geçer. Kitap’ta en çok geçen sözlerden birisi de “hiç düşünmez misiniz?”, “hiç akıl erdirmez misiniz?” uyarılarıdır. Allah, sadece akıl verdiklerini sorumlu tutmuştur. Kalem Suresi 52: “Hâlbuki o Kur’an, bütün akıllı âlemler için bir uyarıdır.”

Kur’an’ın gerçek anlamıyla yorumlandığı dönemde, Müslümanlar ilimde ilerlediler. İman ile akıl arasında denge kurdular. Düşündükçe imanlarını pekiştirdiler. İmanları güçlendikçe daha güzel akıl erdirdiler.

Ancak bu gelişmelerde olumlu payı olan Mutezile Mezhebi anlayışı, giderek aklı esas alır oldu. İmanı geriye attı. Bunun üzerine karşı tepkiler doğdu. Bunlardan Eşarilik imanı öne çıkardı, aklı geriye attı. Eşariliği sistem haline getiren kişi Irak’ta yaşayan İmam Gazali’dir.

Bu anlayış Arap dünyasında etkili olduktan sonra bölgede ilim adamı yetişmez oldu. Çünkü İmam Gazali, felsefeye karşı çıkıyordu. Felsefeye de eğildikleri için İbni Sina ve Farabi’yi zındıklıkla suçluyordu. (Zındık, Müslüman görünen ama İslâm’ı içten yıkmaya çalışan kâfir anlamındadır.) Hâlbuki İbni Sina’ın tıp kitapları, Batıda 16. Yüzyıl sonuna kadar Avicenna adıyla okutuluyordu. Ayrıca, önemli Kur’an ayetlerinin yorumlarının bir kısmında  İmam Gazali ile İbni Sina’nın fikirleri arasında benzerlik vardır.

Mutezilecilerin aklı esas alan anlayışına karşı çıkan diğer kişi, Türk Maturidi oldu. Maturidi, akla gereken önemi vermekle birlikte iman ile dengeledi. Allah’ın insanlara verdiği akılla kişinin Yaratıcıyı bulabileceğini, ama Allah’ın yardımı olmadan yolunu doğrultmasının zorluğunu anlattı. Maturidi, Türker’in Müslümanlık anlayışında etkili oldu.

Göçebe diye anlatılan Türkler, ilimde dönemin en ilerisine geçtiler. Ancak Irak ve Anadolu’ya yerleştikten sonra Eşarilik anlayışı Türkler arasında kabul görmeye başladı. İstanbul’un fethinden sonra ulema arasında yapılan tartışmalarda, İstanbul’dakiler İmam Gazali’yi tuttular. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’dan gelirken el-Ezher medresesinden getirdiği hocalar da Eşarilik anlayışında idi. Böylece Eşarilik tamamen etkili hale geldi. Medreselerden (dönemlerinin üniversitesi) felsefe ve giderek pozitif ilimler kaldırıldı. Tasavvuf ile kelâm, fıkıh gibi konulara ağırlık verildi.

Sonuçta Türklerde de, ilimde ilerleme durdu. Osmanlı Türklerindeki ilim adamlarının çoğu, Horasan bölgesinden yani doğu Türklerinden gelenlerdir. Bu gelişler 1555 Amasya Anlaşmasından sonra azaldı, 1639 Kasr-ı Şirin anlaşmasından sonra kesildi. Böylece dışarıdan destek de bitti.

Bütün bu gelişmeler Kur’an’ın yorumunun önemini gösteriyor. Günümüzde dini öğrenmek isteyenlere kaynak olarak Kur’an’ın dışında, hadisler (Hz. Muhammed’in söylediği düşünülen sözler) ve İlmihal (imanı, ibadetleri, uyulması gereken günlük hayattaki kuralları anlatır) esas alınır.

Bu kaynaklardan Kur’an dışındakiler, insanların kendi yorumlarıyla aktardıklarıdır. Hadisler, Peygamberimizin vefatından çok sonra toplanılmaya başlanılmıştır. Bu sebeple güvenilirliklerini Kur’an ile karşılaştırarak anlamak gerekir. Bunu da çoğu insan yapamaz.

İşte bütün bu sebeplerden dolayı temel kaynak Kur’an’dır. Kur’an dışındaki kaynaklar, yaşantıları Kur’an’ın hükümlerine mümkün olduğu kadar uyum sağlayanların, yani Müminlerin hareketleri, sözleri ve yazdıklarıdır. Müminler yaptıklarıyla övünmezler. Kendilerini en iyi Müslüman görmezler. Bu nedenle böyle insanlar toplumda göz önünde olmazlar. Ama Allah’a teslim olanlar başka bir dine inanıyormuş gibi görünseler de, çevremizde mutlaka varlardır.

En’am Suresi 155: “Bu ( Kur’an) ise tam bir kitap onu biz indirdik, çok mübarek! Bundan böyle buna tabi olun ve korunun, gerektir ki rahmetimize eresiniz.” İnsanlar, Kur’an’a sarıldıkça huzur bulacaklardır. İlimde ilerleme devam edecektir. Ama ilerleyen ilim, insana hizmet edecektir. Günümüzdeki gibi insanlığı yok etmeye çalışmayacaktır. Zaten ilim, Allah’ın kurduğu düzenin işleyişini anlayabilme mücadelesidir. Örneğin, yer çekimi kanunu, İsaac Newton icat ettiği için değil, Allah’ın düzeninin bir parçası olduğu için vardır.

Allah, Kâinatı insanlara hizmet için yaratmıştır. Fakat maalesef biz kendimiz, hırsımıza yenilerek yaptığımız yanlışlarla, insanlığın geleceğini karartıyoruz. Kurtuluş Kur’an’ı gerçek yönleriyle anlamaktır.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.