KUR’AN, BİR HAYAT EL KİTABIDIR

KUR’AN, BİR HAYAT EL KİTABIDIR

 

Kur’an’ın insanlara faydası, o insanın, Yüce Yaradan’ın bu kitabına hangi gözle baktığına bağlıdır.

Müslümanım diyen bazı insanlar, Kur’an’ı, Arapçasını okuyarak hatim yapmakla çok sevap kazanacaklarını düşünürler. Bu fikirde olanlar, duvarda insan boyundan yukarı bir yerde asılı duran Kur’an’ı, Ramazan ayında veya bir yakını vefat ettiğinde eline alır ve hiçbir kelimesini anlamadan okurlar. Anlamadan okuyanların arasında, böyle yapmakla cennete girmeyi garantilediklerini bile düşünenler var.

Bir gün, böyle düşünen iki kişiyle bir yerde karşılaştım. İkisi de Kur’an’ı öylesine ezberlemişler ki, radyoda okunan Kur’an’ı çok kısa bir süre dinledikten sonra, şu surenin şu ayetini okuyor dediler. Mekânın sahibi olan arkadaş onlara hemen Arapça yazılı bir Kur’an verdi. Onlar da açıp, radyodaki okumayı takip ettiler. Okuma bitince, mekânın sahibi arkadaş bunlara Yasin Suresinin 82inci ayetinin sonunda geçen Arapça “kûn feyekûn” sözünün anlamını sordu. İkisi birlerine baktılar ve maalesef cevap veremediler.

Kur’an’ın Arapçasını öylesine ezbere biliyorlardı ki, sırasıyla değil aradan hangi sureyi istesek ezberden okuyabiliyorlardı. Ama Kur’an’ın anlatmak istediklerinin özü denilebilecek         “kûn feyekûn” sözünün “ol dedi, oldu” anlamına geldiğini bilmiyorlardı.

Yüce Yaradan’ın bir şeyin olması için sadece “ol” demesinin yetmesi, tek olan Tanrı’nın varlığının, kudretinin, yaratışının özüdür. Ama Kur’an’ın Arapçasını ezbere bildikleri için cennete gireceklerine neredeyse kesin gözüyle bakan bu kardeşlerimiz, bunu bilememişlerdi.

Demek ki, Kur’an’a, bazı ayetlerini şu kadar sevap kazanmak için, anlamasak da, okunacak kitap olarak bakarsak, Kur’an’ın hayatımıza bir yansımasının olmasının önünü açamayız.

Eğer Kur’an, hayatımıza yön vermiyorsa, biz onu okumuyoruz, sadece terennüm ediyoruz demektir. Bir şeyi anlamadan okuyan bir kişi, okuma bilmeyen bir insanla aynı konuma düşer.

Peki, Kur’an’a ne olarak bakmalıyız ki bize daha çok faydası olsun?

Kur’an, insanın hayatını ilgilendiren ana konuların hemen hepsinden bahseder. Bu özelliğinden dolayı bazı insanlar, bahsedilen konulardan en çok hangisiyle ilgileniyorsa, Kur’an’a, ona göre anlamlar yüklerler.

Kur’an’da ilim, hikmet ve bu kavramlarla bağlantılı ifadelerin yaklaşık 750 defa geçtiğinden bahsederler. Bu incelemeyi yapan insanlar, günümüzde bilimsel olarak ispatlanan ana rahmindeki ceninin oluşumu safhaları gibi bazı bulguların Kur’an’da bahsedilmesini örnek gösterirler. Bunun gibi bazı örneklere bakarak daha da ileri giderler. Petrolün varlığı gibi birçok konuda -zorlama tercümeler yaparak- Kur’an’da bahsedildiğini iddia ederler.

Kur’an, bilime çok önem verir. İnsanları araştırmaya yönlendirir. Ama bir bilim el kitabı değildir.

Kur’an’da tabiat olayları çok sık bahsedilir. Bu konuda, Maurice Bucaille “Müspet ilimler yönünden Tevrat, İnciller ve Kur’an” adlı eserinde güzel incelemeler yapar. İncelediği kutsal kitapların içerisinde günümüz biliminin tespitlerine en uygun ifadelerin Kur’an’da olduğunu belirtir. Bu gerçeğe rağmen, Kur’an için bir tabiat bilgisi el kitabıdır denilemez.

Kur’an’da ticaretle ilgili çok sayıda tavsiye vardır. Alış veriş yaparken nelere dikkat edileceğini vurgular. Günümüz ekonomisinin motoru olan faizi yasaklar. Böyle yaparak, zenginlerle fakirler arasında, günümüzdeki gibi bir uçurumun oluşmasını önlemeye çalışır. İnsanları üretime yönlendirir. Kur’an, ekonomi ile sosyal hayatı birlikte değerlendirerek birçok tavsiyelerde bulunur. Ama Kur’an, bir ticaret el kitabı değildir.

Kur’an’da, insanların yapılarından bahseder. Günümüzde halen çözülemeyen “insan denilen bilinmez” hakkında çok sık bilgiler verir. İnsanlardaki, sevilen ve sevilmeyen davranış biçimlerinden sıkça bahseder. Ama takdir edileceği gibi Kur’an, bir psikoloji el kitabı değildir.

Kur’an, insanlar arasındaki ilişkileri çok sık anlatır. Bu konuyla ilgili olarak yaşanmış hikâyeleri bize aktarır. İnsanlara sürekli yol gösterir. Ama Kur’an, bir sosyoloji el kitabı değildir.

Kur’an, insanlar arasındaki hukukla ilgili bilgiler verir. Miras paylaşımlarından, evlenirken verilen mehirlerin boşanmalarda ne olacağından, şahitliklerden, komşu haklarından, insanları yanlışlıkla veya bilerek öldürmelerden ve diğer birçok konudan bahseder. Böylece insanlar arası hukukun oluşabilmesi için yol gösterir. Bununla da yetinmez. Devletlerarası hukukla ilgili yol göstericiliği de yapar. Adaletli olunmasını çok sık vurgular. “bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin” diyerek, adaleti, insan davranışlarının merkezine koyar. Ama Kur’an, bir hukuk el kitabı değildir.

Kur’an, kulluk görevini yerine getirmek için yapılacak ibadetlerden bahseder. İbadetlerin yerine getirilmesi sırasında dikkat edilecekleri anlatır. İbadetlerin amaçları hakkında bilgi verir. İbadetlerin insana faydaları hususunda bazı ipuçları verir. Ama Kur’an, bir ibadet el kitabı değildir.

Kur’an’ın, yukarıda bahsettiğimiz bu anlatımlarıyla ilgili olarak, bu sitede yayınladığımız çok sayıda makalede bilgi verdik. Bu sebeple, burada ayrıntıya girmedik.

Kur’an’da, yukarıda bahsetmediğimiz daha pek çok konuda bilgiler ve yol göstermeler vardır. Bütün bu bilgilerden anlaşılan o ki, Kur’an, bir hayat el kitabıdır. Huzurlu bir yaşam arzuluyorsak, yaşadığımız güncel sorunlara çözüm üretebilmek istiyorsak, Kur’an’ı başucu kitabı yapmalıyız. Çözmekte zorlandığımız her müşkülümüzde, açıp tekrar irdeleyerek, zorlandığımız konuya nasıl yaklaşmamız gerektiğini kavramaya çalışmalıyız. Kimi zaman manevi olarak rahatlamamızda, kimi zaman maddi sıkıntılarımıza sabredebilmemizde, kimi zaman işimizle veya sosyal sorunlarımızla ilgili bir çözüm aradığımızda Kur’an’a tutunursak, bize mutlaka yol gösterdiğine şahit olma ihtimalimiz çok kuvvetlidir. (En azından kendi uygulamalarım sonucunda bunun geçerli olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.)

Kur’an’ın Arapçasını okuyarak cennete girilip girilmeyeceğinin veya ne kadar sevap kazanılacağının kararı bize değil, tamamen Yüce Yaradan’a aittir.

Bizler, Kur’an’ı, yaşamımızın rehberi yapmanın gayretini göstermeye çabalamalıyız. Böylece, hem bu dünyada daha huzurlu olma, hem de ahiret hayatında huzurlu olma ihtimalimiz artar.

Yazımızın başında, Kur’an’ın insanlara faydasının, o insanın Kur’an’a bakış açısına göre şekillendiğini belirtmiştik. Biz, Kur’an’ı Tanrı kelâmı olarak kabul etmeyen Yahudi veya Hıristiyan olabiliriz. Bu durumda Kur’an’ı, kitapta anlatılanlara göre değil de, günümüzde kendilerinin Müslüman olduklarını iddia eden insanların çoğunun davranışlarına bakarak değerlendirirsek, Kur’an’ın bize hiçbir faydası olmaz.

Eğer biz Tanrı fikrine inanmıyorsak ve Kur’an’ı, Tanrı’nın mutlaka uyulmasını istediği ve uymayanları cezalandıracağı bir kitabı olarak değerlendirirsek, yine bize faydası olması ihtimali zayıflar. Diğer bir anlatımla, Kur’an’ı, inanmak veya reddetmek ve eleştirebilmek için açıklarını bulmaya çalışmak düşüncesiyle okumamalıyız. Böyle yaparsak, okumamızın bir faydasının olması, sorgulamamız sırasındaki önyargımızın bizi ne kadar esir aldığına bağlıdır.

Ama ateist olmamıza rağmen, Kur’an’ı, tartmak ve düşünmek için okursak, faydasının olması ihtimali artar. Bunun için kendimizi, meşhur bir yazarın hayat el kitabını okuyormuş gibi düşünebiliriz. Böylece, kitaba önyargı ile yaklaşmamış olacağımız için, içindeki bilgilerin insanlığı huzura ve mutluluğa doğru yönlendirdiğini kavrama ihtimalimiz artar. Ancak bir ateist olarak, Kur’an’ı, hayat el kitabı gözüyle okurken, Müslümanların, Hıristiyanları ve Yahudilerin yaptıkları yanlışlara kafamızı takmamalıyız. Sadece kitapta anlatılanlara odaklanmalıyız. Böyle yaparsak, ateist olarak başladığımız okumamızın sonunda, Tanrı fikri ile barışma ihtimalimiz bile olabilir.

Ancak her insanın Kur’an’ı okuyup değerlendirebilmesi kolay olmayabilir. Tercümelerin çoğunda hatalar olduğu için, anlatımlar bize çelişkili gelebilir. Bu durumda defalarca okunması ve çelişkilerin tercümelerde olduğunun görülebilmesi gerekebilir. Bir kitabı birkaç kere ve zorlu bir irdelemeyle okumaya tahammül edecek insan sayısı azdır. Burada görev, Kur’an’ı okuyup anlayabilmiş şahıslara düşmektedir. Kur’an’daki hayata dair öğütleri ve meselelere yaklaşım mantığını, insanların anlayabileceği şekilde ayrı kitapçıklar halinde yayınlamaları daha faydalı olabilir.

Ancak, Kur’an gibi fikir kitaplarını okumak eğlenceli değildir. Bu sebeple, okumak isteyecek insan sayısı çok azdır. Dolayısıyla, Kur’an’daki yaşamla ilgili bilgiler insanlara diğer yöntemlerle de aktarılırsa daha faydalı olur. Bu yöntemlerin bazısı; konferanslar, TV tartışmaları, filmler, diziler, tiyatro oyunları, resimli hikâyeler gibi, göze ve kulağa hitap edecek şekilde düşünülmelidir. Bütün bu yöntemleri kullanmanın sonundaki amaç, insanları İslâm’a davet etmek değildir. Amaç, insanları Tanrı fikri ile barıştırmak ve iyi insan olmaya özendirmek olmalıdır.

Bütün bunları yaparken, Kur’an’ın anlattıklarına ilave bazı şeyler katıp, dinde ayrıntıya girerek insanlara zorlaştırmaya kalkışmamak gerekir. Çünkü Yüce Yaradan, zorlaştırmaz, kolaylaştırır. Ayrıca Yüce Yaradan, Kendisini doğru tanıtmaya çalışanlara ummadıkları yardımları yapar.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.