İSLÂM VE SİYASET

İSLÂM’A GÖRE SİYASET VE DEVLET YÖNETİMİ

Kur’an’da devlet yönetimi diye ayrı bir bölüm yoktur. Bu sebeple başlıktaki sorumuzun cevabını bulabilmemiz için, Kur’an’ın bütününe bakmamız gerekir.

Kur’an’a göre Yüce Yaradan, peygamberi olan Hz. Davud’a aynı zamanda hükümdarlık vermiş. Davud’a da Hz. Süleyman’ı bahşetmiş.

Allah Hz. Davud’u hükümdar yapınca, ona öğütler verir: Sad Suresi 26: ‘Ona dedik ki: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.”

Demek ki Yüce Yaradan’ın siyaset yapan yani devlet yönetimine talip olanlardan ilk isteği, insanlar arasında hak ile hüküm vermeleridir.

Peki, bütün insanlarla tek kişi muhatap olamayacağına göre, bu nasıl olacaktır? Allah bu soruya cevabını Nisa Suresi 58 ile veriyor. “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.”

O halde öncelikle, emanetleri ehline vermekle sorumluyuz. İşin ehli olan kişiler, insanlar arasında adaletle hükmetmeye en yakın olanlardandır. Elbette bunların içerisinden de hatalı davrananlar çıkabilir. Ama bu kişiler arasındaki hatalı davrananların oranı rastgele görevlendirmelere göre çok düşüktür. Zaten ayetin sonunda Yüce Yaradan sorumlu makamlara gelenleri “şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir” diyerek uyarıyor.

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde emanetleri ehline vermenin sorumluluğu sadece devlet yönetimine talip olan siyasetçilere ait değil. Aynı zamanda seçmenlerin de sorumluluğundadır. Hattâ ilk sorumluluk seçmenlere aittir.

Siyaset yaparak devlet yönetimine talip olan insanlar, Allah’ın kendilerinden istediği bu zor görevleri nasıl yerine getirecekler? Her insan nefis taşıyor. Nitekim Yüce Yaradan Kendisinin hükümdar yaptığı Hz. Davud’u bile aynı ayette uyarıyor. “Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır” diyerek şiddetli azaba muhatap olmamasını öğütlüyor.

Yüce Yaradan Kendi yarattığı kullarının zaaflarını iyi bildiğinden onlara Al-i İmran Suresi 159uncu ayetle yol gösteriyor. Ayet Hz. Muhammed’e (s.a.v.) hitap ediyor. “…(Yapacağın) işlerde onlara da (sahabeler) danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah’a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.”

Dolayısıyla siyaset yapanlara, daha az hata yapmaları için istişare etmeleri, Kur’an’ın bir emri. Yüce Yaradan bu emrini son peygamberi ve sevdiği kulu Hz. Muhammed’e verdiğine göre, bizler için çok daha geçerlidir.

Yüce Yaradan Kur’an’ında sürekli zalimleri kınar. Dolayısıyla siyaset yaparak devleti yönetenlere, zulmü yani haksızlıkları ortadan kaldırmak için mücadele etmelerini öğütler. Kıssa şeklindeki örneğini Hz. Davud’dan verir:

Sad 21. “Bir de davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı.”

Sad 22. “Davud’un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona ‘Korkma!’ dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.”

Sad 23. Biri: “İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi” diye anlattı.

Sad 24. Davud dedi ki: “Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az.” Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi, rükû ederek yere kapandı, tövbe ile Allah’a yöneldi.

Kur’an’ı araştırdığımızda siyaset yaparak devlet yönetimine talip olanlara, çok ciddi bir uyarı daha yapılıyor. Al-i İmran Suresi 161: “Bir peygamber için emanete hıyanet olur şey değildir. Her kim hıyanet eder, ganimet ve hâsılattan bir şey aşırırsa, boynuna aldığını kıyamet günü yüklenir getirir; sonrada herkese kazandığı ödenir. Hiç birine zulmedilmez.”

Bazı uyanık olduğunu zanneden siyasetçiler kendilerinin ganimetten ve hasılattan bir şey aşırmadıklarını iddia ederler. Onlara göre yaptıklarının bir kılıfı mutlaka vardır. Hâlbuki ayetin başında emanete hıyanet etmeyin deniliyor. Sizin kılıflarınız bir işe yaramaz anlamında “herkese kazandığı ödenir” diyerek uyarıyor.

Yüce Yaradan insanları her an imtihan ediyor. Siyaset yaparak devleti yönetenleri daha ciddi imtihan ediyor. Onların önemli görevlere gelmelerinin yolunu açıyor.

Enam Suresi 123. “İşte böyle, her memlekette günahkârları oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar.”

Demokrasi ile idare edilen ülkelerde aynı imtihan, günahkârları yönetime getiren seçmenler için de geçerlidir.

Yüce Yaradan, her ne şekilde olursa olsun yönetime gelenlere ve onları destekleyenlere son uyarısını şöyle yapıyor:

Fatır Suresi 10: “Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. O’na ancak güzel sözler yükselir. Onu da Salih ameli yükseltir. Kötülükleri kuranlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.”

Böylelerine azabın ne zaman olacağını Yüce Yaradan Kur’an’ında Rad Suresi 34 ve Tövbe Suresi 74 ile haber veriyor. “Onlara bu dünya hayatında da bir azap vardır, ahiretteki azap ise daha fecidir” diyerek uyarıyor.

 

Allah’ım bilhassa siyaset yaparak devlet yönetimine talip olanlara, Senin ayetlerini anlayabilmeleri için anlayış ihsan eyle. Onların doğru yolu bulabilmeleri ve salih ameller işleyebilmeleri için iradelerine güç ver. Çünkü onların zulümleri bütün insanları etkiliyor.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.