İSLÂM VE HIRİSTİYANLIK TARİHİ ÜZERİNE 3

İSLÂM TARİHİ VE HIRİSTİYANLIK TARİHİNDEN ALINACAK BAZI DERSLER 3

 

Bu yazımızda, son peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.v.), strateji, taktik ve insan ilişkilerini irdelemeye çalışacağız. Bizim bu incelememiz, peygamberin gerçekten böyle düşündüğünü göstermez. Çünkü biz, olayların sonuçlarına ve bize aktarılanlara göre karar verebiliriz. Yine de yanılgı payımızı azaltmak için, peygamberin Kur’an’a aykırı hareket etmeyeceğine inandığımızdan, olaylara Kur’an’la uyumu açısından bakmaya gayret ettik.

Hz. Muhammed’in kişiliğini daha iyi anlamak için, bu sitede daha önce yayınladığımız bazı makalelerimizin de gözden geçirilmesi faydalı olacaktır. Fakat bu yazımızda, konuyu farklı bir bakış açısıyla irdelemeye çalışacağız. İlgilenmek isteyenler için, önceki makalelerimizin başlıklarını veriyoruz:

“Hz. Muhammed’den Dersler”

“Hz. Muhammed’in Eğitim Yöntemleri”

“Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Örnekliği”

“Hz. Muhammed, Kızı Fatıma ve Kuzeni Ali’ye Hiçbir Toplumsal Ayrıcalık Yapmamıştır”

“Hz. Muhammed’in Evlilikleri Üzerine”

Biz, konumuzla ilgili olarak, Hz. Muhammed’in peygamberlik geldikten sonraki davranışlarını inceleyeceğiz. Fakat bunların bir çoğu, peygamberlik gelmeden önceki uygulamalarının devamı niteliğindedir. Peygamberlik öncesi de olmak üzere, hayatı boyunca yaptığı bu davranışlarının çoğunun, Allah’ın yardımı ve yol göstermesiyle oluşmuş oluşması ihtimali kuvvetlidir. Bizim açımızdan asıl olan, bize yol gösterecek uygulamalarını gözler önüne sermektir. Dolayısıyla, biz de benzer uygulamaları yaparsak, bize de Yüce Yaradan yol gösteriyor diye düşünebiliriz. Zaten biz böyle davranırsak, Allah’ın, bize de ayrıca yol göstereceğine inanıyorum

Hz. Muhammed, ilk vahyin gelmesinden sonra bir süre devamı gelmeyince, büyük ruhi sıkıntıya girer. Fakat Allah’ın yardımı ile bunu atlatır. Kendine güven gelir. Ancak çalışmalarını çok gizli yürütür. Öncelikle çok güvendiği insanlara açılır. Peygamberlik gelmeden önceki hayatının güzelliği, dostlarının kendisine inanmalarına vesile olur. Dostları da, kendilerine güvenen dostlarını, gizlice, ikna etmeye uğraşırlar. Bilhassa gençlik arkadaşı Hz. Ebubekir, köleleri sahiplerinden satın alarak, onlara İslâm’ı anlattı. Serbest bıraktı. Kendisi zengin olduğu için de üst tabaka içerisinde de İslâm’ı anlattı. Böylece yeni din, hem bazı zenginler hem de fakirler arasında yayılmaya başladı.

Eğer peygamber, ilk başlangıçta açıktan anlatmaya başlasaydı, muhtemelen gelişmeler olumsuz olurdu. Belki de, önce kendi sülalesi karşı çıkardı. Sülalelerinin menfaatlerine ters olan bu olayı başlamadan bitirirlerdi. Nitekim Şuara Suresi 214üncü ayetle “en yakın hısımlarını uyar” emri gelince, sülalesini çağırdı, anlattı. Amcası Ebu Leheb, çok sert bir cevap verdi ve diğer reisleri de yanına alarak toplantıyı terk etti. Hemen peygamberin aleyhine çalışmalara başladı. Bu durum, bizim “açıktan anlatsaydı, gelişmeler olumsuz olurdu” tahminimizi kuvvetlendiriyor.

Hz. Muhammed, açıktan çalışmamasına rağmen, katılanlar arttıkça konu duyulmaya başladı. Duyulma arttıkça, itirazlar da hızlandı. Bunun üzerine peygamber, İslâm’a girenlerin içerisinden bazılarını seçerek, yeni Müslüman Erkam’ın gözden ırak olan evinde toplantılar yapmaya başladı. Toplantıya katılanlara, gizlice ve sağlam eğitimler vermeye başladı. Amaç, bu guruptakilerin ruhani yüksek niteliklerini ve samimiyetlerini oluşturmaktı. Böylece bu insanlar, ileride zulüm görürlerse, işkencelere bile dayanarak sebat edebilirlerdi.

Bu şekilde eğitim verdiği insanlar, tek tip değildi. Çok farklı yapılardan geliyorlardı. Mekke’nin bütün kabilelerinden, toplumun her kesiminden (okumuş-okumamış, zengin-fakir, genç-yaşlı, kadın-erkek, hür-köle gibi) insanları bir araya getirmeye çalışıyordu. Peygamberin bu stratejisi başarılı oldu. Akrabalarını uyar emrinden sonra açıktan çalışmaya başlayınca, Müslümanlar üzerine saldırılar da başladı. Fakat etrafındaki çekirdeği temsil eden ve yetiştirdiği bu insanlar, kararlılık ve sabırla, reddedilmeye, dışlanmaya ve zulümlere dayandılar. İşkence görenler, diğer Müslümanları ihbar etmediler, onları korudular. Davalarından da dönmediler. Çok az sayıda bazı dönenler oldu. Ama onlar bu gurupta değillerdi.

Hz. Muhammed’in, Müslümanlığı kabul eden insanlara karşı çok ciddi şefkat hislerinin olması, onlara gelebilecek zararlardan dolayı büyük ruhi sıkıntılara girmesi, herkesin tahmin edeceği bir durumdur. Peygamber, bu hassas yapısına ve gözlerinin önünde işkence edilenlere karşı bir şey yapamamanın büyük acısıına rağmen, sabretti. Stratejisini bozmadı. Aksine, azmini korudu. İçindeki fırtınalara yenilip heyecanlı hareket etseydi, hem kimseyi kurtaramazdı hem de kabileler arasındaki kurallar gereği kendisi de büyük zarar görürdü. Belki de mücadele biterdi.

Peygamberin sahip olduğu bu derin maneviyat, sabır ve sebat elbette Yüce Yaradan’ın desteği sayesindedir. Fakat biz biliyoruz ki, Kur’an’da  Bakara 153, Enfal 46 ve 66 da, Allah, sabredenlerle beraber olduğunu vurguluyor. Demek ki biz de, Hz. Muhammed gibi, doğru yoldaki mücadelemizde başlangıçta sabredersek, Yüce Yaradan bizlerle de beraber olur.

Müslümanlar üzerindeki baskı artınca, peygamber yeni taktikler geliştirdi. Bazı Müslümanları Habeşistan’a yolladı. Bir önceki yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, Habeşistan’ı seçmesi, peygamberin çok iyi bir dış çevre gözlemcisi olduğunu göstermektedir.

Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz, peygamberin koruyucuları olan Hz. Hatice, Ebu Talip vefat edince, durumunun zorlaştığını gördü. Yeni bir strateji oluşturdu. Bir taraftan kendisine yeni bir koruyucu ararken, bir yandan da hicret edebileceği yer arayışına girişti. Medine’den Mekke’ye alış verişe gelen Evs ve Harzec kabilesinin insanlarıyla Mekke dışında Akabe denilen bölgede gizli gizli görüşmelere başladı. Bu iki kabile, birbirine rakipti. Ama Allah’ın yardımıyla, ikisi de peygamberi sevdi. Mekkeli Kureyşliler, bu görüşmelerden haberdar olmadılar. Eşi ve amcasının vefatından sonra bulduğu koruyucusu Mukim de vefat edince, bazı Müslümanları Medine’ye göndermeye başladı. Çünkü peygamber, ortamı hazırlamıştı.

Hicret için Allah’tan izin çıktığını öğrenince, hemen güzel bir kaçış planı yaptı. Önce ters istikamete doğru yola çıktı. Mağaraya saklanınca, geliş izlerini sildirdi. Peygamber böyle güzel planlar yapınca, Yüce Yaradan da onu korudu. Eğer peygamber, tedbirsiz hareket etse, muhtemelen onu yine korurdu. Fakat peygamberin, tedbirini aldıktan sonra kendini Allah’a teslim etmesi, Tevbe Suresi 40ıncı ayete göre, Yüce Yaradan’ın desteğini artırmıştı.

Hz. Muhammed’in insan ilişkileri de farklıydı. İnsanlara sevgiyle yaklaşırdı. Birisi ona elini uzattığında ilk çeken o olmazdı. İnsanlar ona gelerek, hata yaptıklarını itiraf ettiklerinde, hataları dini açıdan ne kadar büyük olursa olsun, onu yanına kabul eder ve onun için Allah’tan af dilerdi. Onların hatalarını başkalarına söylemezdi. Fakat hata yapanı, bir daha sefere çok daha titiz davranması ve disiplinli olması gerektiği hususunda uyarırdı. Ancak ihanet ederek diğer Müslümanların ve insanların zarar görmelerine sebep olanlara karşı, çok sert davranırdı. Bunun örnekleri Medine’deki yaşamında görülmüştür.

Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinden sonraki uygulamaları hususunu, bir sonraki yazımızda değerlendirmeye çalışacağız.

Bu yazı Dini, Hz. Muhammed kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.