İSLÂM VE HIRİSTİYANLIK TARİHİ ÜZERİNE 2

İSLÂM TARİHİ VE HIRİSTİYANLIK TARİHİNDEN ALINACAK BAZI DERSLER 2

Bir önceki yazımızda Hıristiyanlığın başlangıç dönemi hakkında irdeleme yapmaya çalışmıştık. Bu makalemizde, İslâmiyet’in doğduğu devri ve bölgeyi irdelemeye çalışacağız.
Peygamberlerin arasında, yaşamı hakkında en çok veri sahibi olduğumuz, İslâm peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatıdır. Hz. Muhammed’in doğduğu şehir Mekke’dir. Mekke, Arabistan yarımadasının iç bölgesindedir. Bu dönemde Arabistan’ın kuzey kısmında, Doğu Roma, yani Bizans ile Persler (Farslar) arasında egemenlik alanı çatışmaları vardı. Fakat Arabistan, hiçbirinin doğrudan etki alanında değildi. Arabistan’ın, büyük devletleri cezbedecek kaynakları yoktu ve büyük bölümü çöl idi. Dolayısıyla burasıyla ilgilenmiyorlardı.
Geçim kaynağı, kervanlarla yapılan ticaret ve Mekke’deki Kâbe’nin kutsal kabul edilmesinden dolayı yapılan ziyaretlerdi. Kervanların alış-veriş yaptıkları Şam gibi şehirler, Bizans bölgesi idi. Bu sebeple, Arabistan’da Bizans korkusu vardı. Ama Bizans’ın, Arabistan yarımadasında askeri gücü ve yetkili vali gibi bir otoritesi yoktu.
Mekke’de krallık gibi bir tek otorite de yoktu. Güneydeki Yemen’de bile bir otorite olmasına rağmen, Mekke’de aşiretler arasında iş bölümü şeklinde oluşan bir birlikte yönetim şekli vardı. Elbette daha etkili aşiretler vardı. Ama tek yetkili değillerdi. Dolayısıyla, bir orduları yoktu.
Bu durum, peygamber için iki açıdan şans oluşturdu. Birincisi, Bizans’ın kısmi etkisi olmasına rağmen, Konstantin’deki (İstanbul) Bizans yönetimine uzak bir bölgede olması sebebiyle, peygamberlik çıkışı doğrudan tehlike olarak görülmedi. İkincisi, bölgesel bir tek otorite de olmadığından, peygamberin ilk ortaya çıktığı yıllarda doğrudan ve sert bir engelleme ile karşılaşmadı.
Hz. Muhammed, peygamberliğini ilan ettikten sonra yaklaşık 12 yıl Mekke’de yaşadı. Çarşılarda rahatça dolaştı. İnsanlara kendisine gelen vahiylerden bahsetti. Onun anlattıklarına inanarak Müslüman olan bazı fakir insanlara, işkenceler yapıldı. Hattâ, Yemenli aile Yesir ve Sümeyye, Mekke’nin ortasında toprağa gövdeleri gömülerek işkence edildiler. İşkence, bütün şehir halkının ve peygamberin gözleri önünde günlerce sürdü. Sonunda zulümlere dayanamayarak ilk İslâm şehitleri oldular.
Diğer taraftan, Müslümanlığı kabul eden bazı fakir insanlar, Mekkelilerin zulümlerinin artması nedeniyle, Habeşistan’a göç ettiler. Bu göç, peygamberin izni ve yazdığı mektup ile oldu. Göç edilen yerin Habeşistan olarak seçilmesinin sebebi, kral Necaşi’nin, Allah’ın tekliğine inanan bir Hıristiyan olması ve Habeşistan’ın, Bizans güdümünde olmamasıdır. Nitekim Necaşi, ölümünden önce İslâmiyet’e ihtida etmiştir. Hâlbuki Yemen’e gidilseydi, Kızıldeniz’i geçmeye gerek yoktu. Ama orada, Mekke’deki aşiretler gibi ateist olan bir kral vardı. Kral tek yetkili olduğundan, gelenlerin hepsini öldürebilirdi. Dolayısıyla Habeşistan’ın varlığı, bir şans oluşturdu.
Mekke’de yaşayan Müslümanlara baskı ve işkenceler yapılmasına rağmen, peygambere dokunulmamıştır. Kendisine para ve iktidar (önemli bir göreve getirilme şeklinde) teklif edilmiştir. Bu teklifler işe yaramayınca, bazen, halktan bazı şahısların hakaretleri olmuştur. Fakat önemli bir etkisi olmamıştır. Bir defasında aşiret ileri gelenlerinden biri sözlü hakaret etmiştir. Bunun üzerine de Hz. Muhammed’in amcası Ebu Talip, karşı tarafa gereken cevabı vermiştir. Böylece muhtemel hakaretleri engellemiştir. Bir konuşmayla, peygambere yapılan aleyhe davranışları bitiren amcası Ebu Talip’in kendisi, Müslüman olmadığı gibi, Mekke’nin en güçlü sülalesinin bir ferdi de değildir. Peygamberin bir başka amcası Ebu Leheb, Hz. Muhammed’e karşı aşırı bir kin beslemektedir. Buna rağmen, Hz. Muhammed fiziki zulme maruz kalmamıştır.
Hz. Muhammed için mücadelenin zorlaşması, amcası Ebu Talip’in ve sadık eşi Hz. Hatice’nin arka arkaya vefat etmeleriyle başlamıştır. Hem kendisi hem de diğer Müslümanlar için bir koruyucu bulmak umuduyla gittiği Taif’te, aksine çocuklara taşlatılmıştır. Fakat vefat eden eşi Hz. Hatice’nin kabilesinin reisi Mutim, onun korumacılığını üstlenmiştir. Peygamber de normal çalışmalarını sürdürmüştür. Medine’den ve diğer yerlerden gelenlerle görüşmeler yapmıştır. Kâbe ziyaretleri ve namaz kılmaları devam etmiştir. Fakat yaklaşık iki yıl sonra Mutim de vefat etmiştir.
Bunun üzerine peygamber, bazı Müslümanları Medine’ye göndermeye başlamıştır. Müslümanların Medine’ye gitmelerini tehlike olarak gören Mekke’deki kabile reisleri toplanırlar. Peygamberi öldürmeye karar verirler. Hiçbir aşiretin cinayetle suçlanamaması için, her kabileden bir kişi seçerler. Amaç, Hz. Muhammed’i birlikte öldürerek peygamberin sülalesinin tepkisini çekmemek ve kan bedeli ödememektir.
Görüldüğü gibi, Hz. Muhammed’in dünyaya geldiği ortam, serpilip gelişmek için uygundu. Fakat kendisinden önceki birçok peygambere göre yaşadığı ortamın uygun olması, başarı için yeterli değildir. Uygun stratejilerin uygulanması çok önemlidir.
Elbette hepsinin başı, Yüce Yaradan’ın desteğidir. Fakat tahmin edileceği gibi, Allah, her peygamberine yardımcı olmuştur. Hz. Musa ve Hz. İsa, Hz. Süleyman gibi bazı peygamberlerine ise, ayrıca doğa üstü özellikler vermiştir. Fakat peygamberlerin başarısını, tamamen ve sadece Allah’ın yardımına bağlamamız, peygamberlere yapılabilecek büyük bir haksızlıktır. Bir fani olarak bizim anlamaya çalıştığımız, peygamberlerin kendilerinin uyguladıkları stratejilerdir. Ancak, diğer peygamberlerin hayatları hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Bu nedenle, onların uygulamaları hakkında irdeleme yapamayız. Yapmaya kalkışmamız son derece yanlış olur.
Bu sebeple bir sonraki yazımızda, Hz. Muhammed’in uyguladığı stratejiler, taktikler ve insan ilişkilerinden bazıları hakkında, anlayabildiğimiz kadarıyla, kısaca bahsedeceğiz.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.