İNSAN, HEM BU DÜNYAYA HEM AHİRETE AİTTİR
İnsanın hem bu dünyaya hem de ahirete ait olması, yaratılıştan gelmektedir. Bilindiği gibi, insanı yeryüzündeki diğer canlılar olan bitki ve hayvanlardan ayıran en belirgin özelliği, manevi yönüdür. İnsanın manevi yönü olarak; şahsiyet, özgürlük ve ruh gibi özelliklerini sayabiliriz. Bu manevi özelliklerin, başka hiçbir canlıda türemesi -Yüce Yaradan istemediği sürece- bilimsel olarak mümkün değildir.
Şahsiyet, özgürlük ve ruh şeklindeki tanımıyla manevi özelliklere, melekler de sahip değildir. Böyle olduğunu, kutsal kitapların anlatımlarından anlamaktayız.
İnsanın varlığıyla ilgili olarak, kutsal kitapların dışında fikir yürütenler, evrim teorisi geliştirmişlerdir. Evrim kuramını dile getirenler, insanın sadece biyolojik gelişmesiyle ilgili fikirler öne sürmüşlerdir. İnsanın manevi yönü hakkında, mantıklı bir fikir beyan edememişlerdir. İnsanda şahsiyetin nasıl oluştuğunu, kişilerde özgürlüğün nasıl geliştiğini açıklayamamışlardır. İnsani duyguların dayanağını tespit edememişlerdir.
Evrim teorisinin, insanların özellikleriyle ilgili olarak açıklayamadığı ama var olan gerçeklere rağmen, kabul etmek istemediği hakikat, insanı da, diğer bütün varlıkları da yaratan bir Yüce Yaradan’ın varlığıdır. Bu tartışmalarla ilgili olarak bu sitede çeşitli makaleler yayınlamıştık. Bu yazılarımızda, insanların sahip oldukları özgürlüğü, ancak, her şeye gücü yeten Yüce bir Yaradan’ın verebileceğini, sorular ve cevaplarıyla gözler önüne sermiştik. İnsanlardaki manevi eşitliğin de, ancak bir Yüce Yaradan tarafından oluşturulabileceğini, irdelemelerimiz sonucunda kavramıştık.
O halde, insanın yaratılışı ile ilgili en gerçek kaynak, kutsal kitaplardır. Araştıran ve sorgulayan her okuyucumuzun takdir edeceği gibi, kutsal kitapların içerisinde değişmeden kalan tek eser, Kur’an’dır. Bu nedenle biz de, konumuzla ilgili bilgileri Kur’an’dan alarak irdelemeye çalışacağız.
Kur’an, insanın ilk yaratılışının, topraktan olduğunu ifade etmektedir. Toprağın hangi kıvamda olduğu, Yüce Yaradan’ın bilgisindedir. İlk insanlardan sonraki yaratılışın, insanlara verilen üreme özelliğiyle olduğunu, hepimiz yaşayarak görüyoruz. Kur’an, bu konuda da bizi bilgilendiriyor. İlk yaratılıştan sonraki insanlığın, sperm dediğimiz bir zerre sudan vücuda getirildiğini vurguluyor.
İşte, erkek ve dişinin spermlerinin birleşmesinden dünyaya gelmeleri dolayısıyla insanlar, bu dünyaya aittir.
Fakat kutsal kitapların hepsindeki ortak olan anlatıma baktığımızda, Hz. Âdem’in, yaratıldıktan sonra Cennette ikamet ettiği ifade edilmektedir. Cennette yaşayan Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva, kendilerini yaratan Yüce Yaradan’ın sözünü dinlemeyerek, buyruğunun tersini yapmaları sebebiyle, Cennetten çıkarılmışlardır. Dünyaya indirilmişlerdir.
İşte, bu anlatıma göre insan, ahirete aittir.
Dünyaya ve ahirete aitliğimiz, sahip olduğumuz özelliklerimize de yansımıştır. Akıl, bu dünyaya aittir, ruh ise ahirete aittir. Diğer bir deyişle, akıl bu dünyadan, ruh semadandır.
Akıl ile geliştirdiğimiz bilim bu dünyadan, sahip olduğumuz özgürlük semadandır.
Akıl ile oluşturduğumuz düşünce bu dünyadan, idrak ve irade semadandır.
Biyolojik yaşam bu dünyadan, insani duygular semadandır. Biyolojik yaşamın bu dünyadan ve bize verilen duyguların semadan olduğunu aşağıdaki ayetlerde görebiliriz.
Maide Suresi 5/87: “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.”
88: “Allah’ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yiyin ve inandığınız Allah’tan korkun.”
Araf Suresi 7/26: “Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah’ın ayetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.”
Konuya sadece biyolojik açıdan baktığımızda, insan, tek başına yaşayabilir. Ama kimse tek başına yaşamak istemez. Tek başına yaşamak kadar sıkıcı ve anlamsız bir şey olmayacağını düşünür. İnsanlar, ancak, toplum içerisinde ve cemiyetin bir ferdi olarak yaşarlarsa, hayatlarının bir anlam ifade edeceğini düşünürler.
İşte insanların bu anlayışı ve yapısı da, bizim hem bu dünyaya hem de ahirete ait olduğumuzu gösterir. Çünkü hayata anlamını veren, biyolojik yaşam değildir.
Kur’an, insanlara seslenirken değişik hitaplar kullanır. Kur’an’da, “ey insanlar” diye hitap edildiğinde, bu dünyaya aitliğimiz vurgulanır. Fakat “ey inananlar” veya “ey müminler” şeklinde hitap edilerek şahsiyetimiz vurgulandığında, ahirete aitliğimiz ifade edilir.
Aşağıdaki ayet, bizim, hem bu dünyaya ve hem de ahirete aitliğimizi en net bir şekilde ifade etmektedir.
Kasas Suresi 28/77: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.”