EVRENİN YAPISI İLE BİLİM İLİŞKİSİ

EVRENİN YAPISI İLE BİLİM İLİŞKİSİ 1

 

Bu konuyla ilgili incelememizin önemli bir kısmı, Caner Taslaman ve Enis Doko’nun birlikte yazdıkları, “Kur’an ve Bilimsel Zihnin İnşası” başlıklı kitaptan, benim anlayabildiklerimin ifadelerdir. Bir kısmı da kendi fikirlerimdir.

Bilim konusunda ciddi çalışmalar yapan insanların ulaştıkları sonuç, evrenin anlaşılabilir bir yapıya sahip olmasıdır. Yukarıda bahsi geçen kitap, Albert Einstein’ın bu konudaki sözünü şöyle aktarır: “Evrenin gerçek sırrı, onun anlaşılabilir olmasıdır… Onun anlaşılabilir olduğu gerçeği, mucizedir.”

Bilindiği gibi, bir şeyin anlaşılabilmesi için, onun düzenli, kuralları olan bir yapıya sahip olması gerekir. Kuralsız, kargaşa içerisindeki bir yapıyı anlamak mümkün değildir. Bu durumda, bir bilim insanının kendisine sorması gereken sorulardan bazıları, kitapta belirtildiği şekliyle şunlardır: “Kâinatta, neden kargaşa yok, aksine Doğa Yasaları (kuralları) var?” veya “Evren’in anlaşılabilir bir yapıda olması nasıl mümkün olmuştur?”

Natüralistler, ilk soruya cevap verirken, evrendeki doğa kurallarının aslında sadece evrendeki düzenliliklerden ibaret olduğunu ifade etmektedirler. Ancak mantık açısından bakılınca, evrende kuralların yani düzenliliğin olması ihtimali kadar, evrenin kuralsız bir yapıda olması ihtimali de geçerlidir. Bu durumda natüralistlere sorulacak soru, “kâinat neden düzenliliklerle doludur?” şeklindedir. Natüralist ateistler, bu soruya verilebilecek mantıklı bir cevap bulamamaktadırlar. Sadece “doğa bu şekildedir, hepsi bu!” demektedirler.

Natüralistlerin bu açıklamalarına göre, doğadaki düzenliliklerin hepsi, sadece bir tesadüftür. Örneğin, doğadaki bütün elektronların eksi yüklü olmaları, yalnızca bir tesadüftür. Dikkat edilirse buradaki tesadüfün durumu, bir AVM’nin kapısından herhangi bir anda, arka arkaya giren 100 insanın hepsinin, aynı boyda erkek olması gibi çok çok küçük bir tesadüf değildir.  Evrendeki elektron sayısının 10 üzeri 60 olduğu, diğer bir deyişle katrilyon sayısının bile 10 üzeri 15 olduğu bir matematik dünyamızda, henüz isimlendiremediğimiz kadar çok sayıda elektronun eksi yüklü olduğu düşünülürse, tesadüfün boyutu daha iyi anlaşılır.

Bahsettiğimiz kitapta, kendisi de natüralist görüşe sahip David Armstrong’un bu konuyla ilgili şu sözü, tesadüf kuramına inananların durumunu ortaya koymaktadır: “Doğadaki düzenliliklerin tesadüf olduğuna inanan biri her şeye inanabilir.”

Tek bir kişinin bile, birbiriyle çelişen her şeye inanması düşünülemez iken, herkesin, her şeye inandığı bir dünyada, toplum hayatının düzeni, bilimin gelişmesi vd konular hayal bile edilemez.

Bu garip durumun farkında olan Armstrong, konuya faklı bir açıklama getirmeye çalışmıştır. Ona göre, bir gurubun üyeleri ile bir başka gurubun üyeleri arasında istisna kabul etmeyen zorunlu ilişkiler vardır. Örneğin, demir, metal gurubunun bir üyesidir. Metaller de mecburen (istisna kabul etmez bir şekilde) iletkendir. O halde demir, zorunlu olarak iletkenlik vasfına sahiptir. Yani “bütün demirler iletkendir” düzenliliğinin sebebi, guruplar (tümeller) arasındaki bu ilişkidir.

Burada sorulacak soru, neden bu guruplar birbirleriyle ilişkilidir? Neden bu ilişkiler farklı olamaz? Neden gazlar ısıtılınca genleşir? Neden su ısıtılınca kaynar, soğutulunca donar? Neden bütün metaller iletkendir?

Natüralist ateistlerin, bu sorulara verdikleri tutarlı bir cevap yoktur. Verebilecekleri her cevapta, natüralistler kendi bakış açılarıyla çelişirler. Çünkü natüralist bakış açısına göre, yani her şeyin tesadüf olduğu anlayışına göre, gurupların kendi aralarındaki ve guruplar arasındaki bu ilişkiler farklı ve çok karmaşık da olabilirdi.

Ayrıca neden bu ilişkiler belli bir matematiksel temele dayanırlar? Hattâ, neden bu ilişkiler, basit matematik formüllerle ifade edilebilirler? Natüralistlerin cevabı, yine tamamen tesadüf eseri olduğudur. Cevaptan da anlaşılıyor ki, natüralist ateistler de kendi cevaplarını beğenmiyorlar.

Nitekim kozmik tesadüf yanıtlarının anlamsızlığını, yine bir natüralist olan Norman Swartz, yukarıda bahsedilen kitapta verilen şekliyle şöyle ifade etmektedir: Biz, 10 üzeri 60 gibi (sonsuza yakın) sayıda elektronun, aynı elektrik yüküne sahip olmasını sadece tesadüfle açıklarsak, bizi dinleyen insanlar, fikrimizi tamamen fantastik bulurlar. Eğer bunun tamamını Tanrı tasarlayıp, bu sayısız parçacıkların nitel olarak aynı olmasını sağlamadıysa, o zaman bir şey bunu açıklamalıdır. Bütün elektronların yüklerinin aynı olmasının tesadüf olması kabul edilemez.”

Kitabın yazarları, konuyu tek Tanrılı inanışlar açısından ve Kur’an’a bakarak ele alarak, mealen şu fikri ifade ediyorlar: “Kur’an’da Mülk Suresi 2inci ayete göre, bu dünya imtihan yeridir. İnsanların imtihanlarının adil olabilmesi için, kuralların olması gerekir. Fiziksel, kimyasal, biyolojik vb kurallar olmasa, insanların davranışlarını nasıl sorgulayabiliriz? Diyelim yerçekimi kuralı bazen işlese bazen işlemese, uçurumdan aşağı atılan bir nesne, her atılışında düşmese, bazen yukarı doğru gitse sonuç ne olur? Bir insanı uçurumdan aşağı iten bir kişi hakkında, katillik suçlaması yapabilir miyiz? Yapamayız.”

Bize göre de, insanlar imtihan edilirken, yaptıkları eylemlerin sonuçları hakkında bilgi sahibi olmalılar ki, eylemlerinden sorumlu tutulabilsinler. Kaynar suyu bir insanın başından aşağı döken bir insan, eyleminden dolayı cezayı hak eder. Fakat eğer kaynar su, her deriyi yakmasaydı, suyu döken insana böyle bir ceza verilebilir miydi? Veya siyanür gibi zehirlerin her vücudu zehirlemediğini düşünelim. Bu durumda bir insana kasıtlı olarak siyanür içiren kişiye ceza vermemiz yanlış olacaktır.

O halde, evrende hiç değişmeyen bir düzenlilik olmalı ki, biz yaptıklarımızdan sorumlu tutulabilelim. Yüce Yaradan, bizleri yaptıklarımızdan sorumlu tutarken, sistemleri de düzenli işleyecek şekilde kurduğunu Kur’an’ında şöyle ifade eder: 54 Kamer Suresi 49uncu ayet: “Haberiniz olsun ki, biz her şeyi bir ölçü ile yarattık.”

Evrendeki, bu muhteşem düzene rağmen, Allah, insanlara, bunları anlayacak akıl, bizi güzel işlere yöneltecek vicdan ve düşüncelerimizi uygulamaya geçirecek irade vermiştir. Eğer bize bunları vermeseydi, evrendeki düzenliliğe rağmen bizi sorumlu tutmaz, bizi imtihan etmezdi. Nitekim hayvanların ve aklı olmayan insanların imtihan edilmeleri, söz konusu değildir.

Sonuç olarak denilebilir ki, evrendeki düzenliliğin ve insanlardaki akıl-vicdan-irade kapasitesinin tesadüf olduğuna inanmak, bütün bunları tasarlayan tek yaratıcının, yani Allah’ın varlığına inanmaya göre, mantıksız. Tesadüflere inanmayı sürdürdüğümüzde, devamında gelen sorulara vereceğimiz cevaplarda, ya tıkanıyoruz, ya da kendi iddiamızla çelişiyoruz.

Seçim kendimizin. İster evrendeki her şeyi tesadüfle açıklar, tutarsız ve kendi içinde çelişen cevaplar arasında bocalarız, ister Yüce Yaradan’ın yeryüzündeki vekil yöneticisi gibi davranırız, fikren tutarlı hale gelerek rahatlarız.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.