DİNDE AYRINTIYA GİRMEK

DİNDE AYRINTIYA GİRMEK

 

Dinde ayrıntıya girmeye çalışmak, bütün dinlerde ve öğretilerde görülen bir husustur. Bilhassa dindar olduklarını düşünen insanların çoğu, dinde ayrıntıya girmektedirler. Bunun sebebini tam olarak bilmek mümkün değil. Zaten çoğu insanın dinde ayrıntıya girmesinin sebepleri birbirinden farklıdır. Kimileri her ayrıntıyı, onları, dindar olsun olmasın, diğer insanlardan ayıran farklı bir yönleri olarak düşündüklerinden böyle yapıyor olabilirler. Kimileri, çevresindekilerden daha dindar olmanın göstergesinin, bu ayrıntılar olduğunu düşünebilirler. Kimileri için, dindar olarak düzgün işler yapmaları gerektiği halde, yapmayanların sığındıkları bir liman olabilir.

Konunun daha net anlaşılabilmesi için, birkaç uç örnek verelim.

Yan yana namaz kılan insanları düşleyelim. Yanımızdaki insanın, rükû halinden sonra secdeye giderken pantolonunu yukarı çektiğini varsayalım. Ama biz, hiç böyle bir şey yapmadan secdeye gittiysek, bizim yanımızda namaz kılana göre daha dindar olduğumuzu düşünürüz. Hattâ pantolonumuzu yukarı doğru çekmediğimiz için, kendimizle gurur duymamız ihtimali kuvvetlidir.

Diyelim ki, yanımızda namaz kılan insan secdeden doğrulurken, sağ ayak başparmağını yerden kaldırdı. Ama biz, sanki sağ ayak başparmağımız yere çivilenmiş gibi bir haldeyken secdeden kalktıysak, artık dindarlığımızı ispatlamış olduğumuzu düşünürüz.

Diğer yandan, abdest alırken yüzündeki sivilcesi kanayan bir insan, eğer abdestini tazelerse, bu davranışını dindarlık olarak değerlendirecektir. Bu sırada sivilceden, çok az da olsa yeniden kan akabilir. Eğer bu kanı gören kişi abdestini yeniden tazelerse, kendisini en dindarlardan birisi olarak düşünmeye başlayabilir.

Belki bazı uç örnekler verdik. Ama bu aktardıklarımız, Hz. Muhammed ümmeti içerisinde çok görülen olaylardandır. Namaz sırasında ve abdest alırken yukarıda anlattığımız ve kendisinin dindarlığını ispatlayan davranışları yapan bir kişi, sadece kendisini dindar ilân etmekle kalmayabiliyor. Kendisi gibi davranmayıp, pantolonunu yukarı çeken, secdeden kalkarken sağ ayak başparmağını yerden kaldıran veya sivilcesi kanayınca abdestini tazelemeyen kişilere kötü gözle bakabilenleri de var. Onların namazlarının ve abdestlerinin kabul olmadığını, dolayısıyla dinin direği olduğunu zannettikleri namazları kabul olmadığı için, onların dinden çıktıklarını söyleyecek kadar ileri gidenleri var. Yani, namaz kılan veya abdest alan bir insanın, kendileri gibi yapmadığı için, dinden çıktığını düşünebiliyorlar.

Peki, biz hangisine uymalıyız? Bu hususta karar verebilmek için, Kur’an’a bakmak gerekir.

Maide Suresi 5/101: “Ey iman edenler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın. Eğer onları Kur’an indirilirken sorarsanız size açıklanır. Hâlbuki Allah onlardan geçmiştir. Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.”

Demek ki, Kur’an indirilirken de insanlar aynı merak içerisinde soruyorlardı. Bilindiği gibi Kur’an, 23 yıl gibi insanlara göre uzun sayılabilecek bir sürede indirildi. Dolayısıyla insanlar, merak ettikleri konuları Peygambere sordular. O dönemde sorulan soruların, yukarıda bahsettiğimiz gibi anlamsız olduğunu düşünmüyoruz. Kuvvetle muhtemel ki, helâl ve haram konularında ayrıntılı sorular sordular. Soranların bir kısmı, gerçekten merak ettiklerinden olmuş olabilir. Böylelerinin amacı, Yüce Yaradan’ın huzuruna giderken en az hata ile gitmek olabilir. Bir kısmının da, dinlerine, çevrelerindeki diğer bazı arkadaşlarından daha bağlı olduklarını gösterme gayreti olabilir.

Sebebin ne olduğunun önemi yok. Bizim yukarıdaki ayetten anladığımız kadarıyla, Yüce Yaradan, ayrıntılara girilmesini istemiyor. Yüce Yaradan, “eğer ayrıntılara girer ve sorduklarınızın açıklanmasını isterseniz, alacağınız cevaplar hoşunuza gitmeyebilir” diyerek, insanları uyarıyor. Ayrıntıya girmememizi, fazla soru sormamamızı öğütlüyor.

Bizleri bu şekilde ikaz ettikten sonra, ayetin devamında bir müjde vererek “Allah onlardan geçmiştir” buyuruyor. Mealen diyor ki: “sizlere açıkça söyletmediğim, söylendiğinde hoşunuza gitmeyecek yasaklardan sizleri sorumlu tutmayacağım.” Ayetteki bu anlatıma göre, bizlere net bir şekilde açıklanmayan konularda hata yapacak olursak, Yüce Yaradan’ın affına mazhar olabileceğiz. Çünkü biz, o hataları bilerek değil, bilmeden yapıyoruz. (Nisa Suresi 4/92)

Peki, bilmeden de olsa hata yapıyorsak, mümkün olduğu kadar az hata yapmak için nasıl bir yol izlemeliyiz? Kur’an’da net olarak açıklanmayan bir konuyla karşılaştığımızda nasıl karar vermeliyiz?

Cevap için, Kur’an, bu hususta bize nasıl bir yol gösteriyor diye incelemeliyiz.

Enam Suresi 6/160: “Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.”

Peki, iyilik ve kötülük konusunu nasıl ayırt edeceğiz diyebiliriz. Bu durumda; Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in ümmetlerine yaptığı tavsiyelerine uymaya gayret edeceğiz: “Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, başkalarına yapma”.

Peki, başkalarına karşı davranışlarımızda bu tavsiyeye uyduk, ama bazı belirsiz durumlarda helal ve haramı nasıl belirleyeceğiz?

Yüce Yaradan, Nisa Suresi 4/29uncu ayetinde, nefislerinize zulmetmeyin dedikten sonra, Maide Suresi 5/87. ayet: “Ey inananlar, Allah’ın size helâl kıldığı güzel ve temiz şeyleri haram etmeyin. Çünkü Allah sınırı aşanları sevmez.”

Demek ki, nefislerimizin isteklerini yerine getirirken, hiçbir alanda sınırı aşmayacağız. Yüce Yaradan, dinlerinde haksız yere aşırı gidenlerin akıbetlerini bize bildirerek, onlar gibi olmayın diye şöyle uyarıyor.

Maide Suresi 5/77: De ki: “Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin keyiflerine uymayın”.

Dinde aşırı gidenlerin çoğunluğu, ayrıntıya girdikleri için bu duruma düşerler. Ayrıntılara girdikçe, insanların çoğu,  farkında olmadan, asıl olan kuralları değil, çoğu zaman bir anlamı olmayan teferruata girmeye başlarlar.  Örneğin, namazı dosdoğru kılın emrini, yukarıda anlatıldığı gibi, şeklen uygularlar. Veya Yüce Yaradan’ın bize oruç tutmamızı söylerken asıl amacının ne olduğunu düşünmek yerine, sakız çiğnemenin orucu bozup bozmadığını, bütün bir ömür saatlerce tartışırlar. Hem de aynı tartışmanın asırlardır sürdüğünü öğrendikleri halde, heyecanla devam ederler.

Dinde ayrıntıya girenlerin bir kısmı, iyi niyetli değildirler. Bunların bir kısmının amacı başkalarını kandırarak kendilerine menfaat sağlamak olabilir. Ama bir kısmı, Yüce Yaradan’ın asıl isteği olan “insan olun, salih amel işleyin, hayırlarda yarışın” tavsiyesini yerine getirmenin zorluğunu gördükleri ve uygulayamadıkları için, ayrıntılara dikkat ederek vicdanen rahatlamak isterler. Bu davranış, en hafifinden kendini kandırmaktır. Ama gerçekte, Yüce Yaradan’ı kandırdığını düşünmektir.

Böyle davrananların bazıları, cehaletlerinden dolayı kendilerine anlatılanlara uyarlar. Hâlbuki yanlış yoldadırlar. Çünkü Yüce Yaradan, bizlerden aklı erdirmemizi ve düşünmemizi istemektedir. Eğer bizler, bize anlatılanları düşünerek irdeler ve akıl erdirirsek, boş yere dinde ayrıntıya girmeyiz. Dinin bizden asıl istediklerine yöneliriz.

Dinde ayrıntıya girme konusunu, Kur’an üzerinden incelediğimiz için, İslâmiyet’teki ayrıntılardan birkaçına değinmek durumunda kaldık. Hâlbuki aynı sorun Yahudilikte, Hıristiyanlıkta, Hinduculukta ve Budizm’de de vardır. Her gurup kendilerinin uygulamaları açısından konuya yaklaşırlarsa, benzer hataların kendilerinde de mevcut olduğunu kolayca görebilirler.

Farklı kıyafet giyinmekle, ilahi söylemekle ve söylenen ilahiyi dinlemekle, sakince oturmakla veya kafaya takılan küçük bir takke ile dindar olunamayacağını anlayabildiğimiz ölçüde dinin gerçek öğretilerine yaklaşacağımızı görebiliriz.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.