ZALİMLER ÖLÜMDEN KORKARLAR
İnsanların yapılarını ve düşüncelerini, en iyi, Yüce Yaradan bilir. Bu konuda daha önceki bazı yazılarımızda Kur’an’dan ayetlerle örnekler verdik. Yine başlık konumuzla ilgili olarak Kur’an’a bakacağız.
Bakara Suresi 94: “De ki; Allah yanında, ahiret yurdu (cennet) başkalarının değil de yalnızca sizin ise, eğer iddianızda da sadık iseniz haydi hemen ölümü temenni ediniz, ölmeyi cana minnet biliniz.”
95: “Fakat elleriyle işledikleri yüzünden onu hiçbir zaman temenni edemeyecekler. Allah o zalimleri bilir.”
96: “Elbette onları insanların hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak bulacak, hatta müşriklerden bile daha düşkün bulacaksın. Onların her biri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa uzun yaşamak kendisini azaptan kurtarıp uzaklaştıracak değildir. Allah, onların neler yaptığını görüp duruyor.”
Bakara Suresi 94üncü ayette Allah, Cennete sadece kendilerinin gideceğine inanan insanlara sesleniyor. “Eğer iddianıza sadık iseniz ve Cennete gideceğinize kalpten inanıyorsanız, hemen ölümü isteyiniz”, diyor. Bir sonraki ayette de, onların aslında zalim olduklarını, zalimliklerini kendileri iyi bildikleri için de ölümü hiçbir zaman temenni edemeyeceklerini vurguluyor.
96ıncı ayet ise, bu kişilerin gerçek yapılarını anlatıyor. Onların en hırslı ve hayata en bağlı insanlar olduğunu vurguluyor. Bu hırslı ve hırslarının sonucu olarak zalim kişilerin, bin yıl yaşamak istediklerini, ama uzun yaşasalar bile onların azaptan kurtulamayacaklarını net bir ifade ile açıklıyor.
Diğer insanlara karşı tiyatro oynayarak kendi zalimliklerini gizlemeye çalışsalar bile, Allah’ın onların neler yaptıklarını gördüğünü belirtiyor. Demek ki, zalimler, başka insanlarla konuşurken, kendilerini Cennete gidecekmiş gibi göstermelerine rağmen, ölümden korkuyorlar. Aksine herkesten on kat fazla yaşamak istiyorlar.
Ölümden korkan zalimlerin, genellikle koruma duvarları arasında, sağlam kaleler arkasında yaşamayı tercih ettiklerini, ama bu gayretlerinin hiçbir işe yaramayacağını, Kur’an, bize şu ayetle açıklıyor.
Nisa Suresi 78: ‘Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse “Bu, Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, “Bu, senin yüzündendir.” derler. Ey Muhammed! De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?’
Yüce Yaradan, zalimler nerede olurlarsa olsunlar, ölümün onlara yetişeceğini, en sağlam yerlerde bile olsalar, ölümden kurtulamayacaklarını bizlere açıklıyor. Bu zalimler, başlarına iyi şeyler geldiğinde, bunu kendi kabiliyetleri sonucu olarak Allah’ın onlara verdiğini düşünüyorlar. Ama başlarına bir kötülük gelince de, kendilerini doğru yola, Allah’ın gerçek yoluna çağıran Hz. Muhammed’i (s.a.v.) suçluyorlar. Başlarına gelen kötülüğün sebebi olarak, kendilerini Yüce Yaradan’ın gösterdiği yola çağıran bu güzel insanı görüyorlar.
Allah, onların bu düşüncelerinin yanlış olduğunu vurgulayarak, başlarına gelen iyiliğin de, kötülüğün de, Allah’tan olduğunu ifade ediyor. Ayetin sonunda “Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?” ifadesiyle, onlardan, kendilerini Allah’ın yoluna çağıran güzel insanı dinlemelerini öğütlüyor. Hz. Muhammed’i dinlememelerinin kendilerinin aleyhine olacağını vurgulamak için “bu topluma ne oluyor ki” diyor.
Yüce Yaradan, böyle zalimlerden oluşan bir toplumun yapısını da aşağıdaki ayetiyle gözler önüne seriyor.
Haşr 14: “Size hepsi toplanarak savaş yapamazlar, ancak müstahkem mevkilerde veya duvarlar, siperler arkasından yaparlar. Aralarında çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, hâlbuki kalpleri dağınıktır. Bu onların akıl etmez bir topluluk olmalarındandır.”
Ayetten anlaşıldığına göre, zalimler, kendilerinden başka kimseye güvenmezler. Dışarıdan bakıldığında birlikteymiş gibi görünürler. Menfaatleri olduğu sürece beraberlermiş gibi davranırlar. Ama ayetin anlatımıyla, aslında aralarındaki çekişme şiddetlidir. Biz onları toplu sanırız. Fakat toplu değildirler. Kalpleri çok dağınıktır. Kalpleri dağınık olanlardan dostluk beklenilmez. Aksine birbirlerinin yüzlerine gülüp, arkalarından kuyularını kazmaları beklenilir ki gerçek durum da böyledir.
Ayetin anlatımıyla zalimler, aklı erdirmez bir topluluktur. Akıl erdirselerdi, onları Allah’ın yoluna çağıran emin insan Hz. Muhammed’i dinlerlerdi. Fakat onlar, bırakın dinlemeyi, kendilerini kurtuluşa davet eden insana karşı savaş açıyorlar. Bu savaşı da, açıktan yapma cesaretini gösteremiyorlar. Ancak müstahkem mevkilerin veya siperlerin arkasından hainlik yapmaya çalışıyorlar. Hainliği bile, maşaları aracılığıyla yapıyorlar.
Ama zalimlerin unuttukları bir şey var. Allah, zalimleri sevmez. Sevmediklerini de cezalandırır. Araf Suresi 165: “Onlar yapılan bunca nasihati unuttukları zaman, o kötülükten sakındıranları kurtardık, o zalimleri de fena hareketlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğrattık.”
Demek ki Yüce Yaradan, nasihatleri dinlemeyen zalimleri helâk ederken, zalimleri kötülüklerden sakındırmaya çalışanları kurtarıyor.
İnsanlara tiyatro oynayabilirler, ama Yüce Yaradan’a asla. O halde zalimliğe devam etmek ile Allah’tan af dileyerek kendimizi düzeltmek arasındaki seçim kendilerinin.
Allah’ım, Senin gösterdiğin yolları anlayabilmemiz için, bizlere anlayış ver. Zalimlerin hidayete erebilmeleri için, onlara irade gücü ver.