YOKSULA DEĞİL, YOKSULLUĞA KARŞI SAVAŞ

YOKSULA DEĞİL, YOKSULLUĞA KARŞI SAVAŞ

 

Günümüzde uygulanan ekonomik sistem kapitalizmdir. Kapitalizmin temel anlayışı, “çalışmayana ekmek yok” şeklindedir. Bu anlayış, yoksulluğa değil, yoksula karşı savaş açmak anlamına gelir. Şimdilerde terk edilen komünizm ise, bir kişinin işini, birkaç kişiye yaptırarak işsizliği yok etmeye çalışmıştır. Bu uygulamanın amacı, işsiz kalan kişilerin yoksullaşmasını önlemektir. Fakat gerçekte, herkesin yoksullaşmasına vesile olmuştur.

Kapitalizm, kişilerin toplum içerisindeki yerlerini, onların kabiliyetlerine bağlar. Dolayısıyla, zengin olan bir kişi, bu başarının sebebi olarak kendi becerisini görür. Bu anlayışa göre, üstün kabiliyetli olanlar ve işini yürütebilenler, yoksulluktan azade olmayı hak ederler. Kapitalistlere göre, kabiliyetsiz olanlar veya işini yürütemeyenler, yoksul olmayı hak etmişlerdir.

Benzer anlayış, komünizmde de vardır. Orada da kabiliyetli olanlar ve işlerini yürütenler, yönetici olmayı hak etmişlerdir. Diğerleri, yönetilmeye ve güdülmeye layık insanlardır. Yöneticiler, daha ihtişamlı bir yaşamı hak ederken, diğerleri yani yönetilenler, yoksulluğu paylaşmak durumundadırlar.

Dolayısıyla hem kapitalizmin hem de komünizmin bakışında, yoksulluktan azade olmak, her insanın hakkı değildir. Kabiliyeti olan ve işini yürütenlerin hakkıdır.

Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti, ne kapitalist ne de komünist bir sistemi uygulamamıştır. Osmanlıda “Kerim Devlet” anlayışı vardır. Kerim Devlet, zenginin veya gemisini yürütenin değil, yoksulun yanındadır. Güçsüzlerin sığınağıdır. Hem de, insanları hiç yargılamadan böyle yapar. Onları, kabiliyetlerine ve iş bitiriciliklerine göre değerlendirmez.

Diğer taraftan Kur’an’a baktığımızda, Yüce Yaradan’ın, insanları eşit özelliklerde yaratmadığını ifade ettiğini görürüz. Kur’an, bunun sebebini, bizlerin toplumsal düzeni oluşturabilmemiz ve birbirimize iş gördürebilmemiz olarak açıklar. Fakat insanların, Allah nezdinde eşit muameleye tabi olacaklarını, çok sık olarak, anlatır. Yüce Yaradan nezdinde, bey ile er, zengin ile fakir, amir ile memur hepsi aynıdır.

Yüce Yaradan, bizlerden de, insanlara eşit muamele etmemizi ister. Ayrıca başka şeyler de ister. Mülkün sahibinin Allah olduğunu vurgulayarak, kendilerine daha fazla rızık verilenlerin, yani zenginlerin, daha az verdiği insanlarla yani yoksullarla varlıklarını paylaşmalarını emreder. Kur’an’daki infak emri tamamen insanlar arsındaki maddi güç farkını azaltmak içindir. İnfak konusunun ideal hedefi, insanlar arasındaki maddi eşitliktir.

Kur’an’da emredilen zekât ise, doğrudan fakirleri korumak içindir. Kur’an’ın tavsiye ettiği sadaka verme işlemi de, yoksullara ve gariplere yöneliktir. Kur’an, kimlere sadaka ve mal verileceğini Bakara 177 gibi birçok ayetinde açıklar. Verdiğimiz malların da, sevdiğimiz bir eşya olmasını ister. Kendimizin beğenmediği bir şeyi vermemizin sadaka olmayacağını belirtir.

Yüce Yaradan, verilecek sadakaların, ihtiyacı olan kimseyi incitmeden yapılmasını ister. Mümkün olduğu kadar başkaları bilmeden verilmesini tavsiye eder. Hattâ, yardım edilen kişinin, sadaka veren şahsı bile bilmemesi istenir. Yardımları bu şekilde yapanlar daha üstün olarak görülür.

Nitekim halkı Müslüman olan bazı şehirlerde eskiden sadaka taşları var imiş. İnsanlara yardım etmek isteyenler, bu taşın içine vermek istedikleri miktarda sadakayı koyarlarmış. Yoksul insanlar ihtiyaçları olduğunda gelip, bu taşın içerisinden o anki sıkıntılarını giderecek kadarını alırlar, gerisini, başka bir fakir faydalansın bırakırlarmış. Günümüzde pek kullanılmamakla birlikte bu taşlardan halen Üsküp gibi bazı şehirlerde örnekleri vardır.

Yoksulların tek ihtiyaçları maddi değildir. Her insan da olduğu gibi, onların da manevi sıkıntıları vardır. Hattâ manevi sıkıntı bazı fakirlerde daha fazladır. Yoksulluğu aşamama, başkalarına muhtaç olma haline, zenginlerin kayıtsız kaldıklarını gören bir insanın sinirleri daha çabuk bozulur. Bu durum onları bazen daha saldırgan yapar.

İşte bu sebeple, sadakalar sadece maddeten verilen şeyler değildir. İnsanlara güler yüzlü davranmak, yaşlılara hürmet etmek, küçüklerin başlarını okşayarak sevgi göstermek, elindeki bir yükü taşımakta zorlanan birine yardımcı olmak gibi davranışlar da sadakadan sayılırlar. Böylesine yardımlara muhatap olan garipler, hayata daha sıkı bağlanırlar. Toplum içerisinde daha uyumlu olurlar. Onlar da başkalarına aynı güzellikle davranırlar.

Bu hususlarda çok fazla örnekler verilebilir. Her okuyucu bu konuda ayrı bir bilgiye sahiptir. Bizim burada anlatmak istediğimiz, Kur’an’daki ibarelerin uygulanması halinde, yoksula karşı değil, fakirliğe karşı savaşılmış olacağıdır. Böyle toplumlarda huzur olur. İnsanların gözü başkalarının mallarında olmaz. İnsanlar arasındaki düşmanlık ve kin gütme, en azından, böyle bir nedenden dolayı olmaz.

Hâlbuki kapitalist sistemlerde, fakirler ve zenginler arasında düşmanlık bitmez. Komünist yönetimlerde de seçkin yöneticiler ile yönetilenler arasındaki mücadele bitmez. Sonuçta toplumda huzur olmaz. Çünkü bu sistemler, yoksulluğa karşı değil, fakirlere ve gariplere karşı mücadele vermektedir.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.