UYGARLIK KONUSU

KÜRESEL UYGARLIK İHTİYACI

Belgeli tarihte görülmüş iki medeniyet vardır. Biri Müslüman olduktan sonra Türklerin kurduğu uygarlık, diğeri Roma Medeniyetidir. Bu konuda bu sitedeki “Osmanlı Türk Devleti ve Dünya Medeniyeti” başlıklı yazımızda fikirlerimizi belirttik.

Günümüzdeki Batı medeniyetinin temeli Roma Medeniyetidir. Küreselleşmenin etkisiyle, Batı Medeniyeti dünyanın önemli bir bölümünde geçerli hale gelmiştir. Bu sebeple, Batı Medeniyetinin bugünkü durumunu irdelememiz gerekmektedir.

Sunuş bölümünde, “Kitabın yazılmasındaki asıl amaç, bir medeniyet projesi çerçevesinde gelecekle ilgili çözüm önerilerinde bulunmaktı.” diye yazdığım Tarihin Aydınlattığı Gelecek isimli kitabımın, “Batı Medeniyetinin Bugünkü Durumu” başlıklı bölümünde, Batılı düşünürlerden örnekler verdikten sonra, aşağıdaki sonuca varmıştık.

Batı Medeniyetinin bugünkü durumunu dile getiren bu yazarların bütün eserleri, insanın ve insanlar arası ilişkilerin yok oluşuna bir ağıt, bir çığlıktır.

Schopenhauer ve Nietzche’den sonra, Michel Henry de aynı soruyu sormaktadır. Yaşam, nasıl oldu da kendi kendini yok eder hale geldi?

Aslında Batılı düşünürlerin bu soruyu, daha önceleri sormaları gerekiyordu. Çünkü Batı, 1492 keşifler mucizesinden bu yana kendisinden farklı olanı “öteki” diye niteledi. Elbette bu anlayışı, başka toplumlar da göstermiştir. Ancak Batılıların büyük çoğunluğu, diğer toplumlardan farklı davranarak, kendilerinin “öteki” dediklerini hem madden hem manen sömürdüler. Hattâ yok ettiler. Ama Batı, “öteki dünya”ya sayısız kötülük tohumları ekerken, kendisi gelişiyor ve büyüyordu. Belki de bu nedenle, Batılı bazı düşünürler olayları göremediler ve zamanında yorumlayamadılar. Batılı ünlü filozofların çoğu, dünyayı, sadece kendi yaşadıkları toplum olarak değerlendirdiler. Fikirlerini bu minval üzerine kurdular. Bu nedenle de, kendi hayatlarında farklı dönemlerde birbirine zıt olabilen görüşleri ısrarla savundular. Yani kendi hayatlarında, kendileriyle çeliştiler. Bu durumun muhtemel sebebi, kendi iç dünyalarıyla barışık olmamalarıdır.

Yakın geçmişlerindeki ünlü düşünürleri böyle olunca, bugünkü Batının durumu ise aynen Baudrillard’ın şu sözleri gibi; “Artık büyümüyor, ur halini alıyoruz. Bu durumu en iyi kıyaslayabileceğimiz şey, kanserli metastazlar sürecidir. Bir bedenin, organik kurallar karşısında yenilmesidir.”

Roger Garaudy, son beş yüzyılda dünyada hâkim olan Batı egemenliği için şu kanaate varır: “Diyebiliriz ki, gezegenimizin, bundan daha korkunç bir yönetimi hayal dahi edilemezdi.”

Bu düşünürlerin itirazları, insanlığın duygularındaki değişimler içindir. Fakat Batının aşırı hırsı, “herkesin herkese düşman” olmasına sebep oldu.  Bu anlayışın sonucunda her Batılı devlet aşırı silahlanmaya gitti. Günümüzdeki silahlanma yarışı, bütün insanları tehlike içerisine düşürmüştür. Günümüzdeki nükleer silah gücü, sadece rakip devletleri değil, bütün insanlığı defalarca yok edebilecek seviyeye ulaştı. Roger Garaudy’nin deyimle, insanlık, üç milyon yıllık tarihi boyunca ilk defa, bütün insanlığı yok edecek teknik güce erişti. Sadece bu durum bile bizlerin gözümüzü açmaya yetmektedir.

Unutmayalım, batarsak hep birlikte batacağız. Fakat henüz geç kalınmış sayılmaz. Ancak, bu durumu elbirliğiyle düzeltebiliriz. Bu gibi konular için, Fahri Küpçü “Bir Çobanın Düşleri” adlı kitabında şöyle yol gösterir: “Eğer, yaşadığımız günün görevlerini hakkıyla yapabilirsek, dünkü hatalı davranışların yükünden de, yarının tasalarından da kendimizi kurtarmış oluruz.”

O halde, gücümüzü sonuna kadar ve en verimli şekilde kullanmazsak, kendimizi ve görevimizi inkâr etmiş oluruz. Yaşadığı anı, güzelliklere ulaşmak için değerlendiremeyen insanların, iç dünyalarında mutlu ve huzurlu olmaları ihtimali zayıftır.

Sorumluluklarımızı yüklenmekten kaçınmamalıyız. Aşırıya kaçmadan sorumluluk yüklenmek aslında insanların kendilerini, vicdanlarında daha müsterih hissetmelerine vesile olur. Eğer yüzyılımızda zor işlere katlanamazsak, kolay işler insanları da, devletleri de, dünyayı da felâketlere doğru sürükler.

Bugüne kadar bu sitede yazdığımız makalelerin bir bölümü, konumuzla dolaylı olarak ilgili olmakla birlikte, yazımızın konusu ve yapılabilecekler, insanlığın geleceği açısından çok önemli olduğundan, bu konudaki fikirlerimizi daha sonraki yazılarımızda paylaşmaya çalışacağız.

Konumuza ışık tutması açısından, Hasan Onat’ın, Leslie Lipson’dan aktardığı şu söze dikkat kesilelim: “Ahlâki bir devrim olmaksızın hiçbir uygarlık kalmayacaktır ve uygarlıkta ilerlemeler olmaksızın insanlık diye bir şey kalmayacaktır.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.