ÜNİVERSİTELER VE TÜCCAR ZİHNİYETLİ FABRİKALAR

ÜNİVERSİTELER VE TÜCCAR ZİHNİYETLİ FABRİKALAR

 

Eskilerde medreseler, sonraları üniversiteler, insanların kalitesini artırmaya çalışan, onlara hayat dersi vermeye çabalayan, topluma rol model olacak önderler yetiştirme peşinde koşan yerler olarak bilinirdi. Fakat giderek bu özelliklerini kaybediyorlar. Bu durumun in önemli göstergesi, mezunlarının arasındaki işsizlik oranının artmasıdır. Demek ki, üniversitelerin önemli bir bölümünün amacı, öğrencilerin kalitelerini artırmak değilmiş. Eğer öyle olsaydı, işsizlik verileri böyle olmazdı. Her ülkede, en çok işsiz kalanlar, üniversiteden yeni mezun olmuş gençler. Mezunlarının, işsizler ordusu oluşturacak kadar çoğaldığı bir ortamda, üniversiteyi bitiren kişilerden hayat mücadelesinde başarılı olmaları beklenemez. Topluma rol model olmaları ise, hiç beklenemez.

Günümüzde, üniversitelerin fabrika olarak görülmeye başlandıklarına dair emareler çoğaldı. Artık, üniversitelerin amacı değişmiş. Üniversiteler, ekonomik verilen peşine düşmeye başlamışlar. Devlet üniversitelerinin büyük çoğunluğunun en önemli hedefi, devletten daha çok maddi destek almak olmuş. Aldıkları paraların nerelere ve nasıl harcandığının sorgulanmaması için hep birlikte mücadele veriyorlar. Özel üniversitelerin de büyük bir bölümü, daha çok, paralı öğrencileri bünyesine katmayı hedeflemiş gibiler. Öğrencilerin ilgisini çekerek üniversitelerini cazip hale getirebilmek için, az sayıda burslu öğrenciyi belli bazı bölümlere alıyorlar. Bu zeki öğrencilere çeşitli imkânlar sunuyorlar. Bu talebelerin mezuniyet sonrasındaki başarılarını abartılı örneklemelerle anlatarak, üniversitelerini başarılı imiş gibi göstermeye çabalıyorlar.

Sonuç olarak kaliteyle değil, sayılarla uğraşıyorlar. Tıpkı tüccar zihniyetli bazı fabrikalar gibi davranıyorlar. Tüccar zihniyetli fabrikaların yöneticilerinin de hedefleri, daha çok üretmek değil, sadece daha çok kâr elde etmek olmuş. Her fabrika kâr etmek ister. Ama tek amaçları kâr olmaz. Tek amaç para kazanmak olunca, üretimlerinin kalitesini artırmak yerine, benzer işi yapan fabrikalarla anlaşarak fiyatları istedikleri gibi ayarlama gayretindeler.  Üniversitelerimizin de büyük çoğunluğu benzer anlayıştalar. Mezun ettikleri öğrencilerin kalitesini artırarak, yeni öğrenciler için cazibe merkezi olmaya çabalamıyorlar. Gençlerin paralarını alabilmek için, bir üniversite bitirmenin toplumda saygınlık kazanmanın yolu olduğunu vurguluyorlar. Ama öğrencilere, onlara saygınlık kazandıracak eğitimi vermiyorlar. Üniversite kurumuna saygınlık kazandırmaya çalışıyorlar. Oysaki üniversite kurumu, mezunlarının kalitesi ve topluma katkılarıyla saygınlık kazanır.

Tek amaçları para kazanmak olan fabrikaların bazısı, üretimlerini artırmadan kârlarını artırmak için, bir başka yöntem daha kullanırlar. Aynı ürünün daha düşük kalitelisini imal ederler. Ama bu üretimi başka isim altında yaparlar. Böylece insanlar hangi ürünü tercih ederlerse etsinler, aynı fabrika yönetimi kazanmış olur.

Üniversitelerin kurucusu olan vakıflar, farklı isim altında başka bir üniversite kurmuyorlar. Ama kalitenin düşmesine aldırmadan, tez ve makale peşine düşüyorlar. Üniversitelerinin diğerlerinden daha değerli olduğunu vurgulamak için, tez yayınlama ve makale yazdırmayı artırmaya çalışıyorlar. Yayınlanan tezlerin, başkalarının kopyası gibi olmasına ses çıkarmıyorlar. Yazılan makalelerin, atıf sayısını önemsemiyorlar.

Devleti yönetenler, daha çok üniversite açmış olmakla övünmek için, farklı isimlerde üniversite açıyorlar. Ama onlar da, üniversitelerin çoğundaki makale ve tezlerin kalitesini önemsemiyorlar. Üniversitelerin sayısını önemsiyorlar.

Üniversiteler, kendi kurumlarındaki öğretim üyelerinin, diğer üniversitelerinkinden daha değerli olduğunu göstermek için, başka üniversitelerin öğretim üyelerinin de katılacağı ve farklı fikirlerin çarpışacağı ortak mesleki toplantılar yapmıyorlar. Bunun yerine, sadece kendi öğretim üyelerinin katılacağı paneller yapıyorlar. Veya farklı fikirlerin tartışılmadığı, aynı konuyu farklı yönlerinden ele alan, tek tip fikirli toplantılarda birlikte oluyorlar.

Üniversiteler, yeni özgün fikirler geliştirenleri değil, tercümeler yapan ve yaptığı az sayıdaki tercümelerinden yararlanıp yeni eserler yazan öğretim üyelerini, daha çok tercih ediyorlar. Bu yapıdaki öğretim üyelerinin çoğunluğu, kendi alanlarındaki tartışmaların yapıldığı yerlere katılmak yerine, ilgisiz konularda ve bilgisi az dinleyicilerin bulunduğu ortamlarda, meydanı boş bulmuşçasına, konuşmaya gayret ediyorlar.

Fabrikalar ve ticarethaneler, sadece kâr gayesinin peşine düştükçe, ürünlerinin, insanların işlerine daha çok yaraması hedefinden uzaklaşırlar. Üniversiteler de, ekonomik verilerin peşine düştükçe, mezun ettikleri insanların topluma faydalı olması hedefinden uzaklaşıyorlar.

Her iki kurumun gidişatı, insanlığın geleceği için tehlike çanlarının çaldığının emaresidir.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.