TÜRKLERDE HOŞGÖRÜNÜN EVRENSELLİĞİ

TÜRKLERDE HOŞGÖRÜNÜN EVRENSELLİĞİ

 

(Bu yazı, Tarihin Aydınlattığı Gelecek isimli kitabın www.ihkupcu.com sitesindeki bölümünden kısaltılarak aynen alıntıdır.)

Roux’ya göre (Türklerin Tarihi s.24-25) “Kimi zaman bazı halklar, Türkler tarafından ezilmiş olduklarını söylemişlerdir. Ama, Türkler, daha çok egemenlikleri altındaki halklara olağanüstü parlak dönemler yaşatmışlardır.”

Gerçekten de, tarih bunun örnekleriyle doludur. Tabgaçlar döneminde Çin, Göktürkler ve Timurlular döneminde Orta Asya, İdil Bulgarları ve Altınordu Devleti’nde Karadeniz’in kuzeyi, Büyük Selçuklular ve Safeviler döneminde İran, parlak bir hayat yaşamışlardır. Memluk Türk Devleti Mısır’ı, Delhi Türk Sultanlığı ve Babür İmparatorluğu Kuzey Hindistan’ı geliştirmiştir. Anadolu Selçukluları döneminde Anadolu halkı, refah içerisinde olmuştur. Osmanlılar ise başta Balkanlar olmak üzere Ortadoğu ve Kafkaslar gibi karmaşık bölgeleri güzel ve huzurlu yaşatmışlardır.

Osmanlılar, Araplar üzerinde ciddi bir egemenlik kurmamışlardır. Aksine Surre Alayları gibi vasıtalarla beslemeye çalışmışlardır. Zaten Osmanlılar, Arapları dinin sahibi olarak görüyorlar ve onlara “kavmi necip” yani üstün kavim diyorlardı. Bu nedenle diğerlerinden daha çok hoşgörü gösteriyorlardı.

Diğer taraftan Rus vakayinamelerinde anlatılanlara göre, 1024 yılında Rus ülkesi Suzdal’de, şiddetli bir kıtlık ve açlık olur. İdil Bulgar Türkleri aç kalan Ruslara çok miktarda hububat götürürler. Bu dönemde Bulgarlar, tarımla uğraşmaktadırlar ve daha zengin olduklarından, sık sık Rusların saldırılarına maruz kalmaktadırlar. Türkler yardımı böyle ters bir ortamda yaparlar.

Türklerin egemen oldukları bölgelerde yaşayan halkların, bugün geçmişlerinde yaptığımız diye övündükleri eserlerin arasında, Türklerin yaptıkları önemli bir yer tutar.

Yine Roux’nun diğer bir gözlemi şöyledir (s.27): “Halkın, hükümdarın dinini benimsemesini isteyen Avrupa’nın tersine, Türkler ‘evrensellik’i kabul ettirmeye çalıştılar. Barış içinde bir arada yaşamanın kesinlikle mümkün olduğunu söylediler. Bu onların (Türklerin) uygarlığa en büyük katkılarından biri olmuştur.”

Prof. Ahmed Djevad’ın (s.61), De Amicis’in “Constantinopole” adlı eserinden aktardığı ve diğer birçok Batılı yazarın da anlattığı şekilde Türkler, hoşgörülü ve evrensel davranıyorlardı. “Eğer Türkler egemenlikleri altına aldıkları milletlere, Hıristiyanların yaptığı gibi zorla İslamiyet’i kabul ettirmiş olsalardı ki, buna kimsenin itirazı olamazdı. Bugün ne Ermeni meselesi, ne Girit meselesi ve muhtemelen ne de Şark (doğu) meselesi olurdu. Oysa Türkler bunu yapmadılar.”

Aynı yazar devamla şöyle diyor. “Hıristiyanlar tarafından her yerden kovulan Yahudilerin melce bulabildiği tek ülke de barbar(!) Türkiye olmuştur. İnançları yüzünden yurtlarından kovulanların hep Osmanlı İmparatorluğu’nda melce bulabildiklerini görüyoruz.”  Bu konuda uzunca örnekler veren yazar görüşlerini şöyle sürdürür: “Böylece, Hıristiyan Avrupa’nın bizzat Hıristiyan kanı döktüğü ve inançları değişik olanlara vahşice zulümler yapmaktan zevk duyduğu bir devirde, Osmanlı İmparatorluğu’nun, engizisyonun bulunmadığı, yakmaların ve sihirbazlık ithamlarının var olmadığı tek ülke olduğu kesindir.”

Bu konuları Cemil Meriç şöyle yorumlamaktadır: “Osmanlı, İlay-i Kelimetullah için hayatını seve seve verir. Yani bağlandığı dava uğruna hayatını istihkar eder. Bu nedenle Osmanlı istismar için ülke fethetmez, imar için fetheder. Bu duygulara sahip Osmanlı, ülkesinin kapılarını bütün insanlara açmıştır. Osmanlı’da adalet bütün kurumların bel kemiğidir.”

Cemil Meriç, Osmanlı’nın, bağlandığı dava için hayatını severek verdiğini söylerken, Avrupalının ancak yakın ve elle tutulur çıkarlar uğruna fedakârlık yapabileceğini belirtir. “Avrupa kapitalizminin manivelası kârdır, Osmanlı’da ise kâr diye bir kavram yoktur” der. İşte dünyanın huzurunu bozan da, bu kâr hırsıdır.

Prof. Dr. A. Djevad’ın Rumen Popescu Ciocanel’in “Revue du Monde Musulman” dergisinin Aralık 1906 sayısından aktardıkları (s.79): “Fatih bir millet olan Türkler idareleri altındaki çeşitli milletleri Türkleştirmeye çalışmamış, onların din ve geleneklerine saygı göstermiştir. Romanya için, Rus veya Avusturya idaresi yerine Türk idaresi altında yaşamak bir şans olmuştur. Zira aksi takdirde bugün Rumen milleti diye bir millet olmayacaktı.”

Bu gerçekler, Osmanlı egemenliğinde yaşayan diğer bazı milletler için daha da geçerlidir. Anadolu’da yaşayan Ermeni, Rum ve Kürtler için, Türk idaresinde yaşamak bir şans olmuştur.

Tarih ders alınmadığı için tekerrür eder. Türklerin hoşgörüyü evrenselleştirerek dünya uygarlığına yaptıkları katkılara, bugünlerde bütün dünyanın ihtiyacı geçmişten daha fazladır.

Hoşgörünün evrenselleşebilmesi için önümüze çıkacak engellerin muhtevalarını net anladıktan sonra, taviz verilmeden ve hep birlikte engeller aşılmalıdır.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.