TÜRKLER VE TİCARET
(Not: Dünya Ekonomisi üzerine yazımızda güzel gelecek için, eski Türklerin ticari anlayışlarına dönmek gerektiğini yazmıştım. Konuya açıklık getirmek için “Tarihin Aydınlattığı Gelecek” kitabımdan aynen aktarıyorum.)
Ticaretin gerçek yapısı incelendiğinde, Türklerin özelliklerine yatkın olduğu görülür. Bilindiği gibi Türklerde ticari kazançta esas olan “itibar”dı. Avrupalılarda ise “kâr”dı. Günümüzde marka olmuş bazı Batı firmaları eski Türk anlayışına dönerek “itibar”ı ön plana çıkardılar. Demek ki, Türklerin ticari anlayışları gerçek ticarete uygundur. Bunu daha iyi anlamak için, ticaretin kurallarını ve niteliklerini incelemek yeterlidir.
Ticaretin yazılmamış kuralı “GÜVEN”dir.
Türklerin iki bin yıllık serüvenini anlatan gezginler, tarihçiler onların en önemli özellikleri olarak, verdikleri sözde durmalarından bahsederler. Türklerde verilen sözden dönülmez. Andını tutmamak en büyük kötülüktür. Rüşvet, iltimas (kayırma) gibi kötülüklerin en üst düzeye çıktığı, normal olaylardan görüldüğü dönemlerde bile, sözünde durmamak en büyük onur kırıcı kötülük olarak değerlendirilir. Sözünde durmayan insanlar; anne-baba, işçi-işveren, rüşvet alan veya almayan memur, yolsuzluk yapan ya da yapmayan siyasetçi, sivil yönetime karışan yahut da karışmayan asker vb. kim olursa olsunlar, verdikleri sözlerini yerine getirmezlerse, diğer özellikleri geri planda kalır. Onursuz, kötü insan olmakla suçlanırlar. Demek ki ticaretin bu “olmazsa olmaz” kuralı Türklerin yapısına uymaktadır.
Ticaret, sürekli mücadele (savaş) demektir. Yılgınlık, bıkkınlık, moralsizlik gibi durum ve tavırların bir süre sonra sarsmayacağı işadamı zor bulunur. Türklerin diğer bir önemli özellikleri de, yine tarihçilere göre, savaşçılıklarıdır. O halde ticaretin bu özelliği de Türklerin savaşçılıklarıyla bağdaşmaktadır.
Ticaret insanını kısaca tarif etmek gerekirse, “problem çözen insan demektir” denilebilir. Yine tarihçilerin belirttiğine göre, Türklerin kurdukları devletler birer halklar karışımı idi. Türkler, yöneticilik yaptıkları en buhranlı bölgelerde bile, halklar arasındaki problemleri çözerek, onları huzur içerisinde yaşatmayı başardılar. Bazı Batılı tarihçiler bu durumu, “Türklerin insanlığa kazandırdıkları en büyük uygarlıktır.” diye bahsederler. Osmanlı Türkleri bunu, güçten düştüğü zamanlarda bile başarmıştır. Günümüzde bile Batılılar; Orta-Doğu, Balkanlar ve Kafkasya’daki sorunlarda Türkiye’den yardım istemektedir. Demek ki problem çözmek, Türklere yabancı değildir.
Ticaret insanı, girişken ve gözü pek olmalıdır. Türkler dünyada en geniş alana yayılmış, o bölgelerin halklarıyla anlaşmış ve uzun süre hâkim olmuş belki de tek millettir. Bu kadar geniş alanlara yayılmak, Türklerin “gözüpek” olduklarına işarettir. Yeni gittikleri yerlerde halklarla anlaşmaları da, “girişken” olduklarını gösterir.