ZENGİNLERİN SORUMLULUĞU

ZENGİNLİK NEDİR

 

  ( Not: Bu yazı yine bu sitede 2013 yılında yayınladığım yazının aynısıdır. “Dünya Ekonomik Krizinin Sebepleri yazısıyla birlikte değerlendirilebilir.)

İslâmiyet zenginliğe karşı değildir. Ama helâl kazanmak şartıyla. Nitekim Hanefi Mezhebinin kurucusu İmamı Azam Ebu Hanefi zengin bir tüccar idi.

Kuran-ı Kerim’de alış-veriş helâl, faiz haram kılınmıştır. Ayrıca malları üst üste yığmayınız buyruğu vardır. Zekât vermek gücü yeten için farzdır. Bu ayetlerden anlaşılan zengin olurken insanlara faydalı olmak, iş imkânı sağlamak, yardım etmektir.

Bu açıdan bakılınca; her yol mübah (sakıncasız) diyerek zengin olanlar bile, yaptıkları ufak-tefek yardımlarla, insanlara iş imkânı vermekle övünürler. Böyle davranarak, haksız kazançlarının temizlenerek helâl hale geldiğine kendilerini inandırmaya çalışırlar.

Allah, “Bu dünya malını isteyene tastamam veririm, hiç eksiklik yapılmaz” diyor. Ama “onlar Benim huzuruma geldiklerinde, siz bütün hakkınızı dünyada kullandınız. Haydi girin Cehenneme” diyerek onları gideceği yeri işaret ediyor.

Aslında her yol mübah diyerek zengin olanlar, bu dünyada da Cehennemi yaşıyorlar. Fakat farkında değiller.

Kanunları kitabına uydurmaya çalışarak para kazananlar, gece-gündüz diken üzerinde huzursuz bir şekilde yaşıyorlar. İç dünyalarında fırtınalar kopuyor. Kimseyle paylaşamıyorlar. Varsa eşleri, çocukları dâhil kimseye güvenemiyorlar. Yani hiç dostları yok.

Kanunsuz bir şekilde, gizli faaliyetlerle zengin olanların durumu ise daha bir içler acısı. Bunlar sadece kazanç açısından değil, hayati tehlike bakımından en yakınlarındakilere bile güvenemiyorlar.

Daha önceki bir yazımızda belirtiğimiz gibi, bu zenginler içtikleri suyu, yedikleri yiyecekleri bile kendilerinden önce birkaç kişi (çünkü tek kişiye güvenilemez) üzerinden yiyip içtikten sonra, kalan artığı yine başkalarının yaladığı çatal-bıçak ile yiyorlar.

Korumalarına güvenemedikleri için her zaman koruma ordusuyla dolaşıyorlar. Yaşarken neredeyse güneş yüzü görmüyorlar. Kapalı alanlar arasında kapalı araçlarla dolaşıyorlar. Arabalarını, yatlarını, uçaklarını kendileri süremiyorlar. Emirleri kendilerinin verdiklerini zannederek övünüyorlar, ama gerçekte yaşantılarını maaşlarını verdikleri korumaları yönlendiriyor.

Vatandaşlarla birlikte olamıyorlar. Ağız tadıyla ne lokantada yemek yiyebiliyorlar, ne de tatil yapabiliyorlar. Denize girebilmek için bütün çevreyi kapatıyorlar. Koruma ordusunun arasında tek başlarına güya denize giriyorlar.

Çoğu aile sahibi olamıyor. Sıradan vatandaşın tattığı zevklerin neredeyse hiçbirini alamıyorlar.

Ama korumaları ve gizli ekiplerine para yetiştirebilmek için, başka bir iş düşünemeden aynı yöntemle boğuşuyorlar. Böylece girdikleri kısır çemberden kurtulamıyorlar.

Özet olarak aslında kendilerini güçlü ve her istediklerini yapan olarak hayal edip, başkalarını doyurmak için, dünya nimetlerinden çok az faydalanarak, doyurdukları insanların her an ihanet edecekleri korkusuyla sürekli diken üstünde ve güya yaşıyorlar.

Hâlbuki önlerinde hem zenginliklerini sürdürebilecekleri, hem de insanlara gerçek anlamda faydalı olarak ahireti kazanmaya çalışabilecekleri yollar var. Umulur ki akıl erdirirler.

Bu yazı Ekonomi kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.