HAYIRSEVER İNSAN

            HAYIRSEVER İNSAN – VEREN İNSAN

 

Önceki bir yazımızda belirttiğimiz gibi, Aristo, veren insanı, “muhteşem insan” olarak niteler. İslâmiyet’te de veren el, alan elden üstündür denilerek insanlar veren el olmaya yönlendirilmiştir.

Hayırsever insan, Osmanlı Türk Devleti’nin uzun süre ayakta kalmasında önemli rolü olan insan tipidir. Her hayırsever insan, veren insandır. Fakat her veren insan, hayırsever insan değildir. Aradaki en önemli fark, “verme” işleminin amacında yatar. “Veren insan” kimi zaman, kendi dünyevi menfaati için verir. Fakat hayırsever insan, karşılık beklemeden verir. Karşılığını sadece Yüce Yaradan’dan umar.

Fatır Suresi 29. ayet: “O, Allah’ın Kitabı’nı okur, ardınca gider olanlar ve namazı kılıp kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve açık infak etmekte bulunurlar, her halde öyle bir ticaret umarlar ki, hiç batmak ihtimali yoktur.”

30. ayet: “Çünkü Allah, mükâfatlarını kendilerine tamamen ödedikten başka, lütfundan onlara daha fazlasını verecektir. Çünkü O, hem çok bağışlayıcıdır, hem çok ikram edicidir.”

Ayetler gayet açıktır. Önce Allah’ın kitabını okumak gerekir. Bu kitap, hiç değişikliğe uğramamış ve Yüce Yaradan’ın korumasında olan Kur’an’dır. Sonra, Kitap’ta anlatılanlara uymaya çalışmak, yani ardınca gitmek gerekir.

Böyle davranan insan, “namazı kılıp kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve açık infak etmekte bulunurlar” sözündeki gibi, namazını kılarsa ki, Kur’an’da belirtildiği şekliyle dosdoğru kılarsa, rızkı kendisine verenin Allah olduğunu bilir. Bu sebeple kendiliğinden açık ve gizli olarak muhtaçlara yardım eder.

Hem kendiliğinden, hem de Kur’an’da kimlere ve nasıl verileceği bahsedilen şekliyle dağıtırsa, Yüce Yaradan’ın kendisini destekleyeceğini umar. Umduğuna ulaşırsa, hiç batmak ihtimali olmaz.

İşte bu insanlar, hayırsever insanlardır. Kendiliğinden ve “Allah rızası” için verir. Onlar 30. ayetin anlamını bilirler. Verdikçe de, ayetteki Yüce Yaradan’ın ikram ediciliğini, bizzat yaşarlar.

32. ayet: “Sonra Biz, o Kitab’ı kullarımızdan süzdüklerimize miras kıldık; onlardan da nefislerine zulmedenler var! Orta giden var, Allah’ın izniyle hayırda ileri geçenler var. İşte büyük lütuf odur.”

Ayetten anlaşılan, her dönem için Allah Kitabı’nı bazı insanlara miras kılıyor. Bu insanların bazıları “bir lokma bir hırka” anlayışıyla nefislerine zulmediyorlar ama Kur’an’ın manevi havasında yaşıyorlar. Bazıları orta yolu tutuyorlar. Fakat bazıları Allah’ın izniyle hayırda ileri gidiyorlar. İşte bu üç gurubun içerisinde, büyük lütufa mazhar olanlar, hayırda ileri gidenlerdir.

Sadece “veren insan” olanların bazıları, verdikçe servetinin azalacağını düşünür. Bu sebeple, kendi menfaatleri doğrultusunda vermek isterler. Kimi siyasetçi oy kaygısıyla, kimi yeraltı dünyasının adamı hizmetini iyi gördürmek ve ihanete uğramamak amacıyla, kimi iş adamı “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” mantığıyla, veren el olabilir. Allah bunlara izin vermediği için bunlar, durumları uygun olduğu halde hayırda ileri gidemezler.

Dünyanın güzel geleceği, hayırseverlerin sayılarının artmasıyla doğru orantılıdır. İnşallah bizler de, Yüce Yaradan’ın izin verdiği hayırsever insanlar arasına gireriz. Böylece, batma ihtimali olmayan bir ticaretimizin olmasını umabiliriz.

Allah’ım bizlerin, Senin Kitabı’nın ardınca gidebilmemiz ve hayırsever insan olabilmemiz için; bizlere yol göster, mücadele azmi ver, irade gücü ver, sabır ve sebat ver.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.