OLDUĞU GİBİ GÖRÜNME ÜZERİNE

OLDUĞU GİBİ GÖRÜNME ÜZERİNE

 

İnsanların olduklarından farklı göründükleri oranda takdir edildikleri tek yer, tiyatro veya film sahnesidir. Ancak, her rolün oyuncusu aynı takdiri toplamaz. Oynadığı rolün halk tarafından nasıl algılandığı önemlidir. Eğer filmlerde, hep kötü insanı canlandırıyorsa, sokakta karşılaştığı bazı insanlar tarafından sözlü veya fiili tacize maruz kalabilirler. Bilhassa, kahraman rolünü oynayan bir karaktere kötülük eden oyuncular veya vatana ihanet rolünü oynayanlar, fakir semtlerin sokaklarında dolaşırken çok dikkat etmelidir. Çünkü halk onun, göründüğü gibi olduğunu zanneder ve tepkisini gösterir.

Toplumlar, oldukları gibi görünen insanlara itibar ederler. Bu sebeple, hemen bütün insanlar, kendilerinin oldukları gibi göründüklerini iddia ederler. Peki, insanların büyük çoğunluğu böyle bir iddiada bulunduğuna göre, biz, o insanın göründüğü gibi olup olmadığını nasıl anlayacağız?

Bilhassa şehirleşmenin arttığı, küreselleşmenin yaygınlaştığı bir ortamda, “olduğu gibi görünmeyen” insanların sayıları, hızla artmaktadır. Küçük bir kasabada veya köyde, olduğundan farklı görünmeye çalışan insanları tespit etmek, kalabalık şehirlere göre daha kolaydır.

Günümüzde, olduğu gibi görünmediklerine en çok inanılan gurup, siyasetçilerdir. Hemen her ülkede aynı inanış geçerlidir. Ancak siyasetçilerin de, küçük yerleşim yerlerinde politika yapanlarının, göründükleri gibi olup olmadıklarını anlamak daha kolaydır. Ülke genelinde ve televizyonlar aracılığıyla siyaset yapanları anlamak ise, en zor olanıdır. Bilhassa, yöneticilerin seçimlerle değiştikleri ülkeler için bu zorluk daha fazladır. Çünkü amcam Fahri Küpçü’ nün deyimiyle, “oy korkusu” için söylenebilecek şey, “asrın korkusu” olduğudur. Oy korkusu olan her insan, hileli yollara başvurmaktan çekinmez.

Bilhassa halkının eğitim ve Ariflik seviyesi düşük olan ülkelerde, başarılı siyasetçi şöyle tarif edilmektedir: “Bir kişi, rakibi olan bir şahısla yan yana dururken, çevredekilere belli ettirmeden, yanındakinin ayağına basıyor, ama ondan önce ve acıyla, ‘ayağıma bastılar’ diye feryat ediyorsa, o şahıs iyi bir siyasetçi olmuş demektir.”

Böylesine hilekâr bir siyasetçinin, olduğu gibi görünüp görünmediğini halkın anlaması için uzun yıllar geçmesi ve o siyasetçiyi yakından takip etmesi gerekir. Bu nedenle biz bu yazımızda, politikacıları konumuzun dışında tutacağız.

Bir şahsın, olduğu gibi görünmediğini anlamak için, bazı kıstaslara dikkat etmemiz gerekir. Böylelerinin ortak özelliklerinden birisi, düşüncelerinin, maddi bakış açısının etkisinde kalmasıdır. Bir kişi, ister semavi dinlere mensup olsun, ister Hinduculuk veya Budizm’e inandığını söylesin, maddi güç elde etmenin peşine düşmüşse, ona şüpheyle bakmak lâzımdır. Maddi gücün peşine düşen birisini anlamak için, onun sözleriyle yaptıklarını karşılaştırmak yeterlidir. Hep fedakârlıktan bahsediyor ama yaşamının lüksünden hiç vazgeçmiyorsa, kesinlikle, göründüğü gibi olmayan birisidir.

Olduğu gibi görünmeyen bir kişiyi tespit etmenin bir başka yolu, onu yakın takip etmektir. Eğer bir şahıs, çevresindekilere hayattan şikâyet ediyorsa ve mutsuzsa o kişi göründüğü gibi olmayan birisidir. Yaşamı sırasında sürekli rol yapmak zorunda olan kişinin, mutlu olabilmesi çok zordur. Bu kişi, tiyatro oyuncusu gibi kabiliyetli bile olsa, dikkatli bir gözlemle mutsuzluğu anlaşılır. Gündüz, canını çok sıkan acı haberler alan bir oyuncu, akşamleyin komik veya mutlu bir insanı canlandırmak zorunda kalmışsa, o günkü oyununda yapmacık halleri daha çok olur. Eğer bir oyuncu, gündüz çok mutlu olacağı haberler almışsa, akşamleyin mutsuz veya şirret bir kişiyi canlandırmak zorundaysa bile, bunu çok daha kolay yapar. Mutsuzluk, onun rol gereği bile olsa olduğu gibi görünmesine engel olur. Bir oyuncunun bile, rol gereği, olduğu gibi görünebilmesi için onun mutlu olması gerekiyorsa, olduğu gibi görünmeyen bir insanın mutlu olması ihtimali çok düşüktür.

Peki, olduğu gibi görünmeyen bir insanın mutsuz olma ihtimali niçin daha çoktur? Akla gelebilecek cevaplardan birisi, olduğu gibi değil de, başka biri gibi görünmeye çalışmanın zor olduğu hususudur. Eğer, kendisinden başka bir karakteri oynamak kolay olsaydı, tiyatro ve sinema oyuncuları rollerine uzun süre çalışmak zorunda kalmazlardı. Hattâ rolünün hakkını verebilmek için, bir süre rolüyle ilgili ortamlarda yaşamaya uğraşmazlardı. Eğitim almış oyuncular için bile zor olan başkası gibi görünme çabası, sıradan insanlar için çok daha zordur.

Zorluklar, insanları gerer. Gerginlikler, kişiyi mutsuzluğa yönlendirir. Bir tiyatro oyuncusu bile, uzun çalışmalar sonunda sergilemeye başladığı oyunda bir hata yapacak olursa, seyirciler tarafından iyi karşılanmaz. Hataları birkaç kere tekrarlarsa, seyircilerin kızgınlığına muhatap olur. Ama hata yapmadan oyunu bitirirse, alkışlanır. Bir oyuncunun zorlandığı bu durum, sıradan insan için, çok daha korkulu olur. Çünkü insanlar, günlük yaşamlarında çoğu zaman tiyatro sahnesinde gibidirler. Dolayısıyla, her an hata yapabilirler. Her an hata yapma ihtimalinin, insanı mutsuz etmesi çok normaldir.

Olduğu gibi görünen bir insan, kendi yapısına uygun bir karakteri canlandıran oyuncu gibidir. Oyuncu, canlandırdığı bu rolünde, kendi gibi bir karakter olmuştur. Bu nedenle, kendisini sıkmaz, çünkü hata yapma ihtimali çok düşüktür. Dolayısıyla rahattır. Rahatlık insana huzur verir. Huzurlu insan, mutludur. Demek ki, olduğu gibi görünmek, insanı mutlu eder.

Olduğu gibi görünmeyen insanların bazıları, hata yapmadan dayanabilirler. Bilhassa siyasetçilerde böyleleri vardır. Böyle politikacıların hata yapmamaları için, konuşmaları, kendilerine sorulacak sorular ve verecekleri cevaplar önceden hazırlanır. Trompturlar aracılığıyla okuduklarından çok az hata yaparlar. Bazen hata yaparlarsa da, taraftarları onları affederler. Ama dıştan hatasız görünen bu siyasetçilerin iç dünyalarını görebilseydik, ne kadar huzursuz ve gergin olduklarını anlayabilirdik.

Hz. Mevlana Celaleddin’in tavsiyelerinden birisi şöyledir:

“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol”

Göründüğü gibi olmak, insanın daha rahat davranmasını sağlar. Fakat bu şekilde davrananların birçoğu mutlu olamaz. Dolayısıyla, mutlu olmayı sağlama almak için, göründüğümüz gibi olmaya çalışmak değil, olduğumuz gibi görünmeye çabalamak gerekir.

İyilik düşünen, şefkatli ve merhametli insanlar, oldukları gibi görünürlerse mutlulukları artar. Kötülük düşünen, menfaatinin peşinde koşan insanlar, oldukları gibi görünürlerse, kazançları uzun ömürlü olmadığı gibi, “su testisi suyolunda kırılır” atasözündeki gibi, bir gün her şeylerini kaybedebilirler. Dolayısıyla onlar; iyi, şefkatli ve merhametli gibi görünmeye çalışırlar. Ama sadece iyi görünmeyi hedeflediklerinden, yani iyiliği içselleştirmediklerinden, mutlaka bir yerlerde, hata yaparlar ve gerçek kimlikleriyle davranırlar. Böyle bir hata yaptıklarında da, geçmişte oynadıkları bütün oyun bitebilir.

Hâlbuki menfaatinin peşinde koşarken kötülük düşünen insanlar, dışarıya karşı görünmeye çalıştıkları gibi iyilik düşünen insan olmaya gerçekten çabalasalar, sonuç farklı olabilir. Zaman içerisinde içlerindeki iyilik duygusu baskın hale gelir. Böylece, hem bu dünyada huzur bulabilirler, hem de ahiret hayatlarında huzur bulma ihtimallerini artırırlar. Dolayısıyla, görünmeye çalıştıkları gibi iyilik dolu olurlarsa, mutluluğu yakalayabilirler.

İyilik dolu olan insanların içerisinden hiç kimsenin, kötülük dolu olarak görünmeye çalışmayacağı aşikârdır. Bu sebeple bunlarla ilgili irdeleme yapmaya gerek yoktur.

Allah’ım hatalarını anlayarak, görünmeye çalıştıkları gibi iyi insan olmaya gayret edenleri, lütfunla, doğru yola ilet.

Allah’ım, hatalarından dönerek salih amel işleyenlere, lütfunla, merhamet eyle.

Senin her şeye gücün yeter.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.