GELECEĞİMİZDE SÖZ SAHİBİ OLMAK İSTEYENLERE

GELECEĞİMİZDE SÖZ SAHİBİ OLMAK İSTEYENLERE

 

Bu sitede yayınladığımız “Önce Kendimizi Sorgulama” ve “Rauf Denktaş’ın Gençlere Tavsiyeleri” isimli makalelerimizde, yazımızın başlığıyla alâkalı bazı fikirlerimizi okuyucularımızla paylaşmıştık. Bu yazımızda, konuyu biraz daha farklı açılardan irdelemeye çalışacağız.

Geleceğimizde söz sahibi olmak isteyen gençler, konulara çözüm odaklı yaklaşmayı alışkanlık haline getirmeye çalışmalıdırlar.

Her insanın yaşamında sıkıntılı anlar vardır. Sıkıntısız bir hayat düşünülemez. Günlük geçimiyle meşgul olan insanların bazıları, sıkıntıları hep fakirlerin çektiğini düşünür. Eğer yakından inceleme fırsatı bulsalardı, zenginlerin ve üst makamlardakilerin sıkıntılarının, kendilerinin çektiğinden daha fazla olduğunu görürlerdi. Zenginlerin durumları, tıpkı “büyük dağın kar’ı, büyük olur” özdeyişindeki gibidir. İnsanlar daha çok şeye sahip oldukça, elindekileri kaybetme korkusunu yaşarlar. Ayrıca, sahip oldukları varlıklarını artırabilmek için sürekli mücadele etmek zorunda kalırlar.

Sahip olduklarını muhafaza edebilmek ve artırabilmek için, karşılaştıkları sorunları çözmek zorundadırlar. Çözülemeyen her sorun, sonunda ve mutlaka kendilerine kayıp olarak geri döner. Bu sebeple, konulara çözüm odaklı yaklaşmayı öğrenmeleri gerekir. Bu yaklaşım ne kadar erken yaşta başlarsa, insanın yapısında o kadar etkili olur ve kararlarına otomatik olarak yansımaya başlar.

Konulara çözüm ararken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, üretilen fikirlerin adalet temeline dayanmasıdır. Adalet esası, yaşamımızın her alanından geçerlidir. Bu sebeple, ister iş hayatımızda, ister sosyal yaşantımızda, isterse evliliğimizde olsun, çözümlerimiz mutlaka adalet temeli üzerine olmalıdır. Taraflardan sadece birinin menfaatine yönelik çözümler, çözüm değil, menfaatçiliktir. Hinlik düşünülerek üretilecek fikirler, meseleleri çözmek yerine daha büyük sorunların oluşmasına vesile olur. İnsanlar, her zaman menfaatlerinin peşinde koşmazlar. Bazen duyguları tarafından yönlendirilirler. Karşısındakine kızdığı için onun zararına olacak bir çözümü, sanki onun faydasına imiş gibi sunabilir. Veya başkalarına olan kızgınlığından dolayı, karşısındakini seviyormuş gibi davranması mümkündür. Duyguların yönlendirdiği çözüm fikirlerinin adaletli olmaları ihtimali zayıftır.

Gençlerin dikkat etmelerinde fayda olan bir başka husus, başlarına gelen olayları değerlendirirken, konunun hem iyi hem de kötü sonuçlarını düşünmeye çalışmalarıdır. Ancak, kötü sonuçlarını hayal ettiğinizde bile, “vardır bunda da bir hayır” diyerek sabırlı ve sakin düşmeye çalışın. Bu konuyla ilgili fikrinizi çevrenize anlatırken kötü yönünü değil, daima iyi yönünü bahsedin. Böylece hem kendinizi muhtemel kötü sonuçların etkisinden kurtarmış olursunuz, hem de çevrenizi mümkün olduğunca güzel düşünmeye yöneltmiş olursunuz. Fakat burada hassas bir durum vardır. Olayların kötü yönleri, çevremizdekileri ve başkalarını da kötü etkileyecek özellikte ise, konuyu hada bir titizlikle irdelememizde fayda vardır.

Bizim bu tavsiyemizi uygulamak zordur. Birçok zaman ben kendim de uygulayamamışımdır. Ama eğer uygulamaya gayret etmezsek, düşüncelerimiz bizleri esir alırlar. Belki de bu sebeple atalarımız “iyi düşünürsen iyilikleri yaşarsın, kötü düşünürsen kötülükler yakanı bırakmaz” demişlerdir. Yaşadığımız bir olayın kötü sonuçlarını düşünmeye başladığımızda, kendimizi, tersliklerin üst üste geldiğinden yakınırken bulduğumuzu unutmayalım.

Gençlerin zorlanacakları konulardan birisi de, risk hususudur.

Bilindiği gibi her insan hayatının her döneminde, önüne çıkan farklı seçenekler arasında seçim yapmak zorunda kalır. Ancak, hangisini seçerse seçsin, hepsinin hem olumlu hem de olumsuz yönleri vardır. Hiçbir seçenek, yüzde yüz faydalı veya yüzde yüz zararlı değildir. Zaten böyle olsa ona yol ayrımı denilmez ve seçim yapmak durumuna düşülmez. Bir belediye otobüsüne bindiğimizde, eğer koltukların çoğu boş ise, kısa bir yolculuk için yapacağımız koltuk seçimimizde, sonradan hatalı olduğumuzu düşünmemiz ihtimali kuvvetlidir.

Bu nedenle karşılaştığımız yol ayrımlarında girdiğimiz her yolun bize kazandırdıkları olacağı gibi, kaybettirdikleri de olacaktır. Yani her seçeneğin bir riski vardır. Bazen, kazanç ve kayıplar birbirine yakındır. Böyle durumlarda çoğu insan seçim yapmak istemez. Hareket etmeden kararsız bekler. Beklemelerinin sebebi, olayın iyi yönünün daha belirginleşmesini görmektir. Dolayısıyla olayların fayda ve zararları netleşmedikçe hareketsiz kalırlar.

Hâlbuki atalarımız “hareketsizlik, yani kararsızlık, en kötü karardan daha kötüdür” demişlerdir. Demek ki, karasız kalmamak, mutlaka hareket etmek gerekir. Ama sırf hareket etmiş olalım diyerek, hiç hesapsızca seçim yapmamak gerekir. Cahil cesareti, çoğu zaman olumlu sonuç vermez. Ters neticeler doğurur ve insanın başarısız olmasına sebep olur.

Dolayısıyla karar vermekten çekinip hareketsiz kalmamalıyız. Fakat hesapsız bir şekilde de hareket etmemeliyiz.

Risk aldığımız şartları irdelerken, onları iki gurupta değerlendirebiliriz. Birincisi, sonuçları sadece kendimizi ilgilendiren konulardır. Bu durumda dikkat edilecek olan husus, sonucun bizim tamamen batışımıza sebep olmamasıdır. Batışımız sözünü sadece maddi anlamda almamak gerekir. Yapacağımız seçim, bizi ateşe yani cehenneme götürecek yapıda olmamalıdır.

Dolaysıyla, biraz daha mantıklı bir şekilde risk alarak, zarar görsek bile sahneden çekilmemize veya ateşe gitmemize neden olmamalıdır. İkincisi, toplumu ve insanlığı yakından ilgilendiren hususlardır. Bu durumda daha mantıklı davranmak, içi boş kararlar almamak gerekir. Ancak bazen, riski görmek gerekebilir. Böyle durumlarda, haktan ve adaletten şaşmamalıyız. Yüce Yaradan’ın yardımını alacak nitelikte kararlar almaya çalışıp harekete geçmeliyiz. Çünkü kararlarımızın sonucu sadece bizi değil, insanlığı ilgilendirdiği için, kendimizi feda etme riskini almamız, bizim kendimizle gurur duymamıza ve ölümsüzleşmemize vesile olabilir. Bu nedenle, gerektiğinde kendimizi insanlık için feda etmekten çekinmezsek, hem hayatımız anlamlanmış olur, hem de Yüce Yaradan’ın huzuruna yüz akıyla gitmiş oluruz.

Geleceğimizde söz sahibi olmak isteyen gençlerin, dikkat etmeleri gereken bir husus daha var. Bir insanın başarısı, zor işlere katlanabilmesiyle doğru orantılıdır. Katlanılan her zorlu işin sonunda başarı olmayabilir. Ama ısrarlı bir şekilde mücadele verilirse, başarı ihtimali artar.

Unutmayalım ki, zorluğa katlanmaktan çekinerek hep kolay işleri seçersek; bu kolaycılığımız; şahsımızı da, şirketleri de, devletleri de ve sonunda dünyayı da felâketlere doğru sürükleyebilir. İster iş hayatımızda, ister sosyal yaşantımızda, isterse evliliğimizde, zor işlere katlanmayı başarmaya çalışmalıyız. Çünkü hiçbir insan, hayatını sadece kendi başına yaşamıyor. Toplum içerisinde yaşadığımız için, her kararımız başkalarını da ilgilendirmektedir. Başkalarının zarar görmelerini azaltmak için, kendimizden fedakârlık yapmamız gerekebilir. Her fedakârlık, zorluk demektir.

Bir işi başarmak zordur, ama başarıyı muhafaza etmekten daha kolaydır. Başarımızı sürdürebilmemiz, onu elde ederken sıkıntı çekip çekmediğimizle doğru orantılıdır. Herkes, başarı için zorluklara katlanılması gerektiği gerçeğini bilir. Ama bir insanın kendisini zora sokacak kararlar alabilmesi kolay değildir. Zor kararlar alabilmesi için, öncelikle kendisini ikna etmesi gerekir. Bunun için de, kendisine bazı anlamlı hedefler oluşturması iyi bir yöntemdir. Bir şeyin, anlamlı bir amaç olabilmesi, aldığı kararının sonucunun sadece kendisine değil, çevresine ve daha da önemlisi, insanlığa faydalı olması ile doğru orantılıdır. Böyle bir anlamlı hedefe matuf kararlar aldıktan sonra başarılı olmak, o insanın, kendisiyle gurur duymasına vesile olacaktır.

Bilimsel ve teknolojik buluşların çoğuna baktığımızda, insanlığa ciddi anlamda faydası olmuş çalışmaları yapanların çok büyük çoğunluğunun, acılar içerisinde mücadele ettiklerini görürüz. Ancak, acı çeken ve zorluklara katlanan her insanın başarılı olacağını söyleyemeyiz. Ama kendisi için belirlediği anlamlı hedefinden gözünü ayırmadan, zorluklarla yaptığı mücadeleye süreklilik kazandırdıkça, başarılı olma ihtimali artar. Dolayısıyla, zorluklar ve çekilen sıkıntılar, insanı yolundan çevirmemelidir.

Zorluklara göğüs germek güç iken, bu mücadeleyi sürekli olarak yapmak çok daha fazla zordur. Bu zorluğu aşmak istiyorsak, zorlukları aşılması mümkün olmayacak birer engel gibi görmemeliyiz. Engelleri aşmak için, yaşamımız sırasında mutluluk duymayı öğrenebilmeliyiz. Bunun için de önce, küçük şeylerden mutlu olmaya gayret etmeliyiz. Küçük şeylerden mutlu olmaya başladıkça, mücadele enerjimiz de artacaktır.

Diğer yandan, her sıkıntıya düştüğümüz ve pes etme noktasına doğru gittiğimizde, kendimize belirlediğimiz ve hayatımızı anlamlandıracak olan hedefimizi hatırlayarak, ondan gözümüzü ayırmamalıyız. Mücadelemizi anlamlandırdıkça, iç huzuru yakalarız. İç huzuruna ulaştıkça, sıkıntılar bizi daha az etkiler. Böylece sıkıntıların bizi mutsuz etme ihtimalini azaltmış oluruz.

Geleceğimizde söz sahibi olmak isteyen gençler, düşündüklerinin içerisinden uygun gördüklerini uygulamaya koymaktan çekinmemelidir. Belki yapacağı uygulamada başarılı olamayacaktır. Bir fikrin başarılı olup olmayacağı, uygulamaya geçilmeden anlaşılamaz. Diğer taraftan, uygulanmamış hiçbir düşüncenin başarılı olma şansının olmadığını da unutmamak gerekir. Aklımıza gelen bir fikrin, olumlu ve olumsuz yönlerinin neler olduğunu, önceden düşünebiliriz. Ancak bir fikrin eksiklerini görmek ve tamamlamak, sadece düşünmekle mümkün olmaz. Sadece, uygulamanın sonunda anlaşılabilir. Bu konuda bizden öncekilerin tecrübelerinden yararlanmaya çalışırsak, ileride karşılaşacağımız hataları azaltırız. Fakat insan olarak yapımız, başkalarının tecrübelerinden yararlanmaya daha az meyillidir.

Yaptığımız uygulamalarda başarılı olamazsak, moralimizi bozmamalı ve vazgeçmemeliyiz. Ancak, körü körüne de devam etmemeliyiz. Başarısız olmamızın sebeplerini irdeleyerek yeniden çalışmalarımıza başladıkça, başarmaya daha çok yaklaşırız. Ama aldığımız sonuçları ve bunların sebeplerini incelemeden, sırf sebat göstermiş olmak için aynı şeyleri yaparak denemelerimize devam etmek anlamsızdır. Einstein’ın tanımıyla, “aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar beklemek” deliliktir.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.