İTİBARİ PARAYA GEÇİŞ SERÜVENİ

İTİBARİ PARAYA GEÇİŞ SERÜVENİ

 

Bu makalede, genel anlamda, ekonomik buhranlara çözüm arayan ve “İslâmi Finans” kitabını yazan Tarık El Rıfai’nin anlatımlarından anladığımı, bazen kendi yorumlarımla aktaracağım.

Bilindiği gibi, banknot denilen kâğıt para kullanımına geçilmeden önce ülkeler, altın, gümüş ve bakır sikkeler şeklinde metal paralar kullanıyordu. Bu nedenle, devletlerarasındaki ticarette para biriminde anlaşmak zor olmuyordu. Enflasyon dediğimiz olayın genel anlamda iki tetikleyicisi vardı. Biri, savaşlar idi. Savaşlarda getirisinden çok para harcanmışsa, hükümetler mecburen ayarı düşürülmüş sikkeler basıyordu. İkinci sebep, bir ülkede yeni altın, gümüş, bakır yataklarının bulunarak işletilmesi idi. Bu defa da dolaşımdaki para bollaştığından enflasyon artıyordu.

1600 lü yılların başlarında seksen yıl savaşlarının etkisiyle Hollanda’nın düşüşe geçmişti. Eş zamanlı olarak bir deniz ülkesi olan İngiltere yükselişe geçmeye başladı. Bu sebeple Avrupalı tüccarlar, altınlarını güvenilir yer olarak İngiltere kraliyet depolarına vermeye başladılar. Fakat iç savaş çatışmaları başlayınca İngiltere ekonomisi de sıkıntıya girmeye başladı. 1640 yılında Kral I. Charles, Avrupalı tüccarların emanet ettikleri altınlara el koydu. Bunları zaman içerisinde ödeyeceğini duyurdu.

Tüccarlar altınlarını yani paralarını emanet edecekleri emniyetli yeni yerler aradılar. Sarraflara teslim etmeye başladılar. Emanet ettikleri altınların karşılığında makbuz ve senetler aldılar. Emre muharrer olarak verilen bu senetler, günümüzdeki çek gibi, ciro edilerek, elden ele dolaşmaya başladı. Bu durum senetlerin dolaşımında bankalara ihtiyaç oluşturdu. Bu senetler bankalarda kâğıt para yerine geçmeye başladı. Bankalar çoğaldıkça, her banka her banka kendi bastırdığı kâğıt para yani banknot çıkardı. Piyasa her bankanın farklı olan banknotlarıyla doldu. Ancak bunlar altın veya gümüş karşılığında veriliyordu. Yani, banknotlar, temsili para anlamındaydı.

Bu uygulamadan faydalanan ilk ülke İngiltere oldu. 1694 yılında Merkez Bankası kurarak, banknot basma hakkını tekelleştirdi. ABD ise, 1913’e kadar binlerce bankanın farklı banknotu ile ticaretini sürdürdü. O yıl Federal Rezerv Sistemini kurarak, yetkiyi tek elde topladı. Hükümetler yetkiyi kendi ellerine topladıkça, banknotlar, altın veya gümüş karşılığı olmamaya başladı. Banknotlar, hükümetlerin itibarlarına göre şekillendi. Hükümetler, masraflarını karşılayabilmek için banknot bastıkça, bu paralar, temsili para olmaktan çıkarak, itibari para konumuna dönmeye başladı.

Aslında bu geçişin başlamasının önemli bir sebebi, Napolyon Savaşlarıdır. İngiltere dâhil bütün Avrupa’yı etkileyen bu savaşlar sırasında hükümetler, altın ve gümüş sıkıntısı çektiler. Bu sıkıntılar, banknot sistemine olan güveni sarsmaya başladı. Bunun üzerine ilk tedbir alan ülke, yine İngiltere oldu.

İngilizler, 1821 yılında pound ile altın arasında bir standart oluşturdular. Bir ons altına 4,24 pound değer biçtiler. Sistemi güvenli hale getirmek için atılan bu adım, ilk itibari değerlendirmeyi başlatmış oldular. İnsanlar, ellerindeki poundları getirdiklerinde, her 4,24 pound karşılığında İngiltere Merkez Bankasından bir ons altın alabilecekti. Kararın alındığı bu dönem 1815 Büyük Avrupa Barışının yapıldığı yıllardan sonra olduğundan, Avrupa, genel olarak zenginleşmeye başlamıştı. Bilhassa İngilizler, “denizde balina” haline gelmişler, karada ise rakipleri olacak “fil”, Napolyon sayesinde, kalmamıştı. Dolayısıyla İngilizlere güvenildi. İtibari sistem çalışmaya başladı. Bu güven, dünya ticaretini artırdı. Dünya ticareti hızla arttıkça, bu yeni sisteme katılan ülke sayısı da arttı. Sisteme giren ülke sayısı arttıkça, dünya ticareti daha hızlı arttı. Dünya küreselleşmeye başladı.

Taa ki, Almanlar, bu küreselleşmeye itiraz edene kadar. 1879 yılında Alman Şansölye Bismarck, ithalata gümrük vergileri koydu. Onları, Fransa ve ABD izledi. Fakat dünya ticaretinde ciddi bir daralma görülmedi. Muhtemelen gümrüklerdeki rüşvetleri artırdı. Ayrıca ülkeler arasında başlayan çok büyük sayıdaki göçmen geçişleri, ticaretin gerilemesini azalttı.

Ancak, I. Dünya Savaşı, bütün düzenin bozulmasına sebep oldu. Savaşlar, hükümetlerin altın ticaretine kısıtlama getirmesine sebep oldu. Ayrıca, yenilen ülkelerdeki yüksek enflasyonlar, itibari paranın değerinin düşmesine vesile oldu. ABD, ülkeleri altın standardına dönmeye ikna etmeye çalıştı. Ama yeterli sonuç alamadı. Aksine savaş sonrası durgun ortamda korumacı ticari politika uygulayan ülke sayısı arttı.

1929 ekonomik buhranı, korumacı politikaları tetikledi. 1930 da ABD, binlerce mala ithalat vergisi uygulama kararı aldı. Diğer ülkeler de buna karşılık verdiler. Bu durum dünya ticaretini çok olumsuz etkiledi. Böylece ekonomik buhran devam etmiş oldu. Buhranın etkisi ve korumacı tedbirler, milliyetçi anlayışları tetikledi. Bilhassa, I. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’ya ödettirilen savaş tazminatının çok yüksek olması, Almanların milliyetçilik duygularını ateşledi. (Aslında, tazminatlar için ABD bankalarından borç aldılar.  Sonra bu borçları, II. Dünya Savaşından sonra ödediler.)

1931 yılında Almanlar, altın standardını bıraktıklarını açıkladılar. Almanları İngiltere, Japonya, Kanada, Avusturya gibi ülkeler takip etti. 1934’te ABD, FED’deki altınları hazineye devraldı. Bu arada ABD dolarının altına karşılık olan değerini düşürdü. Ülkelerin borç alma ihtiyacı ve doların değerindeki düşüş, faizleri bütün dünyada artırdı. Almanların tazminatları ödemek için, ABD bankalarından yüksek faizle borç alması, Hitler’in elini güçlendirdi ve II. Dünya Savaşının çıkmasına sebep oldu.

Bütün dünya için büyük bir yıkıma sebep olan savaşın sonlarında 1944 yılında, Birleşmiş Milletlerin müstakbel delegeleri, ABD’deki Bretton Woods otelinde para ve finans konferansı için toplandı. Burada altın karşılığının ABD doları üzerinden olması kabul edildi. Bir ons altın, 35 dolar olarak belirlendi. Ülkelere sadece %1 değer değişikliği hakkı verildi.

Böylece bu antlaşmaya katılan ülkeler, dövizlerini ABD doları üzerinden sabitlediler. Dolayısıyla her ülkenin Merkez Bankaları, kendi paralarıyla döviz alıp satabilmeye başladılar. Bu uygulama sonucunda, dünyanın rezerv para birimi, altın yerine ABD doları oldu.

Ülkeler, altın rezervi bulundurmak yerine, dolar bulundurur oldular. Eğer bir ülke, altın almak isterse, teorik olarak, elindeki dolar ile FED’den altın alabilecekti. Tıpkı, 1821 de İngiltere Merkez Bankasının yaptığı gibi oldu. O dönemde de teorik olarak insanlar poundlarını götürüp Merkez Bankasından altın alabileceklerdi. Ancak Bretton Woods’ta yapılan anlaşmanın farkı, daha başlangıçta uluslararası nitelikte olmasıdır. Bu nedenle ABD dolarının bu konumuna, temsili para demek daha doğrudur.

Ancak iyi niyetli düşüncelerle paranın istikrarsızlığını azaltacak, altına bağlılığın zorluklarını yenecek ve dalgalanmaları azaltacak diyerek kurulan sistem, uzun süre dayanamadı. Hem ABD, hem de diğer ülkeler sıkıntı yaşamaya başladılar. Sistemin başarılı olması için, ABD’nin dolar açığı vermesi gerekiyordu. Açık verilmesi ise, ABD’nin ekonomi politikasını ters yönde etkiliyordu. Sonunda, altının değeri artmaya başladı. Ama bu artış, resmiyete yansıyamadı. Sarraflarda geçerli oldu. Sarraflara bir ons altın götüren 35 dolardan daha fazla almaya başladı.

1968 ABD-Vietnam Savaşı, temsili para anlayışının çökmesine sebep oldu. ABD, savaş masraflarını ve dünya üzerindeki diğer jandarmalık harcamalarını karşılayabilmek için, dolar basmaya başladı. Dünya piyasalarında dolar bollaştı. Bu durum üzerine vurguncular devreye girdiler.

1971 de ABD, doların altına dönüştürülebilirliğini askıya aldı. Doların değeri düşmeye devam etti. Gelişmiş on ülke, dolardaki düşüşü engellemek için bir ons altının değerini 38 dolar olarak kabul etti. Ama düşüş durmadı. 1973 de, AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) ve Japonya, paralarını serbest dalgalanmaya bırakma kararı aldılar. Kısa süre içerisinde diğer sanayileşmiş ülkeler de aynı kararı aldılar.

Böylece kesin olarak itibari para sistemi başlamış oldu.

Bu sistem, tamamen hükümetlere güven üzerine yürümektedir. Hükümetlerin para üzerindeki yetkileri artmıştır. Hükümetler, hiçbir altın standardına bağlı kalmadan, para arzını istedikleri gibi daraltabilirler veya genişletebilirler.

Bu yeni anlayış, hemen her hükümetin işine gelmektedir. Bu sebeple değiştirmek istemezler. Çünkü acı reçetelere başvurarak halktan tepki almak yerine, para basarak halkı memnun edebilirler. Para basarak, istediklerine borç verebilirler ve böylece etkileri altına alabilirler.

Bu sistemin değişmesine sebep olabilecek tek şey, şimdilik, ekonomide sarsıcı boyutta oluşacak ve bütün dünyayı etkileyecek bir buhrandır. Ama günümüzdeki siyasetçi anlayışı devam ederse, dünya çapında oluşacak bir ekonomik buhranın sorumluluğunu kimse yüklenmeyebilir. Her ülkenin siyasetçisi, “bir bizde değil, bütün dünyada aynı durum var, bizim suçumuz yok, hattâ biz daha az hasarlıyız, dolayısıyla biz başarılıyız” diyebilir. Dolayısıyla 2008 ekonomik buhranından sonra tedbir alınmadığı gibi, yine gerekli önlemler alınmayabilir.

Umulur ki, bütün insanlık zarar görmeden ortak çözüm aranılır.

Bu yazı Ekonomi kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.