DÜNYAMIZIN GELECEĞİ İÇİN SORUMLULUK ÜSTLENMEK
Dünyamızın küreselleşmesinin çok önemli bir sonucu daha ortaya çıktı. Görüldü ki, insanların yaşadıkları sorunların pek azı bölgesel niteliktedir. Çözüm bekleyen meselelerin önemli bir kısmı, küresel ölçektedir.
Yüce Yaradan’ın insanlara verdiği özellikler, tarih boyunca değişmemiştir. İnsanın bedensel ve zekâ yapısı, sahip olduğu nefis gibi özellikler dünyanın her yerinde aynıdır. Maddeten kalkınmış bir ülkenin insanı ile fakir bir ülkenin insanı benzer yapıya sahiptir.
Dünyanın herhangi bir bölgesinde yaşayan maddeten orta halliler, mantıklarıyla hareket etmeye meyillidirler. Yine her bölgedeki zenginler, duygusaldırlar. Yani menfaatleri doğrultusunda hareket etmeye meyillidirler. Aynı şekilde, fakirler de duygusaldırlar. Onlar da menfaatleri doğrultusunda davranmaya meyillidirler.
Elbette nefsi ile yaptığı mücadelede başarılı olan, dolayısıyla menfaatini değil, Allah’ın rızasını ve toplumun menfaatini düşünen zenginler ve fakirler de vardır. Benzer şekilde menfaati peşinde koşan orta halliler de mevcuttur. Fakat bunlar bizim genelleme yapmamıza engel olacak oranda değildir. Bu genelleme, dünyanın bilinen tarihi olan M.Ö.500üncü yıldan günümüze değişmemiştir.
Dolayısıyla dünyanın her bölgesindeki sorunun temeli aynıdır. Fakir ülkelerdeki yalancılık, sahtekârlık, insanları baskı altına alma anlayışı hangi temellere dayanıyorsa, zengin ülkelerdeki gasp, hırsızlık, uyuşturucu kullanımı, aile parçalanması, fuhuş gibi anlayışlar da benzer temellere dayanmaktadır.
Demek ki, dünyamızın güzel geleceği için, ortak çözümler üretmek zorundayız. Bulduğumuz çözümleri dünya insanlığı olarak hep birlikte uygulamaya koymalıyız. Geçmişte bu imkân çok azdı. Ama günümüzdeki küreselleşme, bize ortak hareket etme fırsatını sunuyor.
Küreselleşmenin olmadığı 200 küsur yıl önce, Tom Paine’nin söylediklerini gerçekleştirmeye, bugün bizler çok daha yakınız. Paine diyor ki: “Dünyayı yeniden oluşturacak bir güce sahibiz. Peki, ne bekliyoruz?”
Nefsine karşı yaptığı mücadelede başarılı olan her insan, dünyanın geleceğini güzelleştirmekle yükümlüdür. Bu yapıdaki her insan, aynı zamanda dünyanın yeniden oluşturulması için mücadele edebilecek güce sahiptir. Yeter ki kendisi gibi olanlarla birlikte hareket edebilsin. Yüce Yaradan Hac Suresi 40ıncı ayette güzel bir amaçla birlikte mücadele eden insanları destekleyeceğini taahhüt ediyor.
Ortak hareketin bağlayıcı düsturu, hak ve adalettir. Bu konuda rehberimiz, Kur’an olmalıdır.
Maide Suresi 8: “Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
O halde, kendi küçük gurubumuz içerisindeki yalancıları, sahtekârları, fuhşu, hırsızlığı değil, hakkı ayakta tutmalıyız. Bu konuda Yüce Yaradan bize şöyle yol gösteriyor:
Nisa Suresi 135: “Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, anababanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
Harekete geçme konusunda karar veremiyorsak, kendimize şu iki soruyu sormalıyız.
Birincisi; Eğer, biz yapmazsak, kim?
İkincisi; Eğer şimdi yapılmazsa, ne zaman?