İNSANLAR TEK BİR ÜMMETTİ SÖZÜNÜN ANLAMI ÜZERİNE
Ümmet kelimesi Kur’an’da çok sayıda ayetlerde geçtiğinden, öncelikle farklı anlamlarının olup olmadığını inceleyip, sonra yazının başlığını irdeleyeceğiz.
Enbiya Suresi 21/92: “Doğrusu bu sizin ümmetiniz, bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.”
Ayette geçen “ümmeten” kelimesi, toplumsal din anlamındadır.
Bakara Suresi 2/134: “Onlar bir ümmetti (ümmetûküm), geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz.”
Bu ayette ümmet, nesil yani kuşak anlamındadır.
Nahl Suresi 16/120: “Şüphesiz İbrahim, Allah’a itaat eden, hakka yönelen bir ümmet (ümmeten) idi. Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
Ayette geçen ümmeten sözü önder anlamındadır. Yani Hz. İbrahim’in, Allah’a itaat eden ve hakka yönelen bir önder olduğunu vurgular.
Ali İmran Suresi 3/104: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir ümmet (ümmetün) bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”
Ayetteki ümmet sözü, birbirine din bağıyla bağlı bir cemaat anlamındadır. Hac Suresi 22/34 ve 67, Casiye Suresi 45/28, Bakara Suresi 2/146, Maide Suresi 5/48 deki ümmet sözleri de dini topluluk manasındadır.
Ali İmran 110: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz (ümmetin). İyiliği emreder (öğütler), kötülükten men eder (sakındırır) ve Allah’a inanırsınız. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.”
Bu ayetteki ümmet ifadesi, toplum veya topluluk anlamındadır. Müminun Suresi 23/43 ve 44, Neml Suresi 27/83, Kasas Suresi 28/75, Bakara 2/122 ve 128, Fatır Suresi 35/24 deki anlamları da topluluk demektir.
Ümmet kavramının bu farklı anlamlarını gördükten sonra, makalemizin konusuyla ilgili ayetleri irdeleyelim.
Yunus Suresi 10/19: “İnsanlar, aslında bir tek ümmet idiler, sonra ihtilafa düşüp ayrı ayrı oldular. Eğer Rabbinden bir karar çıkmamış olsa idi, ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında şimdiye kadar aralarında çoktan hüküm verilmiş olurdu.”
Bakara Suresi 2/213: “İnsanlar tek bir ümmetti. Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir”
Yukarıdaki iki ayette de geçen “insanlar tek bir ümmetti” sözü muhtemelen yaratılan ilk insan topluluklarını anlatmaktadır.
Bahsedilen ilk insan topluluklarının kimler olduğu konusunda bir fikre ulaşabilirsek, ayetin yorumunda daha gerçekçi bir sonuca varabiliriz. Bu sitede, dört seri makale halinde yayınladığımız “Hz. Âdem Peygamber Konusu Üzerine” başlıklı yazılarımızda, Hz. Âdem’in ilk insan değil, insan topluluklarına gönderilen ilk peygamber olduğunu, Kur’an ayetlerine dayanarak ifade etmiştik.
Kendilerine hiç peygamber gönderilmemiş olan insanların, Yüce Yaradan’ın verdiği akıl, vicdan ve irade ile işlerini gördüklerini söylemek herhalde yanlış olmaz. Tek olan Tanrı’nın, yarattığı bütün insanlara verdiği bu yazılım ve donanımın, insanların tek bir topluluk olmalarını sağlayacağı düşüncesi, doğru bir fikir yürütmedir. Çünkü Allah, akıl verdiği her insana iyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini, doğruyu-yanlışı ayırt edebilecek donanım vermiştir. Halen günümüzde de, Yüce Yaradan’ın akıl verdiği her insanda bu donanım vardır. İnsanların, yaptıkları bu tasniflerin sonucunda adaletli şekilde davranmaları gerektiğini düşündürecek bir vicdan ve adil olabilmeleri için de gerekli olan iradeyi de, Allah insanlara vermiştir.
Ancak insanlara akıl, vicdan ve irade gibi özellikleri veren Yüce Yaradan, aynı zamanda hepimize nefis de vermiştir. Bizlere verdiği bu vasıflardan hangisini öne çıkaracağımız hususunda ise, hepimizi özgür bırakmıştır.
İşte, ayette bahsedilen “insanların aralarında ihtilafa düşüp, ayrılmaları”, bu özgür seçimimiz sonrasında başlamıştır. Kimi insan vicdanını dinlemiş, kimileri de nefsini dinlemiştir. Böylece ihtilafa düşmüşlerdir.
Şimdi bir düşünelim. Günümüzde bile çok eski atalarıyla aynı anlayışıyla yaşantılarını sürdüren Avusturalya yerlileri Aborjinler hakkında çoğumuzun bilgisi vardır. Afrika’da Namibya’daki Kalahari Çölünde yaşayan Kunglar hakkında bilgisi olmayanlar araştırırlarsa benzer yaşam anlayışını görürler. Uçsuz bucaksız Pasifik okyanusundaki küçücük adalarda binlerce yıldır tecrit içerisinde yaşayan yerlilerin durumu da diğerlerine benzemektedir.
Tanrı’dan bahseden, ama kendi nefsini tanrı edinmiş çok sayıda Beyaz Adamın bile yeterince bozamadığı bu topluluklar, Hz. Âdem peygamberden önceki insan topluluklarının örnekleri gibidirler. Bu topluluklar, hiç peygamber gelmemiş insanların, Yüce Yaradan’ın insanlara verdiği akıl, vicdan ve iradeyi kullanan ve nefislerine çok az yenilen, tek bir ümmet yani tek bir topluluk olduklarının, günümüzdeki ispatı olarak değerlendirilebilirler.
Nefsinin esiri olan insanların sayılarının artmasıyla, topluluk içerisindeki ve topluluklar arasındaki ihtilaflar artmıştır. Ancak, Yunus Suresi 19uncu ayete göre Yüce Yaradan, Kendiliğinden, insanlığa belli bir süre yaşam imkânı sözü verdiğinden, insanların, aralarında ihtilafa düşüp, bazılarının bazılarını ezmesine rağmen, insanlığı helâk etmemiştir.
Bakara 213teki anlatıma göre, aksine, insanları Cennetine kazanabilmek ve onların huzurlu yaşamalarına imkân verebilmek için, müjdeci olarak peygamberler göndermeye başlamıştır. İlk peygamber de, Hz. Âdem olmuştur.
Yüce Yaradan’ın peygamberler ve bazı peygamberlerin beraberlerinde kitaplar göndermesine rağmen, kitap verilen topluluklar da -ayetin anlatımına göre- aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Günümüze kadar ulaşabilmiş kutsal kitapların anlattıklarına göre, ihtilafa düşme hususu, ilk peygamber olan Hz. Âdem’in çocukları olan Habil ve Kabil arasında başlamıştır. İhtilaflar, günümüze kadar artarak devam etmiştir. İnsanlık var oldukça ve Yüce Yaradan insanların yapılarını değiştirmedikçe, devam edeceği aşikârdır.
Allah’ım, Senin verdiğin akıl, vicdan ve iradeyi, nefislerimize yenilmeden kullanan bir topluluk ve üyesi olabilmemiz için, lütfunla bizlere yardımcı ol.