- MUHAMMED’İN (s.a.v.) ÖRNEKLİĞİ
Bu sitede “Hz. Muhammed’den Dersler” ve “Hz. Muhammed’in Eğitim Yöntemleri” adlarıyla iki yazı yayınlamıştık. Bu yazımızda konuya, farklı bir pencereden bakmaya gayret edeceğiz.
Hz. Peygamber’in uygulamaları hakkında bazı kaynaklar birbiriyle çelişebilmektedir. Ancak biz biliyoruz ki, Hz. Muhammed’in yaşantısı Kur’an’a uygundur. Nitekim en ufak bir sapma olduğunda, Yüce Yaradan tarafından uyarılarak kendini düzeltmesi sağlanmıştır. Bu sebeple biz, Kur’an ile çelişmeyen uygulamalarını aktarmaya çalışacağız.
Bu yazımızın bir amacı da, Peygamberimizin sünneti olarak, Onun kıyafetini, yemek yerken hangi parmaklarını kullandığını, sakalını, uyurken sağ elini şakağın altına koymasını, su içerken üç nefeste içmesini, misvak kullanmasını, sarık sarıp ucunu omuza indirmesini taklit etmek şeklinde kabul edip, aynısını uygulayanların yanlışlarını ortaya koymaktır.
Gerçi böyle davrananların birçoğu, Hz. Muhammed’in, binene rahatsızlık veren deveye, kamara (tahtırevan) yaptırmadan bindiğini anlatıyorlar, ama kendileri en lüks arabalara biniyorlar. Yüce Peygamberin Hendek Savaşı öncesinde hendekler kazılırken bir işçi gibi elinde kürek çalıştığını anlatıyorlar, ama kendileri klimalı lüks bürolarından sadece klimalı lüks arabalarına binmek için çıkıyorlar. Onun gibi iki göz odada değil, lüks mekânlarda oturuyorlar. Hz. Muhammed gibi hurma lifinden yapılmış veya hasırdan yatakları değil, özel getirttikleri mobilyaları kullanıyorlar. Onun, sadece bir hurma ile oruç açtığını anlattıkları davetlerde, tıka basa karınlarını doyurdukları için tabaklarında yemekleri artırdıktan sonra, “yiyin, için ama israf etmeyin” ayetini dua olarak ve alay edercesine okuyorlar. Buna rağmen, suyu kıbleye dönüp üç nefeste içtiği için fakir halk tarafından, “sünneti uygulayan adam” denilerek örnek gösteriliyorlar.
Gelelim Hz. Muhammed’in uygulamalarına.
Hz. Peygamber kendisine gelerek “her gece uykusuz kalarak ibadet edeceklerini, sürekli oruç tutacaklarını” anlatan sahabelerine şu öğütleri veriyordu.
“Allah beni insanların huzur bulabilmeleri için gönderdi. Huzurlu olmak için önce sağlıklı olmak gerekir. Sağlık olmadan elde edilen huzur sürekli olmaz. Gece boyu uykusuz kalırsanız, sağlığını kaybedersiniz. Sürekli orucu hiçbir insan tutamaz. Uykuyu çok uyumayacaksınız, ama vücudunuzu dinç tutacak kadar uyuyacaksınız. Çalışırken sürekli çalışmayacaksınız. Arada istirahat edeceksiniz. Beslenmenize dikkat edeceksiniz. Kendinizi gereksiz aç bırakıp eziyet etmeyeceksiniz, ama sofradan doymadan kalkacaksınız. Çünkü sizlere söylediğim bu tavsiyelerin hepsini ben kendim yapıyorum.”
Nitekim Hz. Muhammed’in üç aylar orucunu tuttuğunu belirten ciddi bir kaynak yoktur. Muhtemelen Yüce Peygamber, Ramazan orucunun tamamını tutmuş, ama diğerlerini tutmamış olabilir. Çünkü hem peygamberlik görevini yapıyor hem de devlet başkanlığı işlerini yürütüyordu. Çevresi fakirlerle ve içten pazarlıklı düşmanlarla doluydu. Dolayısıyla emekliler gibi boş durmuyor, aksine yoğun bir çalışma temposuyla mücadelesini sürdürüyordu. Bu hızlı koşuşturma sağlıklı vücut isterdi.
“Evlenip çoluk çocuğa karışarak dünya telaşesi peşinde koşmak istemiyorum” diyenlere, kendisinin evlendiğini örnek gösteriyordu. Örneğini verirken, gerçek eşi Hz. Hatice vefat edene kadar, 25 yıl tek eşli olarak evli kaldığını, sonraki evliliklerinin sosyal sorumluluğu gereği olduğunu söylemeyi de ihmal etmiyordu.
Kendi hanımlarına adaletle davranmaya aşırı özen gösterdiği için, sahabelerini de bu konularda uyarıyordu. Hz. Muhammed’in hayatını anlatan hiçbir kaynak, Yüce Peygamberin hanımlarını dövdüğünden bahsetmediği gibi, galiz bir şekilde bağırdığından bile bahsetmez. Aksine onlara sevgi ile yaklaştığını anlatırlar. Hattâ kızın Fatıma çocuk iken, onu sahabelerinin yanında kucağına aldığını, onunla oynadığını, onu yanağından öpüp sevgisini gösterdiğini anlatırlar. Öyle ki, böyle bir anlayışları olmayan Medine halkının ve Ensar’ın hayret ederek peygamberimize sebebini sorduklarını naklederler. Benzer olaylar eşi Hz. Ayşe ile de yaşanmıştır.
Allah’ın son resulü, sevgi sahibi olmayanın huzur bulamayacağını, böyle insanların topluluğunun huzursuz olacağını bildiğinden, sahabelerine örnek olmak için bazı sevgi dolu davranışlarını özellikle halkın gözü önünde yapmış olabilir. Ama Hz. Muhammed’in gerçek uygulaması, hanımlarıyla, evle ilgili olmayan konuları bile istişare ettiğini gösterir.
Nitekim Hudeybiye Barışı sırasındaki bir olay bu durumu kesinleştirir. Sahabelerin büyük çoğunluğu, yapılan anlaşmanın şartlarını beğenmemişler, Hz. Muhammed’e itiraz etmişlerdi. İtirazda o kadar ileri gidilmişti ki, Hz. Peygamberin kurbanlık için getirilen develeri kesmelerini istemesine ve üç defa tekrar etmesine rağmen kimse kesmemişti.
İlk defa karşılaştığı bu duruma çok üzülen Hz. Muhammed, çadırına gitmiş ve eşi Ümmü Seleme’ye durumu bütün açıklığıyla anlatmıştı. Hanımı da Ona, çadırdan çıkarak kimseye bir şey söylemeden kendi kurbanını kesmesini tavsiye etti. Hz. Peygamber hanımının tavsiyesine uydu, gitti devesini kesti. Onu gören Sahabeler teker teker giderek kurbanlarını kestiler. Böylece başkaldırı niteliğindeki itirazlar kapandı.
Hz. Muhammed, korkak değildi. Gözü kara da değildi. Yani hesapsız, plansız değildi. Bütün savaşlardan ve önemli kararlardan önce sahabesiyle istişare etmiş ve temkinli bir şekilde hareket etmişti. Ama cesaretinin büyüklüğü hakkında herkes hem fikirdi.
Cesareti sadece şahsi mücadelesinde değil, kararlarında da kendini gösteriyordu. Hicretin onbirinci yılında Mute ve Filistin taraflarına bir sefer düzenlemeye karar vermişti. Üç bin kişilik ordu kuruldu. Gidilecek yer birkaç yıl önce Cafer, Abdullah ve Zeyd’in şehit düştüğü bir yerdi. Yani çok önemli bir seferdi. Ordunun komutasını, henüz yirmi yaşında olan Usame bin Zeyd’e verdi.
Hâlbuki ordu içinde Hz. Ömer ve daha birçok tecrübeli sahabeler vardı. Bu kararından dolayı bazı sahabeler tarafından eleştirildi. Ama kararından dönmedi. Böylece, yaşça büyük Sahabelerine tevazu dersi verdi. Sahabeler, oğulları yaşındaki bir insanın hem de eski bir kölenin oğlunun emrine girerek, en büyük cihat olan iç cihadı başarmaları gerektiğini gösterdi. Ayrıca, artık yaşlı insanların geri çekilerek gençlerin önünü açmaları gerektiğinin örneğini verdi. Yüce Peygamber komutan atarken, emaneti ehline vermesi gerektiğini en iyi bilen idi. Usame’ye güveniyordu.
Hz. Muhammed, ilk evliliği sonunda aile olarak zenginlemişti. Ama ihtiyacı dışında harcama yapmamaya gayret etmişti. Fakir Müslümanlara yardım etmiş, insanlara cömertliğin dersini vermiş, ama saçıp savurmamaya dikkat etmişti. Dolayısıyla hayatının hiçbir döneminde başkalarının yardımına muhtaç duruma düşmedi. “Alan el” olmadı. Hep “veren el” oldu.
Hayatının her alanında muhatap olduğu bütün insanlara karşı adaletle davranmaya gayret etmiştir. Hattâ aralarında davalaşarak kendisine gelenleri şöyle uyarmıştır: “Bazılarınız davasını daha güzel anlatmış olabilir. Dolayısıyla ben adalete uymayan bir karar vermiş olabilirim. Siz gerçeği bilirsiniz. Her kim kardeşinin hakkını bilerek yediyse, benim kararıma rağmen mutlaka geri versin. Yoksa kardeşinin hakkı, midesinde ateşten bir top olur.”
Böylece insanlara adaletli davranmanın önemini anlatmıştır. Hayatının her kesitindeki örnekliğiyle; kadınların erkeklerine, erkeklerin kadınlarına, ana-babanın çocuklarına, amirlerin astlarına, toplumun ileri gelenlerinin cemaate, komşularımıza velhasıl hepimizin birbirimize adaletli davranmamızın önemini göstermiştir.
Hz. Muhammed hoşgörüsü yüksek bir kişiliğe sahipti. Uhud Savaşı’nın kaybedilmesine sebep olan okçulara bile hoşgörü göstermişti. Ama ihanet eden Kurayzaoğullarına uygulanan şiddetli cezaya ses çıkarmamıştı. Nankörlerin, içten pazarlıkla ihanet edenlerin af edilmemeleri gerektiğini bize öğretmek istemişti.
Allah, peygamberlerini bizlerin övmesi için göndermemiştir. Onlar zaten, Yüce Yaradan katında övülmüş şahıslardır. Allah bizden, peygamberlerinin tavırlarını, kararlarını, uygulamalarını örnek almamızı, onların tavsiyelerine, verdikleri öğütlerine uymamızı ister. Yoksa onlar gibi giyinmemizi, onların kullandıkları eşyaların aynısını kullanmamızı, onlar gibi oturup onlar gibi yatmamızı istemez.
Allah’ım, bizlere Senin gönderdiğin dinin özünü kavrayabilmemiz için anlayış ihsan eyle.