HUZUR BULMAK İSTEYENLERE

DÜŞÜNÜP HUZUR BULMAK İSTEYENLERE

 

(Not: Bu yazı Eylül 2013 tarihinde bu sitede yayınlanmıştı. Silindiğinden aynen yayınlıyoruz.)

Allah dini emirlerini insanların huzur bulmaları için göndermiştir. Yoksa din, insanların zayıf omuzlarına yüklenmiş ağır bir yük değildir. Kuran’da en çok geçen sözler; “hiç düşünmez misiniz?”, “hiç akıl erdirmez misiniz?” uyarılarıdır.

Maide Suresi 13. ayet: Sonra bu verdikleri sözü bozdukları içindir ki Biz onları lanetledik ve kalplerini kaskatı ettik; kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif ederler İhtar edildikleri hakikatlerden pay almayı unuttular. İçlerinden pek azı müstesna olmak üzere onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine sen onları affet ve aldırma, çünkü Allah iyilik edenleri sever.

Hz. Muhammed (s.a.v.), ilk dönemlerdeki birçok savaşta aldıkları erkek esirlerin canlarını bağışladı. Bu o dönem anlayışına ters idi. Ama Kurayzaoğulları olayından farklı bir uygulama yapıldı. Kurayzaoğulları Medine’de yaşamaktaydılar ve Hz. Muhammed ile bir yardımlaşma anlaşması imzalamışlardı. Fakat Hendek Savaşında anlaşmalarına ihanet ettiler ve düşmanların tarafında yer aldılar.

Hendek Savaşında Kureyşliler savaşmadan yenildiler ve Müslümanlar kazandı. Müslümanlar evlerine çekilip dinlenecekleri sırada Cebrail geldi ve Kurayzaoğulları üzerine yürünmesini istedi. Kurayzaoğulları teslim alındı. Fakat Medine’de onlarla ticaret yapan Evs kabilesi, Hz. Muhammed’den daha önceki uygulamaları gibi, Kurayzaoğullarını affetme hoşgörüsünü göstermesini talep ettiler.

Hz. Muhammed kararı sizden birinin vermesini ister misiniz diye sordu. Sevinerek kabul ettiler. Peygamberimiz, savaşta yaralanmış ve tedavisi yapılmakta olan Evs kabilesi mensubu Sad bin Muaz’ı görevlendirdi. Sad, vereceği karara uyacakları yönünde her ileri gelenden ve Hz. Muhammed’den söz aldı. Sonunda Sad, bütün erkeklerin öldürülmelerine, kadın ve çocukların savaş esiri kabul edilmelerine karar verdi. Kararı uygulandı.

Birçok hatasında Peygamberini yanlışını dile getiren vahiy gönderen Allah, bu konuda vahiy göndermedi. Böylece karar Allah tarafından da tasdiklenmiş sayıldı.

Demek ki, sabrın da bir sınırı vardı.

Nitekim Allah, Yunus Suresi 81. ayette: “Ne zaman ki attılar, Musa: ‘Bu sizin yaptığınız sihirdir. Muhakkak Allah onu iptal edecek. Şüphesiz ki Allah bozguncuların işini düzeltmez.’ dedi.” diyerek bozgunculuk yapanları uyarıyor.

Yine Yusuf Suresi 52. Ayette: “(Yusuf): ‘bu işte şunun içindir; (Efendim) bilsin ki ben onun yokluğunda ona hıyanet etmedim.’Şüphesiz Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz.

Demek ki, “yemin dediğinin ne önemi var, bizim şimdiki menfaatimiz önemli” diyenlerin cezalarını Allah ahirete bırakmıyor, bu dünyada da veriyor.

Rad Suresi 34. Ayette:“Onlara dünya hayatında bir azap vardır, ahret azabı ise daha zordur. Onları Allah’tan koruyacak da yoktur.”

Bu dünyadaki azap sadece, anlaşmalarına ihanet ettikleri tarafından ölüm vb. şekilde cezalandırılmaları değildir. Hattâ bu azap şekli daha az görülür. Asıl azap farklı yöndendir.

Bir insan düşünün ki, maddeten ve/veya mevki olarak çok güçlüdür. Etrafında, vereceği emirlerini yerine getirmek için hazırolda bekleyen insanlar doludur. Her istediğini alabilecek ve yapabilecek güce sahiptir. Ama koruma duvarlarının dışına çıkamamaktadır.Toplum içerisinde dolaşamamakta, ağız tadıyla tatil bile yapamamaktadır. Yiyeceklerinin ve içeceklerinin üzerinden önce başkaları yiyip içmekte, dolayısıyla sanki başkalarının artıklarını yiyip içmektedirler. En yakınındakilerin elinden bile yerken korku içerisindedir.Bu durum bir azaptır.

Çoğunlukla doktorlar bazı yiyecekleri yasakladıklarından bütün zenginliklerine rağmen, alıp yiyememektedirler. Hâlbuki fakir, aynı yiyeceklerin çok daha az kalitelisini iştahla emektedir.Zengin ise kaçamak yaptığında çocuklar gibi sevinmektedir. Bu durum da bir azaptır.

Çevrelerindeki bütün insanları (varsa aile fertleri dâhil), kendisinin parasını yemek için yüzüne gülen, ama bulacakları ilk fırsatta arkasından vuracak insanlar olarak görmektedir. Yani dostsuzdur. Korumalarını bile birbirine takip ettirir. Hiç kimseye güvenemez. Bu ise bu dünyadaki en büyük azaptır.

Kendilerini çok becerikli, akıllı zanneden ve zenginliklerini artırmaktan başka bir şey düşünemeyen, gücün ancak zenginlikle olabileceğini zanneden bu insanlar için Hud Suresinde Allah şöyle diyor. 15. ayet: “Her kim dünya hayatını ve ziynetini isterse, Biz onlara işlerinin karşılığını dünyada tamamen öderiz ve bu hususta kendilerine densizlik yapılmaz.” 16ıncı ayet:” Fakat onlar ahirette öyle olurlar ki kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. Ve orada işledikleri bütün iyilikler bir hiç olmuştur ve bütün yaptıkları boştur”

Yani bu kişiler, hem bu dünyada hem de ahirette azap içerisindeler. Peki, o zaman yanlışta ısrar niye?

Hâlbuki Allah Azhab Suresi 24. Ayette uyarıyor: “Çünkü Allah doğrulara doğruluklarıyla mükâfat verecek, münafıklara da dilerse azap edecek veya tövbe verecek! Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.“

Yani tövbe edenlerin kabul edilme ihtimalleri var.

İsra Suresi 8. ayet: “Olur ki Rabbiniz size rahmet eder. Eğer yine dönerseniz, Biz de döneriz. Öyle ya Biz cehennemi kâfirlere zindan yapmışız!”

Demek ki Allah yol göstermişken ve fırsat vermişken düşünür tövbe edilirse, Allah’ın rahmeti geniş. Ama dönerseniz ve kısır döngünün içerisine tekrar girerseniz, hem bu dünyada hem de ahirette azaptan kurtuluşunuz olmaz.

Bu yazı Genel, YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.