HİNT BAĞIMSIZLIK FİKRİNİ ATEŞLEYENLER

HİNT BAĞIMSIZLIK FİKRİNİ ATEŞLEYENLER

 

Bilhassa 19uncu yüz yılın ortalarından itibaren, Hint ileri gelenleri, İngilizlere çok güveniyorlardı. Halkın önderi konumunda olanların birçoğu, İngilizlerin, Hint halkının iyiliği için çalıştıklarını düşünüyorlardı. Bazılarının böyle düşündüklerini, aşağıda anlatacağımız olay net bir şekilde göstermiştir.

1857’de bir isyan başladı. Kısa sürede yayıldı. Ülke çapındaki yayılması o kadar hızlı oldu ki, bu isyana Hint isyanı denilmesine sebep oldu. İsyanın çıkış sebebi için bazı farklı fikirler ileri sürülür. Ama bir tanesi çok ilginçtir ve asıl önemli neden olduğu kanaati vardır. Birleşik Krallığın askerleri ve dolayısıyla onların oluşturduğu Hintli askerler, yeni bir fişek türü kullanmaya başlamışlardı. Bu fişeklerini, hayvan yağı ile yağlıyorlardı. Bazı Hintli askerler bu kullanıma itiraz ettiler. Belki, bazı insanların genel hayvan sevgisi dolayısıyla, ama daha çok, kutsal gördükleri ineklerin yağının kullanıldığını düşündüklerinden olabilir.

Başlayan isyan, hızla gelişti. Büyük bir ayaklanmaya dönüştü. Bu gelişmeler, kendiliğinden olmuştu. Diğer taraftan, İngilizlerin bazı uygulamalarının modern anlayışta olmasına, muhafazakâr halk bu uygulamalara kızmaktaydı. Muhtemelen, böyle bir isyanı fırsat bilmiş olabilirler. Bilindiği gibi, Hint kıtasında hem Müslümanlar hem de Hindu inanışında olanlar yaşamaktaydı. Her iki gurubun muhafazakârları da, İngilizlere karşı kaybetmiş olmanın acısını yüreklerinde taşıyorlardı. Bunların da isyanı fırsat bilmeleri sonucu, başkaldırı hızla ülkeye yayıldı.

İngilizler, isyan büyüdükçe, ne yapacaklarını şaşırdılar. Hindistan’ın çevresindeki ülkelerden getirdikleri kuvvetler yeterli olmadı. İsyanı bastıramadılar. Bütün Hint kıtası dikkate alındığında, 4.000 (dört bin) Hindistan vatandaşına karşılık, sadece 1 (bir) Birleşik Krallık askeri vardı. Dolayısıyla, sayı açısından isyanı bastırmaları düşünülemezdi. Diğer taraftan, takviye kuvvetlerini kısa sürede kıtaya getirebilmeleri mümkün değildi. Zaten İngiltere’nin yeterince askeri yoktu. O yıllarda, bütçelerinden askeriyeye ayırdıkları pay %3 gibi çok düşük bir rakam idi. Denizlerde rakipsiz olmak, İngilizleri yeterince güçlü gösteriyordu.

Ayrıca, isyancılar, İngilizlere kızgındılar. Bu sebeple İngiliz askerlere karşı bazen acımasızca davranıyorlardı. Dolayısıyla, durum Birleşik Krallık yönetimi açısından çok sıkıntılıydı.

Birleşik Krallık yönetiminin ne yapacağını şaşırdığı bu anda, beklenmeyen bir gelişme oldu. İngilizlere sadık kalan Hintli subaylar önderliğindeki askerler imdada yetiştiler. Hintli askerlerin yardımıyla, gittikçe büyüyen Hint isyanı bastırıldı.

Hintli subayların ve askerlerin ciddi yardımları sonucunda isyanı bastıran Britanyalılar, isyan sonrasında çok sert uygulamalar yaptılar. Hint milliyetçileri olarak niteledikleri isyancıları ezdiler. İleriki zamanlarda yeni umutların yeşermesini engellemeye çalıştılar.

Biraz rahatlayınca, yeni ayaklanmaların olmaması için, bazı yöntemler uyguladılar ve bir sistem kurmaya başladılar. Bu yöntemlerden birisi de, nispeten zeki Hintli çocukları toplayarak, onları İngiliz anlayışında eğitmekti. İngiliz tarzı eğitim verdikleri bu çocukların çoğunluğu, gerçekten de, Hint halkına yabancılaştılar. Tartışmalı ortamlarda, İngilizlerin tarafını tuttular. Bu yapıda olanların bir kısmını ise, üniversite eğitimi vermek üzere, Birleşik Krallığa götürdüler. Hintli öğrenciler, Cambridge ve Oxford gibi üniversitelerde okudular. Okurken, çevrelerinde gördüklerinden ve İngiltere’deki bazı demokrat uygulamalardan çok etkilendiler. İngilizlere olan hayranlıkları daha çok arttı.

Hemen her ülkede olduğu gibi, üniversite çevresindeki insanlar birbirlerine saygılı davranırlar. Üniversitelilerin hukuk kurallarına uymaları, diğer kesimlerden daha fazladır. Hindistan’dan seçilerek getirilen öğrenciler de, üniversite çevresindeki bu davranışların tesiri altında kaldılar. Bir ara, İngiltere parlamentosuna Hint kökenli bir milletvekilinin seçilmiş olması ise, hepsini mest etmişti.

Britanya’da gördükleri ve yaşadıkları olaylar karşısında İngilizlere büyük hayranlık duyan üniversite mezunu Hintlilerin çoğunluğu, aynı yapıyı oluşturmak amacıyla ülkelerine geri geldiler. Fakat ülkelerinde gördükleri karşısında şaşkına döndüler. Cambridge veya Oxford’u bitirmiş bir Hintlinin, Hindistan’daki sıradan bir İngiliz askerinin karşısında, bir hiç olduğunu gördüler. İngiltere’de hukuk eğitimi almış Hintli avukatlar, Hindistan’da iken suç işlemiş herhangi bir Avrupalının, Hintli bir hâkim karşısına çıkarılmasının yasak olduğunu öğrenince çok şaşırdılar. Bazıları, İngiltere’de gördükleri eğitim ve yaşadıkları ile karşılaştırarak, bu yasağın yanlışlığını dile getirdiler. Fakat Hindistan’daki İngilizlerden çok sert tepkiler aldılar. Bu sert tepkiler, bazı İngiliz hayranı Hintli okumuşların özlerine dönmelerine sebep oldu.

Birleşik Krallıktaki üniversitelerde eğitim almış bu insanlardan, Hindistan’daki gerçek uygulamaları görenlerin bir bölümü, Hint Milli Hareketinin temellerini attılar. Benzer tarihlerde benzer durum, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun başına da geldi. Onlar da egemenlikleri altındaki halkları tutabilmek için, onların zeki insanlarını üniversitelerine aldılar. Onları eğittiler. Fakat Avusturya’nın yıkılmasına sebep olan milli hareketlerin öncüleri, bu üniversitelerde eğitim görenlerin arasından çıktı.

Avusturya’da üniversite eğitimi alan bu insanlar, kendilerine tahakküm edilmesine rıza göstermediler. Ama şuursuzca isyan etmeye kalkışmadılar. Hintli okumuşlar da, benzer şekilde mantıklı davrandılar. 1857’deki isyan gibi rastgele ve kızgınlıkla davranmadılar.

Hindistan, birbirinden çok farklı guruplardan oluşan ve anlayışları arasında zıtlıklar olan zor bir bölge idi. Bu zorlukları bilen Hintli üniversite mezunları, dikkatli davrandılar. Planlı ve kararlı oldukları için, hareketleri biraz yavaş oldu. Hindistan’da konuşulan dil ve lehçe sayısı, diğer ülkelere göre çok fazlaydı. Çok geniş topraklara yayılmış olan Rusya’dan bile fazla idi. Belki, Afrika Kıtası bütün olarak değerlendirilirse, konuşulan dil çokluğu açısından, Hindistan ile kıyaslanabilirdi.

Bu dönemde Hindistan’a gelen bazı Avrupalı ve İngiliz bilim insanlarının, Hintli okumuşlara bazı katkıları oldu. Bilindiği gibi, eski Sanskritçe eserler, bu bilim insanları sayesinde okunabilmişti. Unutulmaya yüz tutmuş olan kutsal Vedaların yeniden gündeme gelmesi, Hintli okumuşların kendi kültürlerine güvenmelerini sağladı.

Hinduların kendilerine güvenleri arttıkça, İngilizler çözüm için yeni yollar aradılar. Daha önceleri neredeyse hiç ilgilenmedikleri Müslümanlara yöneldiler. Bilhassa, Müslümanların yoğun olduğu Doğu Bengal bölgesine ilgilerini artırdılar. Birleşik Krallığın, Müslümanlara yönelmesinin tek sebebi muhtemelen bu durum değildi. Muhtemelen, Ruslar karşısında önemli gördükleri Afganistan politikaları için destek bulmayı da amaçlamışlardı.

Belki de İngilizlerin başka gayeleri de vardı. Ama hangi amaçla olursa olsun, uygulamaya başladıkları bu politika, Müslümanlar ile Hindular arasında zaten var olan ayrışmayı hızlandırdı. Ayrıca, İngiliz yönetiminin, Müslümanlarla işbirliğine gitmeye kalkışması, Hintlilerin, Britanya’ya güvenlerini azalttı ve İngilizlerin politikalarına itiraz etmelerine sebep oldu. Bu itirazlar, hem Hindu aydınlar hem de halk arasında makul karşılandığı için, direniş şuuru hızla yaygınlaştı.

 Mahatma Gandi, muhtemelen, binasını hem Hint Milli Hareketi hem de bu temel üzerine inşa etti. Belki kendisi barış yanlısı olduğundan, Müslüman ve Hindu ayrımını istemedi. Ama bu barışçı anlayışı pek bir şeye yaramadı. Hem Müslümanların çoğunluğu Hindistan’dan ayrılarak yeni bir devlet kurdular, hem de, Müslümanlara olan hoşgörüsüne kızdığı için, Gandi’yi, bir Hindu öldürdü.

Sonuçta, İngiliz yönetiminin Hindistan’ı elde tutmak için uyguladıkları çözüm yolları, İngiltere’ye de yaramadı. Ayrıca, Hint kıtasının da ayrışmasına sebep oldu. Hindistan’ın da fakirlikten kurtulabilmesi adına, ciddi bir fayda olmadı. Tıpkı I. Dünya Savaşını çıkaran Avrupa Devletlerinin durumuna düşüldü. Savaşın kazananı olmadı, galip devletler de kaybetti.

Bütün bu olumsuzlukların oluşmasının, İngilizler zenginlerken Hint kıtasının fakir kalmasının, halkın birbirlerine düşman hale gelmesinin sebeplerinin başında, İngilizlerin, kendi ülkelerindeki uygulamalarında makul, sömürgelerinde ise neredeyse tam zıddı tavır sergilemelerini gösterenler haksız sayılmazlar. Eğer İngilizlerin çoğu, Hindistan’daki davranışlarında samimi olsaydı, herhalde sonuçlar çok farklı olurdu.

Günümüzdeki maddeten kalkınmış ülkelerin birçoğu, yukarıda verdiğimiz örnektekine benzer şekilde, çifte standartlı davranışlarını sürdürüyorlar. Eğer bu durum böyle devam ederse, insanlığın büyük bir kargaşaya sürüklenmesi ihtimali çok kuvvetlidir. Hâlbuki kendi ülkelerinde gösterdikleri insanlık anlayışlarını, maddeten zayıf ülkelere de samimi bir şekilde uygularlarsa, oralardaki halkların beğenilerini ve güvenlerini kazanabilirler. Güven ortamının olduğu yerde barış hüküm sürer. Dünyada oluşacak gerçek anlamdaki barış ortamı, en çok zenginlerin ve varlıklı ülkelerin işine yarayacaktır. Çünkü kaybedecekleri şeyleri, fakirlere göre çok daha fazladır. Maddeten güçlenmiş bir kişinin veya devletin, güçten düşerek fakirleşmesi, o şahısta veya devlette sarsıntı oluşturabilir. Diğer yandan fakirlerin, oluşacak bir kargaşa ortamında, zenginlerin mülklerinin bazılarına el koyarak zenginlemeleri ihtimali her zaman vardır.

Dolayısıyla zenginlerin, varlıklarını fakirlerle paylaşmaları, barış ortamının güçlenmesine ve başta kendileri olmak üzere, bütün insanlığın huzurlu bir şekilde yaşamasına vesile olacaktır.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.