EKONOMİK BUHRANLARIN AZALTILMASI

MEVCUT ANLAYIŞ VE YAPI SÜRDÜKÇE, DÜNYA EKONOMİSİ BUHRANLARDAN KURTULAMAZ

 

Küreselleşmenin etkileri arttıkça kalkınmış ülkelerdeki şirketlerin anlayışları bütün dünyaya yayılıyor. Dünya ticaretindeki baskın anlayış, her şart altında kâr etmek ve kârlarını azamiye (maksimize) çıkarmanın yollarını aramaktır. Nitekim Türkiye’nin bile ticaretiyle ünlü bir şehrindeki “alış-verişten maksat ütmektir” özdeyişi dünyadaki anlayışın bir yansımasıdır.

Dünyanın bu anlayışının ileride insanlık için çok sorunlar oluşturacağını bazı yöneticiler önceden görmüşler. Büyük acılara sebep olan son Dünya Savaşından sonra IMF adıyla bir kurum oluşturmuşlar. Amaçları, uluslararası ticareti yaygınlaştırarak ülkelerin dengeli büyümelerini sağmaktı. Böylece ülkeler arasında denge oluşturulacak, istihdam artacak ve reel (gerçek) gelir seviyesi oluşacak ve bütün bunlar sürdürebilir olacaktı.

Fakat bu amaçlara ulaşabilmek için, IMF yönetiminin, dünyanın önemli bir bölümünü temsil etmesi gerekirdi. Bu başarılamadı. Gerek IMF ve gerekse Dünya Bankasının yönetimlerinde ağırlık, sanayileşmiş ülkelerin temsilcilerinden oluştu. Bu temsilciler de ülkelerindeki büyük şirketlerin etkisinde kaldılar.

Şirketler de giderek kolay yollardan kârlarını azamileştirmeyi yeğlediler. Üretimle değil, spekülâsyonla kazanmaya başladılar. Kendi yarattıkları hayali değerler üzerinden para kazandılar. Zenginledikçe artık sadece paradan para kazanır oldular. Fabrikalar kurmadılar. Mal üretmediler. İstihdam yaratmadılar. Hizmet üretmediler. Ama hepsinden çok fazla para kazandılar.

Spekülatörlerin ellerindeki nakit paralar, bütün devletlerin Merkez Bankalarının toplamından çok daha fazla. İşlem hacimleri ülkelerin varlıklarıyla yarışıyor. Sadece bir bankanın döviz işlemleri hacmi, ABD’nin GSYİH’sinden fazla. İnsanlığa zararlı konularda dönen paraların toplamı, insanlığa faydalı işlerdekinden kat kat fazla.

Bütün bunların sonucu olarak, hem devletlerarasındaki hem de bir ülkedeki insanlar arasındaki zengin ve fakirlik farkı giderek artıyor. Belki spekülatörler yani hayali değer yaratıcıları ve insanlığa zararlı işlerde para kazananlar, “zayıf olanın batması haktır” anlayışında oldukları için bu durumu önemsemiyorlar. Fakat ekonominin dünya çapında girdiği buhranların sıklaşmasını engelleyemiyorlar.

Eğer ekonomik buhranlar devam ederse (ki, göstergeler bu yönde), spekülatörler de ciddi anlamda zarar görecekler. Bunun emareleri 2008 dünya ekonomik buhranında görüldü. Bu emarelerden ders alınmazsa, hem insanlık hem de hayali değer yaratıcıları açısından gelecek karanlık.

1929 dünya ekonomik buhranı sonrasında bazı iktisatçılar, “sermayenin de yükümlülükleri vardır” anlayışında birleştiler. Çözüm tekliflerinde bu konuyu işlemeye çalıştılar. IMF ve Dünya Ticaret Örgütü başlangıçta bu gibi anlayışların temelinde kuruldu. Fakat günümüzde bunlar ve benzeri kuruluşlar başlangıçtaki anlayışlarında olmadıklarından, artık çözümün değil, sorunun parçası haline geldiler.

Bu sitedeki yazılarımızdan “ Allah, İnsanların Her Özelliğini Genlerle Taşıtmamıştır” başlıklı makalemizde bahsedilenler konumuzla ilgi olduğu için bir kısmını aşağıya aldık:

Zuhruf 32: “Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.”

Demek ki, eğer Yüce Yaradan hepimizi benzer özelliklerde yaratsaydı, birbirimize iş gördüremezdik. Dolayısıyla dünyada düzen diye bir şey kurulamazdı.

Ayetin sonunda özellikler açısından üstün kıldıklarını uyarıyor. ‘Diğer insanların haklarını verin. Onları koruyun. Biz daha kabiliyetliyiz diye varlıklarınızı biriktirip durmayın.’ İnsanları uyardıktan sonra, bizim için daha hayırlı olanı işaret ediyor. “Allah’ın rahmeti biriktirdiklerinizden daha hayırlıdır” diyerek mal biriktirmeye değil, Yüce Yaradan’ın rızasını kazanmaya çalışmamızın bizim için daha hayırlı olduğunu vurguluyor.

Nahl 71. “Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?”

Unutmayalım ki, kendimizde gördüğümüz özellikler, Yüce Yaradan’ın bizlere bağışladıklarıdır. Varlıklarımız bizim kendi başarımız değildir. Eğer Allah, bize verdiği özelliklerden sadece hafıza kabiliyetimizi alsa, diğer bütün özelliklerimizi devam ettirse, ne yapabilirdik?

Bizler üretim yaparak para kazanmakla yükümlüyüz. Ancak artan üretimin insanlar arasındaki paylaşımı da çok önemli. 1950 yılından günümüze dünyadaki üretim 6 kat civarında artmış. Fakat bu durum yoksulluğu azaltmamış Aksine yoksulların sayısı 1950’ye göre iki katından fazla artmış.

O halde hem zenginlerin zenginliğini bitirmemek, hem de yoksulluğu azaltmak için Yüce Yaradan’ın Kur’an’da bize gösterdiği yolları takip etmeliyiz. Bu konularda yapılabileceklerin bir kısmını daha önceki yazılarımızın bazısının içerisinde belirttik. Doğrudan ekonomik sistemle ilgili olarak uygulanmasında fayda gördüğümüz bazı fikirlerimizi sonraki yazılarımızda paylaşmaya, istişarelere açmaya devam edeceğiz.

Allah’ın bizlere verdiği akıl-irade-vicdan temelinde hem kişileri hem de toplumu iyileştirmek için yapılan istişarelerden her zaman güzel sonuçlar çıkacaktır. İstişareler sürekli olmalıdır. Çünkü toplumların sosyal yapıları ve üretim ilişkileri sürekli değişmektedir. Dolayısıyla bizlerin çözüm yollarımız da değişebilir. Asıl olan hem kişi hem de toplum için dengeli olacak çözümler oluşturmaktır.

Bu yazı Ekonomi kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.