EĞİTİMİN AMACI DİPLOMA OLURSA

EĞİTİMİN AMACI DİPLOMA OLURSA

 

Bu sitede “eğitim” başlığı altında birçok makale yayınladık. Her yazımızda konuya faklı açılardan yaklaşmaya gayret ettik. Yine “Öğrenimimiz, Üniversiteden Mezun Olunca Başlar” başlıklı bir yazımızda yüz yıldan uzun süredir yapılan bir tartışmayı gündeme getirmiştik.

Bu konuda 1942 yılında bir makale yazan Peyami Safa, diplomayı şöyle tanımlar: “Ellerinizdeki diploma, “öğretim” denilen, ne yazık ki, ilacı henüz keşfedilmemiş müzmin bir hastalığın raporudur.”

Tanımı yaptıktan sonra şu öngörüyü vurgular: “Asıl bugün okula başlıyorsunuz. Notları ve imtihanları olmayan bu büyük mektepten mezun olmak ve diploma almak yoktur. Çünkü ilim bitmez ve öğrenmek ihtiyacımız, varlığın sırları ve cehlimizin (cehaletimizin) karanlıkları kadar sonsuzdur.”

Yukarıda anlatılan bu durumu hemen her okurumuzun yaşadığını tahmin ediyorum. Bu yazıdan bir amacımız da, gelecek nesillerin bu sıkıntıları daha az yaşamaları için yeni düşünceler oluşturmak.

Tarihin aydınlattığı Gelecek isimli kitabımızda, bilgiyi üretenin diploma değil, ilgili ve bilgili insanlar olduğunu ifade etmiştik. Elbette, diploma sahibi insanlar arasında ilgili ve bilgili insanların sayıları arttıkça bilgi üretimi de artacaktır. Ancak, eğitimin amacının diploma vermek olduğu ortamlarda, böyle insanların sayıları azdır ve bu anlayış değişmedikçe, azalmaya devam edecektir.

Diğer yandan her diploma sahibi insan, bilgisini çevresine faydalı olacak şekilde kullanmamaktadır. Diploma sahiplerin önemli bir bölümü, kendi menfaatini azami seviyeye çıkarmak için kullanmaktadır. Maalesef, menfaatini daha çok düşünenlerin oranı her geçen gün artmaktadır.

Diploma sahiplerinin bir bölümü bu anlayışın yanlış olduğunu düşünmesine rağmen, kendisini, menfaatinin peşinde koşmaktan alıkoyamamaktadır. Dolayısıyla bu gidişata dur demeye çalışmaları pek mümkün değildir. Ancak, çok az sayıda güzel insan bu uygulamanın yanlış olduğunu göstermek için gayret sarf etmektedir.

Böyle insanlardan birisi de Sanjit Roy’dur. Yaptığı işlerden sonra bunker (sığınılan yer anlamında) lakap verilmiş ve Bunker Roy olarak anılmıştır. Varlıklı bir ailenin oğlu olmasına ve dünya çapında geçerli bir diploması olmasına rağmen, o, kendi menfaatinin peşine düşmedi. 1972 yılında Hindistan’da “Yalınayak Koleji” adıyla bir okul kurmuştur. Ama kurduğu okula devam mecburiyeti ve süresi olmadığı gibi, sonunda diploma da verilmemektedir. Roy’un kendisi bu okulu, “elleriyle ve haysiyetleriyle çalışanların” okulu olarak tanımlamaktadır.

Okula gelen her insandan çalışarak bir şeyler üretmesi isteniyor. Dolayısıyla, yoksul köylerde kurulan bu okulların sakinleri, kimi zaman öğrenci, kimi zaman da öğretmen konumunda olabiliyorlar. Herkes birbirine bilgi aktararak, birbirini yetiştiriyor. Okula gelen insanlar, yaşadıkları gerçek hayatta işlerine yarayacak makine, alet edevat yapmaya çalışıyorlar. Büyükanne olmuş insanlara güneş enerjisi mühendisliğinin bilgilerini öğretiyor. Onlar da, hem kendilerinin hem de başkalarının evlerine, güneş enerjisi ile çalışan elektrikli donanımlar kuruyorlar.

Roy, yaşadıkları ve gördüklerinden sonra; geleneksel toplumlarda, modern toplumların erişemeyeceği bir bilgi birikimi olduğuna kanaat getiriyor.

Roy’un bütün insanlığa gösterdiği bu yaşanmış oluşumların sonucunda, eğitimin sonunda diploma alınmadan da bilgi ve mekanizma üretilebileceği, uygulamalı bir şekilde açıklanmış oluyor. Böylece, dünya üzerindeki “eğitim” tanımının yeniden yapılması gerektiğini gözler önüne seriyor.

Şimdi, daha önce yayınladığımız “Öğrenimimiz, Üniversiteden Mezun Olunca Başlar” başlıklı makalemizde verdiğimiz bir örneği hatırlayalım. Harvard Üniversitesinin mezuniyet töreninde dereceyle mezun olan öğrencilere bir pil ile bir kablo ve bir lamba verilir. Bu lambayı yakmaları istenilir. Harvard gibi dünya üniversitelerinin tepesine oturmuş bir okuldan birincilik diplomasıyla mezun olanlardan başlanır. İki kablo olması gerektiği üzerine yoğunlaşan öğrenciler tek kablo ile pili yakamazlar. Sonunda siyah derili bir öğrenci yakar. Kabloyu pilin bir kutbuna bağlayarak lambanın metal olan yanağına bağlar. Sonra bu lambayı getirir pilin diğer kutbunun üzerine oturtur.

Aslında böylesine basit olan bu uygulamayı, dünyaca ünlü Harvard Üniversitesinden dereceli diploma aldıkları için burunlarından kıl aldırmayan öğrencileri yapamazlar. Üniversitede okuyabilmek için gerekli parayı kazanmak amacıyla iş hayatında bir süre çalışmak zorunda kalan siyah derili öğrenci bu basit işi başarır. Muhtemelen, piyasada çalışmak zorunda kalmasaydı, o da başaramazdı.

Hem Bunker Roy’un kurduğu yoksul köylülerden oluşan okullarının hem de yukarıdaki Harvard örneğinin bize net olarak gösterdiği gerçek, diplomanın tek başına, çözümü ve bilgiyi üretemeyeceğidir.

Roy’un yaptığı uygulamalarda, bizler için bir başka güzel örneklik daha var. Roy, erkekler ve genç kadınlardan daha çok, büyükanneleri eğitiyor. Çünkü büyükannelerin diğerlerine nazaran iki farklı özellikleri var. Birincisi, sessiz bir bilgeliğe sahipler. İkincisi, bilgi sahibi olup çözüm üretir konuma gelince, köylerini terk ederek daha büyük yerleşim yerlerine gitmiyorlar. Hattâ büyükanneler, başkalarını eğitirken herkesle ilgilenmiyorlar. Bilgi ve beceri sahibi olunca köylerini terk etmeyecek kadınları seçerek onları yetiştiriyorlar.

Bu uygulama üç açıdan çok önemlidir. Birincisi, yoksullara balık verilmiyor, balık tutması öğretiliyor. Dolayısıyla, yoksullukla mücadelede süreklilik sağlanıyor. İkincisi, insanların kendi menfaatleri peşinde koşarak başka yerlere göç etmelerini engelleyerek, yoksulluğu, olduğu yerde yenmeye çalışarak azaltıyor. Üçüncüsü, şehre göçü engellediği için, hem zenginliği ülke sathına yayıyor hem de şehirlerdeki fakir-zengin ayrımını azaltıyor. Dolayısıyla, insanlığın geleceği için örnek alınabilecek güzel bir uygulamadır.

Yukarıda örneğini verebildiğimiz az sayıdaki anlatımlarımızdan çok daha fazlası, dünya üzerinde çeşitli bölgelerde uygulanmaktadır.

İnsanların yaşadıkları gerçeklerin sonunda geliştirmeye çalıştıkları bütün fikirler, eğitim konusunun tekrar masaya yatırılması gerektiğini açıkça göstermektedir.

Eğitim, her şeyi bildiğini zanneden öğreticilerin, hiçbir şey bilmediklerini zannettikleri öğrencilere bir şeyler anlatma işlemi değildir. Eğer günümüzde fakirler ile zenginlerin arasında uçurum oluşmaya başladıysa, bu durumda, her şeyi bildiklerini zannedenlerin uygulamalarının çok önemli bir payı vardır.

Bir zamanların efsanevi ABD FED’inin başkanı Alan Greenspan, 2008 ekonomik buhranını göremediklerini ikrar etmiştir. Ama kendisi, buhrandan, sıradan vatandaşa göre çok daha az zarar görmüştür. Aslında bu yöneticiler, 2008 ekonomik buhranının ortamını bilmeden hazırlayan, “bilmediğini bilmeyen” kibirli insanların örnekleridir.

Tek kablo ve bir pil ile lambayı yakamayan, ama her şeyi başkalarından daha iyi bildiklerini zanneden Harvard Üniversitesinin dereceli mezunlarının, sadece kendi kazançlarını sağlama aldıklarını görmemek mümkün değil. Dolayısıyla, bu yapıdaki insanların çoğunun, halkın önemli bir bölümünü fakirliğe doğru ittiklerini halen anlayamamaları normaldir. Bunu yaparken belki kendileri aşırı fazla kazanmıyorlar. Ama aşırı zenginlerin halkı fakir bırakmalarına aracı oluyorlar. Yani onca eğitim halka yaramıyor.

Eğitim, karşılıklı bilgi alışverişi ile olursa, iki taraf için de faydalı olur. Bu uygulamada, iki taraf da kendini geliştireceği için, faydası katlanarak artar. Böylece, diğer insanların da kullanıma sunulan yararlı işler ortaya çıkar.

Bir insanı destekleyip, ona hem bilgi hem de maddi yardım yaparken seçici davranmak gerektiği açıktır. Tıpkı büyükanneler örneğinde olduğu gibi, destek verilen insanın, kendisini toparladıktan sonra başkalarına da faydalı olabilmesi sağlanmalıdır. Dünyamızdaki yardımsever insanların bir bölümünün böyle uygulamalar yapmaya çalıştıklarını biliyoruz. Umudumuz, az sayıda olan bu uygulamaların, üzüm salkımı gibi hızla yayılabilmesidir. Yapılan uygulamalarda, eğitim anlayışındaki karşılıklı etkileşim ve bilgi alışverişi arttıkça, insanlığa faydası tahmin edilenden daha fazla olabilir.

Bilim insanlarının halklara faydası, bilinen tarih boyunca, zanaatkârlara göre çok daha az olmuştur. Bu husus ayrı bir makalede irdelenecektir.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.