DÜŞÜNCE GELİŞTİRMENİN YÖNTEMLERİ ÜZERİNE 2

DÜŞÜNCE GELİŞTİRMENİN YÖNTEMLERİ ÜZERİNE 2

 

Bilindiği gibi, geleneklerin içerisinde, uzun yıllarda süzülüp gelen güzel uygulamalar olduğu gibi, çeşitli sebeplerle araya karışmış çok yanlış şeyler de vardır. İnsanların çoğu bunları ayırt edemezler. Bu bilinmezliğe rağmen hepsine uyulması istenir. Böylece, ister güzel isterse yanlış olsunlar, geleneklerin çoğu, özlerini kaybederler. Sonuçta gelenekler, sadece kurallar haline gelir. Kaidelere uymak da, insanda alışkanlık yapar. (Not: Türklerde töre ile gelenekler arasında farklar vardır. Bunu bir başka yazımızda ele almaya çalışacağız.)

Alışkanlıklardan sıyrılmadan farklı düşünce üretilmesi ise, çok zordur. Ömrü aynı bölgede geçmiş insanların, yerleşmiş örf ve adetlerin mantığını sorgulamaları ihtimali çok düşüktür. Sorgulama yapmaya başlayabilmeleri için, farklı bölgelerdeki diğer değişik gelenekleri görmeleri gerekir. Ancak, bir insanın, değişik örf ve adetleri görmesi bile, sorgulamaya başlaması için yeterli değildir. Yani, gerek şarttır, fakat yeter şart değildir.

Nitekim seyahat etmenin çok zor olduğu eski dönemlerde, dünyanın her yerinde, en etkili yazılı eserlerin, seyahatnamelerin olmasının sebebi bu farklılıklardır. Seyahatnameyi okuyanlar, oraları görmemişlerdi. Ama okudukça farklılıkları görmüş gibi kavrayanların bir kısmı, bu farklara hayret ediyorlardı. İnsanların en çok hatırladıkları birinci şey, hayret ettikleridir. İnsan için “kendisine yapılan iyiliği değil, kötülüğü hatırlar” derlerse de, bence tam öyle değildir. İnsan, kendisine yapılan iyiliğin de, kötülüğün de, hayret ettiklerini hatırlar.

Dolayısıyla hayret etmek, düşünce geliştirmenin amillerinden birisidir. Ama her hayret eden, düşünce geliştiremez. Hayret etmemiz, sadece düşünmemize zemin hazırlar. Düşünce geliştirebilmemiz için, hayretimize mucip olan sebepleri araştırmamız gerekir.

Diğer yandan, düşünce geliştirmek isteyen bir şahıs, sohbet ettiklerini ve arkadaşlarını seçerken titiz davranmalıdır. Hem kendimizden farklı fikirde olanlarla, hem farklı yaşlarda olanlarla, hem de farklı sosyal konumdakilerle sohbet etmeye gayret ettikçe, düşünce geliştirme şansımız artar. Bu sebeple, gerek iş hayatımızda, gerekse sosyal hayatımızda bu kurala uymanın çabası içerisinde olmalıyız.

Düşünce geliştirmemize yardımcı olacak bir başka gurup da, çocuklardır. Kendi çocuğumuz yoksa bile, çevremizde mutlaka çocuklar vardır. Çocuklar, henüz büyüklerin sahte dünyalarına girmedikleri için, samimidirler. Onlarla sohbet edersek, onların sordukları sorulara hayret ederiz. Onların sorularına gülünç cevaplar verip onları susturmaya çalışırsak, bize hiçbir faydası olmaz. Ama çocukların sorularına (en azından kendi kendimize) tam olarak cevap vermeyi denersek, düşünce geliştirmeye başlamamız ihtimali artar.

Çocukların soru sormalarının temelinde yatan etken, “merak” etmeleridir. Hayret etmeyenlerin soru sormayacağı gibi, merak etmeyenler de soru sormazlar. Çocukların, bizim onlara anlattığımız bazı şeylere karşı sordukları kısa sorular; “niye”, “neden” gibi kelimelerdir. Bizler de, aynı iki kelimeyi kendimize sorarsak, düşünce geliştirmemiz kolaylaşır.

Çocuklar “nasıl” diye başlayan soru pek sormazlar. Nasıl diye sordukları zaman, konular hakkında fikir yürütmeye ve düşünmeye başladıkları döneme gelmişlerdir demektir. Bizim de, ileri seviyede düşünce geliştirmeye geçebilmemiz için, önce, “niye” ve “neden” sorularıyla başlamamız, akabinde de “nasıl” sorusuna cevap aramamız gerekir.

Düşünce geliştirebilmek için, farklılıkları sorgulamak gerekir. Ancak, gerçek anlamda sorgulamayı yapmak çok zordur. Bu nedenle büyük çoğunluk sorgulamaz. Sorgulayabilen az sayıdaki insanların da önemli bir bölümü, sorgulama yapayım derken vesveseye kapılabilirler. Aslında vesveseye kapılanların çoğu, zeki insanlardır. Zeki oldukları için fazla düşünürler. Fazla düşünce, bazen ayrıntıda boğulmamıza neden olur. Bilhassa sosyal konularda ayrıntıda boğulmamız, şeytanın suflelerine uymamıza fırsat verir. Şeytanın sufleleri vesveseye yol açar. Vesvese de kararsızlığa sebep olur. Sorgulama yaptığı konuyu, “mümkün olduğu kadar çok yönden irdeleyeyim, en mükemmel kararı alayım” derken, vesvese, yani fikir kargaşası ortamına düşer.

Bu nedenle, ipin ucunu kaçırmamaya, vesveseye düşüp keşmekeşlik ortamına düşmemeye çalışmalıyız. Bunu temin için, ölçülü ve ahenkli düşünmeye gayret etmeliyiz. Ne kadar çok seçenek olursa, karar vermede o kadar zorlanırız.

Vesveseyi azaltmanın yollarından bir diğeri, konumuzdaki bazı ihtimalleri veya fikirleri seçerek yürümemizdir. Seçeceğimiz ihtimallerin veya fikirlerin, düşündüğümüz konu üzerindeki ağırlıklarını dikkate almalıyız. Çoğunlukla da aklımıza ilk gelen fikir, bizim için daha uygun olandır. Bu nedenle, vesveseye kapıldığımız zamanlarda, tekrar ilk aklımıza gelen fikri değerlendirmeye çalışmalıyız.

Bir başka yol, düşünürken ifrattan ve tefritten kaçınmamızdır. Bunlar uç noktalardır. Uç noktalar, çoğu zaman, bir şeyin en zayıf yerleridir. Dolayısıyla sağlam olmazlar. Bir düşüncenin sağlam olabilmesi için, mukayese ve muhakemenin ölçülü yapılmış olması gerekir. Ayrıca, mantık çerçevesinin dışına çıkmamaya gayret etmelidir.

Ancak, bilhassa hem buluş ve icat konularında, hem de insanlık anlayışının yayılmasında, vesveseye kapılmadan, imkânsızı bile zorlamaya çalışmak faydalıdır. Çünkü bir şeyi geliştirmek için, dengeli düşünmek yeterli olabilir. Ama bazı şeyleri değiştirmek için, imkânsızı zorlamazsak sonuç alma ihtimalimiz zayıflar. Nitekim icatların ve sosyal konularda insanlığın önünü açanlar, imkânsızı zorlayarak düşünen insanlardır.

Şairler, yazarlar ve buluş peşinde koşanlar “ilham” denilen olguya önem verirler. Güzel fikirlerin ortaya çıkması için ilham beklerler. İlham, gerçekten önemlidir. Ama unutmayalım ki, ilham, düşünmeyenlere gelmez. İlhamın gelmesi için, önce düşünmeye başlamak gerekir. Ancak, bu düşünme gayretinin rahmani yönde olması halinde ilhamın gelmesi ihtimali artar.

Sosyal konularda, olayların oluşmasında tek bir etken yoktur. Birkaç sebebin birleşmesi sonucunda olay gerçekleşir. Olayları sonradan irdelemek istediğimizde, bu etkenlerin hepsi aklımıza gelmeyebilir. Bu sebeple, hemen karar vermeyerek konuyu sonradan tekrar ele alırız. Her ele alışımızda, yeni bir şey aklımıza gelir. Aklımıza gelenlerin bir kısmı, o olayın gerçek sebepleri olmayıp bizim kendi vesvesemiz olabilir. Dolayısıyla, irdelemelerimizin bir sonunu alamayız. Bu durumda yapacağımız iş, sosyal olaydaki etkenlerin içerisinden ağırlıklı olanlarını seçmektir. Ancak, etkenlerden sadece birini esas alarak, bütün fikirlerimizi onun üzerinde inşa edersek, en büyük yanılgıya düşeriz.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.