DÜŞÜNCE GELİŞTİRMENİN YÖNTEMLERİ ÜZERİNE 1

DÜŞÜNCE GELİŞTİRMENİN YÖNTEMLERİ ÜZERİNE 1

 

Akıl sahibi hemen her insan, kendisinin, başkasından daha iyi düşündüğünü zanneder. Dışından böyle söylemese bile, içinden geçirir. Eğer öyle olmasaydı, “akıllar pazara çıkmış, herkes kendi aklını almış” özdeyişi oluşmazdı.

Peki, insanlar gerçekten düşünüyorlar mı?

Bu soruya Müslümanlar açısından cevap veren ve adını unuttuğum yaşayan bir Müslüman âlimi şöyle diyor: “Müslümanlar, son dört yüz yıldır düşünmüyorlar, düşündürttürülüyorlar.”

Peki, Müslümanlar bu şekilde iken, diğer insanların düşünmeleri ne durumda diye öğrenmek için, Yüce Yaradan’ın değişmemiş tek kutsal kitabı olan Kur’an’a bakalım. Kur’an’da “hiç düşünmez misiniz?”, “hiç akletmez misiniz?” uyarıları çok sık yapılır. Bizleri yaratan Tanrı’mızın aktardığından anlaşılan o ki, insanların çoğunluğu düşündüklerini zannediyorlar, ama gerçekte düşünmüyorlar.

Nitekim Avrupalıların düşünce geliştirme tarihlerine bakarsak, onların da çok uzun süre düşünemediklerini görürüz. Roma Devletinin Hıristiyanlığı kabul edip, devlet dini haline getirmesinden sonra, 1492 keşiflerinden neredeyse iki yüz yıl sonrasına kadar, düşünce açısından karanlığa gömülmüş gibidirler.

Demek ki, düşünce geliştirmek, cidden zor bir iştir. Öncelikle, özgür bir ortama sahip olmak gerekmektedir.

Pascal, insanların çoğunluğunun düşünmemelerinin sebebi olarak, insanın yaratılışındaki zayıflığını gösteriyor. İnsanların yaratılışındaki zayıflıktan maksat, sahip olduğumuz nefis ise, Pascal’ın tespit ettiği bu etken doğrudur. Ama sebep, sadece nefis değildir. Diğer sebeplerden ikisi, insanların kolaycılığa yönelmeleri ve sabırsızlığıdır. Kolaycılığa kaçanlar, çoğu konuda, başkalarının veya atalarının düşüncelerinden işlerine gelenleri savunmaya meyillidirler. Böyle davranmalarının bir sebebi, savundukları fikirlerde bir terslik olduğunda, suçu başkalarının veya atalarının üzerine atarak kurtulmak istemeleridir. Ayrıca, insan sabırsız olduğu için, çoğu kişi, uzun yolu değil, kestirmeyi sever. Diğer yandan, düşünen insanların bile çoğu, nefislerinin doğrultusunda düşünmektedir.

Hâlbuki Yüce Yaradan, kullarına, ihtiyaçları olan her türlü donanım ve yazılımları vermiştir. Dolayısıyla zayıflığımız, bize verilen donanım ve yazılımları, yerli yerinde kullanmamamızdır.

Kolaycılığı seçme, sabırsız davranma ve nefsimize uyma yapımızın, düşünce geliştirmeye tesirleri hususundaki fikrimizi güçlendirmek için, bu konuda hayattan örnekler verebiliriz.

Şair olduğumuzu farzedelim. Vezin kavramı ve kurallarına bağlı kalarak anlamlı ve beğenilecek şiirler yazabilmemiz için, ilham yetmez, çok düşünmemiz gerekir. Ama hiçbir kurala uymadan ve insanların beğeneceği bir şiir yazmamız için, daha az düşünmemiz yeterlidir.

Yazar olduğumuzu düşünelim. Gramer kurallarına uyarak, anlamlı ve güzel bir üslûpla nesir yazabilmemiz için iyice düşünmemiz gerekir. Bu gayretimize rağmen, okuyucular tarafından sıkıcı bulunabiliriz ve beğenilmemiz ihtimali düşük kalır. Ama kuralsız ve konuşma üslûbunda yazmamız, hem bizi düşünmeye daha az zorlayacak, hem de okuyucular tarafından daha çok beğenilmemizi sağlayacaktır.

Şairlik ve yazarlık konusunda belirttiğimiz bu fikirlerimizin benzerini, müzisyenlik, ressamlık, sporculuk, tiyatro veya sinema senaryosu yazarlığı için düşünmelerini okuyucularımdan rica ediyorum. Bakalım yukarıda söylediğimizden farklı sonuçlara ulaşanlar olacak mı?

Başkalarına zarar vermeden, insanlara faydalı olarak, ahlâk kurallarına uyarak, namuslu bir insan olarak yaşayabilmek için, sadece sabretmemiz yetmez. Çok ince düşünerek hareket etmemiz gerekir. Bu üstün gayretimize rağmen, ailemize ve çevremizdekilere bile yaranabilmemiz ihtimali zayıftır. Ama başkalarına zarar verme pahasına kendi menfaatimiz doğrultusunda yaşamamız için, hem ince düşünmemize gerek yoktur, hem de çevremizdekilerin bizleri takdir etmeleri ihtimali artacaktır.

Düşünmememizin nedenlerine kısaca göz attık. Şimdi, düşünmenin yöntemlerini irdelemeye başlayabiliriz. Düşünmemizi sağlayacak ve geliştirecek konular neler olabilir?

Bu hususlardaki fikrimizi aktarmaya başlayacağımız için, ahlâk kurallarını hiçe sayarak, başkalarına zarar vererek, kendi menfaatlerinin peşinde koşan okuyucumuz var ise, bundan sonrasını okumasına ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Çünkü onlar, kendilerini başarılı gördüklerinden, akıllarının da bizimkinden daha ileri olduğunu düşünürler. Zaten de, bu gibilerin akılları, bizim anlatacağımızdan daha farklı amaçlar için çalıştığı gibi, bizim aktaracağımızdan daha değişik yöntemlerle işlemektedir.

Bizim irdeleyeceğimiz düşünce geliştirmeler; hem sosyal konularda fikir üretimi, hem de icatlar ve buluşlar konusundaki çalışmalar sırasındaki gayretler üzerinedir. Bu iki husustaki düşünme yöntemlerini, iki ayrı konu olarak ayırmadan tahkik edeceğiz.

Düşünce geliştirebilmenin ön şartı, öğrenme arzusu beslememizdir. Öğrenmeyi sevmeyen, başka bir ifadeyle, öğrenmeye bağlanmayan bir insanın düşünce geliştirmesi çok zordur. Geliştirdiği düşüncelerinin de, dayandığı sağlam bir temeli olması beklenmez.

Aklın fikir üretmesi için, bilgiye ihtiyacı vardır. Aklın ışığı, bilgidir. Bu nedenle, düşünmeye başlamak için okumak çok faydalıdır. Ama okuduklarımızın nitelikleri çok önemlidir.

Bir örnek verelim. Bir gün, Endülüs’te bilge bir köylü, sohbet ettiği genç İbni Haldun’a kitap okuyup okumadığını sorar. Okurum deyince, birbirinden farklı fikirlerde kitap okuyor musun der. İbni Haldun, cevap vermek için bir süre düşününce, ona, “sen kitap okumuyorsun” diyerek devam eder. Bu sohbetin İbni Haldun’da çok ciddi etki bıraktığı, sonraki hayatından anlaşılmaktadır.

Bilhassa buluşlar gibi teknik hususlarda öğrenme, sadece kitaplarla sağlanmaz. Bir işi doğrudan yapan insanlarla, zanaatkârlarla konuşmak, onların tecrübelerinden faydalanmak çok iyi olur. Düşünce gücümüzü artırmak için, onların anlattıklarını kendi kafamızda birbirine bağlamaya çalışmalıyız. Bilhassa, ayrıntı gibi görülen hususları birbirine bağlamaya gayret etmeliyiz.

Benim ülkem Türkiye’de halk arasında şöyle söylenilir: “başarı da ayrıntıda gizlidir, şeytan da ayrıntıda gizlidir     “. Başarılı olmak ile şeytanla beraber olmak birbirinden çok farklıdır. Bunları ayırabilmek için, aşağıdaki paragraflarda aktaracağımız hususlara dikkat emmemiz faydalı olacaktır.

Düşüncelerimizde açık olmalıyız. Okuduklarımızı, duyduklarımız, yaptıklarımızı, anladığımızı zanneder, üzerinde düşünmezsek, hata yapmış oluruz. Düşünen insan ile düşünmeyen bir kişiyi ayıran konulardan birisi budur. Düşünmeyen insan anlaşılması çok zor konularda bile, “bunda anlamayacak ne var” der. Ama ayrıntı sorulunca cevap veremez. Düşünen insan ise, “pek bir şey anlamadım” der ve çoğu insanın anladığını zannettiği konuların ayrıntılarını sorgulamaya başlar.

Düşünmemizi sağlayacak yöntemlerden birisi de, yeni gördüğümüz varlıklara hayranlıkla bakmamızdır. Yeni gördüklerimizin çevremizde daha önce var olanlarla farklarını mukayese ederek düşünmeye başlayabiliriz. Bilhassa, yeni gördüklerimizi zıtlarıyla karşılaştırmayı mutlaka yapmalıyız. Zıtlarıyla karşılaştırma yapmıyorsak, aralarındaki farkları mukayese etmiyorsak, düşünmüyoruz, sadece bakıyoruz demektir.

Yeni şeyleri daha çok görebilmek için, daha çok seyahat etmek faydalıdır. Her gittiğimiz yeni yerlerde gördüklerimizi, yaşadıklarımızı kendi beldemizdekilerle kıyaslama yapmamız, düşünme ihtimalimizi artıracak, düşüncelerimizin ufkunu açacaktır. Gittiğimiz yeni yerlerde, oranın tarihi yerlerini, müzelerini dolaşmamız faydalı olur. Ancak, bu ziyaretlerde sadece bakıp geçersek, düşünmemize bir yararı olmaz. Hem karşılaştırma yapmalıyız, hem de o dönemde neden öyle olmuş olabileceğini düşünmeye çalışmalıyız.

Diğer taraftan, yeni gittiğimiz yerlerin seçimi de önemlidir. Eğer kendi beldemize benzeyen yerlere gidersek, faydasını göremeyiz. Gittiğimiz yerlerde, yalnızca fikren kendimize benzeyen insanlarla temas kurarsak, düşünme geliştirme ihtimalimiz sıfıra yakın olur. Çünkü mukayese edebileceğimiz bir farklılık yoktur. Bir köyden başka bir köye giden veya farklı büyük bir beldeye gitse bile, hep kendi fikri ve siyasi anlayışına uygun insanlarla görüşenler, düşünce geliştirdiklerini zannedebilirler, ama farklı düşünce oluşturama ihtimalleri çok düşüktür.

Bir kimsenin düşünce geliştirmeye başlaması, gittiği yerlerde, umduklarıyla buldukları arasında fark olması ve bu farkın, farkına varmasıyla gerçekleşir. Tek olan Tanrı’nın insana verdiği önemli özelliklerden birisi olan, farkına varma kabiliyetimizi kullandıkça, düşünce geliştirmemiz çoğalır.

Bir kişinin, başkalarından daha fazla düşünce geliştirebilmesi için, hem okuması hem de farklı diyarları dolaşması gerekir. İki yönlü gayret olunca, farkına vardığımız hususlar çoğalır. Nitekim İbni Haldun, Yunus Emre gibilerin birbirinden çok farklı bölgeleri dolaşmadıklarını, değişik fikirdeki insanlarla sohbet etmediklerini düşünelim. Bu durumda, bugün bildiğimiz fikirlerini üretebilirler miydi? Yoksa adlarını hiç bilmediğimiz sıradan yazar olmaları ihtimali, kuvvetli mi olurdu?

Oturduğu yerden, sadece okuyarak fikir geliştirenle, hem okuyup hem dolaşarak farklı insanlarla temas edenlerin düşünce üretmeleri bir olur mu?

Hem okuyan, hem dolaşarak farklı kişilerle temas kuran, bunlara ilaveten de, geliştirdiği fikirleri uygulayan veya uygulatan bir insanın düşünce üretim kapasitesinin, aynı yetenekteki diğer insanlara göre daha üst seviyede olacağı açıktır.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.