DANIŞMA MECLİSİNİN ÜYELERİNİN ÖZELLİKLERİ

DANIŞMA MECLİSİNİN ÜYELERİNİN ÖZELLİKLERİ

 

Kur’an, Allah’ın yanında bulunanları hak eden inanan insanların bazı özelliklerini Şura Suresinin 36-39 uncu ayetlerinde şöyle sıralar.

İnanıp, Rablerine güvenenler,

Büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınanlar,

Öfkelendikleri zaman bile affedenler,

Rablerinin çağrısına gelerek namaz kılanlar,

İşlerini aralarında şura ile yapanlar (istişare edenler)

Kendilerine Allah’ın verdiği rızıktan hayredenler,

Bir zulüm ve saldırıya uğradıklarında birleşerek karşı koyanlar.

Ayetlerde, yukarıda kısaca belirtilen özelliklere sahip müminlerin, işlerini, aralarında meşveret ederek gördükleri anlatılır. Meşveretin ne kadar önemli olduğunu Ali İmran Suresinin 3/159uncu ayetinden de anlıyoruz. Bu ayette Yüce Yaradan, Cebrail aracılığıyla vahiy gönderdiği peygamberine bile, yapacağı işleri ashabına danışmasını emretmiştir. Hâlbuki Allah, bu isteğini Kur’an ayeti olarak kaydettirmeyip, yine Cebrail vasıtasıyla veya başka bir yolla, nasıl hareket etmesi gerektiğini, peygamberine söyletebilirdi. Ama böyle yapmayıp, bütün insanlara yol göstermek için, açıkça ve Kur’an ayeti olarak ifade edilmesi, Yüce Yaradan’ın danışmaya (şura) verdiği önemi göstermektedir.

Ali İmran Suresi 159uncu ayetinin, bize anlatmak istediği bir başka husus daha vardır. Yüce Yaradan’ın, bir taraftan peygamberine vahiy gönderirken, diğer yandan da ashabına danış demesi, hangi konularda meşveret yapılabileceğini açıkça belirtmek içindir. Ayetten anlaşıldığına göre, vahiy dışındaki meselelerde meşveret yapılmalıdır. Nitekim Hz. Muhammed, yaptığı Bedir, Uhud ve Hendek Savaşlarında, sahabesiyle istişare etmiş ve kendi fikrini değil, çoğunluğun görüşünü uygulamıştır.

Bu demek değildir ki, meşveret sadece Kur’an ayetleri dışındaki hususlarda yapılır. Hz. Peygamber vefat ettiği için, sorulacak ilk kaynak kalmadığından, insanlar aralarında, Kur’an ayetleri hususunda istişare edebilirler. Ancak bu istişareler, amir hükmü net olmayan ve insanların uygulamalarına bırakılmış hususlarda olmalıdır. Kuralların net olduğu, yani Yüce Yaradan’ın apaçık bir şekilde bildirdiği hükümlerde meşveret yapılması yanlıştır. Kur’an’daki net ifadelerle belirtilen hükümler tartışılmaz, sadece uyulur. Uyamamışsak, sonucuna katlanırız. Demek ki, yapılan istişareler ve danışılarak alınan kararlar, Yüce Yaradan’ın koyduğu kuralların esaslarına aykırı olamaz.

Yapılan meşveretlerde güzel sonuçların elde edilebilmesi için, istişarelerin hür ve güven ortamı içerisinde yapılması gerekir. Danışılanların kendilerinin de olgun insanlar olmaları şarttır. İşte, Şura Suresinin 36-39uncu ayetlerinde belirtilen özellikler, böyle bir ortamı sağlamak içindir.

Yüce Yaradan’a inanıp güvenenler, kendilerini özgür hissederler. Dünyevi nimetler onları etkilemez. Böyle vasıflara sahip insanlardan oluşan danışma meclisleri de, güven içerisinde toplanır, huzur içerisinde ve adaletli karar verir.

Kur’an ayetlerine baktığımızda, sayısı az olan bazı net hükümlerin dışında, bizleri sınırlandırmadığını görürüz. Dolayısıyla Kur’an, bizlere hüküm verebileceğimiz geniş bir alan bırakmıştır. Böylece Yüce Yaradan, bizlerin hayatını kolaylaştırmak istemiş olabilir.

Meşveretlerde, bazen oy birliği sağlanır. Ama çoğu zaman ittifak olmayabilir. Bu durumlarda çoğunluğun kanaatine uyulur. Bazen karar vermek zor olur. Böyle zamanlarda, Kur’an’ın bütününde anlatılmak istenilene göre karar vermek gerekir. Eğer karar verilmesi gereken konular, delile isnat edilen hususlar ise, daha kuvvetli olan delile uyulmalıdır.

Kur’an’daki meşveret emirleri, insanları, kâmil kişi olmaya yönlendirmeye çalışır. Böylece, toplum düzenini ve hukukunu sürekli muhafaza etmemize imkân verir. Bütün bunlar, kâmil insanlara ve onların düşüncelerine verilen önemi göstermektedir.

Kur’an, meşveret edilmesini bir öğüt şeklinde değil, emir şeklinde ifade etmiştir. Bu şekilde bahsedilmiş olması, istişarenin, cemiyetin huzur ve mutluluğu için ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu göstermektedir. Danışılacak kişilerde aranılan özelliklerin sıralanması da, bu düşüncemizi pekiştirmektedir.

Tek olan Tanrı’yı henüz gereğince kavrayamamış toplumlar olabilir. Bu gibi toplumlarda, istişarelerin kimlerle yapılabileceği hususunda karar verebilmek için, ayetlerde bahsedilen vasıfların Yüce Yaradan’a iman dışındakileri, onlara uygulamak gerekir. Meselâ, değişik tanrılara inanan bir toplumdaki şahıs, inandığı tanrısına, yalan söylememe konusunda verdiği sözü tutuyorsa, istenilen özelliklerin birçoğuna sahip demektir. Veya Buda’nın gösterdiği yolda yürümeye gayret ettiği bilinen bir Budist, istişare heyetine katılmaya hak kazanmış olur.

İstişare heyetine girebilecek vasıflara sahip insanların sayıları çok olduğunda, danışma meclisi için ayrıca seçim yapılmalıdır. Bu seçimlerde aranılacak farklı özellik, istişare edilecek konu hakkında daha çok bilgi sahibi olunmasıdır.

Günümüzdeki demokrasi sisteminde; danışma meclisi, seçim ve istişare gibi konular esas alınır. Ama danışma meclisine seçilecek insanlardan istenilen özellikler, Kur’an’daki tanımlardan çok farklıdır. Bu durum çok önemli bir farklılıktır. Belki de, demokrasi anlayışının, “insanların şimdiye kadar bulabildiği en iyi sistem” olarak tanımlanmasına rağmen, başarısız olmasının temelinde, Kur’an’daki tanımlara uymayan bu farklılık vardır.

Demek ki, insanlığın huzurunu sağlamak, insanların güven içerisinde yaşamasını temin etmek için, danışma meclisine seçilecek insanlarda aranılacak vasıflar çok önemlidir. Danışma meclisine girmeyi hak etmek için, o insanın soyu, dini, bir guruba mensup olup olmadığı gibi hususlar önemli değildir. Yazımızın başlangıcında yayınladığımız Şura Suresinin 36-39uncu ayetlerinde bahsedilen vasıflara göre değerlendirme yapmamız, bizi güzel geleceğe taşıyacaktır.

Allah’ım, hak ve adaleti tesis etmek maksadıyla, emaneti ehline verebilmemiz için, bizlere zihin açıklığı ve irade gücü ver.

Allah’ım, bize tevdi edilen görevleri layıkıyla yapabilmemiz için de, bizlere mücadele azmi, sabır ve sebat ver.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.