AVUKAT SAYISI İLE EŞİTSİZLİK VE KALKINMA ARASINDAKİ BAĞ
Demokrasi ile idare edilen ülkelerin meclislerinin üyelerinin yapısına bakıldığında, en çok hukukçuların olduğunu görürüz. Elbette üyeler sürekli değiştiği için, hukukçuların oranları da değişmektedir. Fakat ABD dâhil, ülkelerin çoğunluğunda bu oran %35-45 arasında değişmektedir. ABD’nin 45 başkanından 26sı hukukçudur.
Kanunları meclislerin yaptığı düşünülünce, bu durum gayet normal karşılanabilir. Ama yapılan kanunların çoğunun kolay anlaşılmayan muğlak ifadelerle ele alındığı görülmektedir. Kanunların dili, çoğunlukla, halk arasında kullanılmayan eski kelimelerden oluşmaktadır. Bu sebeple, aynı kanunu yorumlayan hukukçular arasında algılama farkı oluşmaktadır. Ayrıca, eğitim görmüş insanların bile anlamakta zorluk çektiği kanunlar vardır.
Çıkarılan kanunların muğlak ve anlaşılması zor ifadelerden oluşması, insanların, davalarında avukat tutmalarını zorunlu hale getirmektedir. Bu durumda avukatlık kurumundan beklenen, ülkedeki adaletin tesisine yardımcı olmasıdır. Zaten çoğu ülkede çıkarılan yasalar, siyasetçilerin halka şirin görünme isteklerinin etkisiyle, fakirleri ve orta hallileri korumaya yöneliktir. Dolayısıyla avukatların, kurulmuş olan bu yasal sisteme yardımcı olmaları beklenir. Fakat maalesef, uygulamalara bakıldığında, gerçeklerin böyle olmadığı kanaati oluşmaktadır. Aksine, beklenilenin tam tersine bir ortamın oluşmasına sebep oldukları kanaati yaygındır.
Avukatların çalışma ortamlarını incelediğimizde, halkta oluşmuş olan bu kanaati destekleyen bulgulara ulaşmaktayız. Avukatlar, ya bir kurumun ve firmanın personeli olarak çalışmaktadırlar veya kendi kurdukları şahsi firmalarının hesabına çalışmaktadırlar. Firma sahibi olanların büyük çoğunluğu, tamamen kendi menfaatleri için çalışmaktadır. Kurumun elemanı olarak çalışan avukatlar, mahkemelerde, kendi kurumlarının menfaatlerini kollamakla yükümlüdürler. Aksini yaptıkları veya yeterince koruyamadıkları zaman işlerini kaybederler, yerlerine yenileri gelir. Bu sebeple avukatlar, fakirleri, orta hallileri ve hakkı değil, kendi çıkarlarını korumak zorundadırlar.
Durum böyle olunca, ülkedeki adalet uygulaması aksamaktadır. Bu aksaklığın en önemli müsebbibinin de, avukatlar olduğu anlaşılmaktadır. Avukatların sebep olduğu bu adaletsizlik, sadece zenginlerin korunması, fakir ve orta hallilerin ezilmesi hususunda olmamaktadır. İnsanlar arasındaki herhangi bir sosyal anlaşmazlıkta, yaralama ve cinayet gibi konularda da avukatlar, kendi menfaatlerine göre savunma yapmaktadırlar. Hâlbuki onlardan beklenen hakkı savunmalarıdır. Avukatlar, haklıyı değil de, kendilerine daha çok kazanç sağlayanı savundukları sürece, ülkedeki adaletsizliğin artacağı bir gerçektir.
Avukatlık sisteminde görülen bir başka hata daha var. Avukatların kurduğu yasal sistem, zarar ortaya çıkmadan önce davranışları engellemeye çalışmamaktadır. İş işten geçtikten sonra devreye girerler. Zarar verenleri yargılamaya yönelirler. Fakat bu yargılamayı da, yukarıda bahsettiğimiz gibi, kendi menfaatleri doğrultusunda yaptıkları için, adaleti tesis etmeye bir faydası yoktur.
Zarar ortaya çıktıktan sonra yargılama yöntemi, bütün ülkelere çok pahalıya mal olmaktadır. Dolayısıyla insanlığa maliyeti çok yüksektir. Çünkü bilindiği gibi, zaten büyük şirketler ve zenginler sürekli olarak avukat bulundururlar. Hattâ bazılarının avukatlar ordusu vardır. Bu ordunun görevi, hakkı tesis etmek ve adaleti sağlamak değildir. Büyük şirketleri ve zenginleri kollamaktır. Onların yargılanmalarını önlemektir. Bunu başaramadıkları takdirde ceza almadan kurtulmalarını sağlamaktır. Avukatlar böyle yaparak, sadece zenginlerin değil, kendi cüzdanlarını da kabartmaktadırlar.
Avukatları aracılığıyla, sürekli olarak adaletin pençesinden kurtulanların, kendiliklerinden insafa gelip, insanları ezmekten vazgeçmelerini beklemek saflık olur. Aksine kazançlarını daha çok artırmak için, daha fazla gaddarlaşmaları ihtimali kuvvetlidir. Çoğu zaman gaddarlaşmalarına bile gerek yoktur. Çalıştırdıkları zeki avukatları, onlara daha kolay yollar önereceklerdir.
Aslında, her insan kendi hayatında, bu durumu müşahede edeceği olaylar yaşamaktadır. Toplum içerisindeki sayıları çok az olan güçlüler, avukatları vasıtasıyla güçlerine güç katmayı sürdürmektedirler. Büyük çoğunluğu teşkil eden fakir ve orta halliler ise, giderek zayıflamaktadırlar. Her okuyucunun kendi yaşadıklarına bakarak vereceği, onlarca örnek vardır. Bu nedenle, biz örnek vermeyeceğiz.
Avukatlık sisteminin bu uygulamalarının, ülkedeki eşitsizliğin artmasına nasıl etki yaptığına bakalım. Durumu anlamak için, rakamlara kısaca göz atalım. ABD’deki avukat sayısının nüfusa oranı, Japonya’dakinin 17 katıdır. Bilindiği gibi ABD, gelişmiş ülkeler içerisinde, eşitsizliğin en fazla olduğu ülkedir. En zengin %10 ile en fakir %10 arasındaki gelir farkı 18 kat civarındadır.
Türkiye’deki avukatların sayısı da, her yıl hızla artmaktadır. Nüfusa oranlanınca, Türkiye’deki avukat sayısı, ABD’ninkilerden 3 kat fazladır. Türkiye, en zengin ve en fakir %10 arasındaki fark açısından, OECD ülkeleri içerisinde en kötü ilk üç ülke arasında yer almaktadır. Gençlerdeki yoksulluk oranı açısından ise, daha kötü durumdadır. OECD ülkelerinin en yoksul gençleri Türkiye’de yaşamaktadır. Türkiye’de, OECD ortalamasının iki katından fazla yoksul genç vardır.
Rakamların dili gösteriyor ki, dünyada avukatların sayısı artarken eşitsizliğin oranları da artıyor. Tarih içerisinde, avukatlık mesleğinin olmadığı, insanların kendi savunmalarını kendilerinin yaptığı dönemlerdeki eşitsizlik hakkında elimizde veri yok. Ama günümüzden sadece 50 yıl öncesine baktığımızda bile, eşitsizliğin günümüzden daha az olduğunu görmekteyiz. En azından insanların aldıkları ücretler arasındaki eşitsizlik, günümüzdekinin çok azı durumunda. Nitekim ABD’de 1965 yılında en üst yöneticinin elde ettiği gelir, tipik bir işçinin 24 katı iken, bu rakam 2010 senesinde tam 243 katına çıkmış.
Avukatların sayılarındaki artışla birlikte, avukat başına düşen kazançlarda da, diğer mesleklere göre, artış yaşanmaktadır. Bu durum, zeki insanların, mühendislik ve temel bilimler gibi alanları seçmek yerine, hem eğitimi hem de ifa edilmesi daha kolay olan avukatlığa doğru meyletmelerine sebep olmaktadır. Ülkenin zeki insanlarının, mühendislik ve temel bilimlerden uzaklaşmaları, o ülkenin kalkınma mücadelesini olumsuz yönde etkilemektedir.
Zaten bir ülkedeki eşitsizlik, o devletin halkının kalkınmasını olumsuz etkilemektedir. Çalışanları gayrete getirecek isteklendirmenin sağlanması, zorlaşmaktadır. Dolayısıyla, eşitsizliğin arttığı ülkelerdeki kalkınma, ya azalmakta ya da halka yansımamaktadır.
Eşitsizliğin daha az olduğu ülkelerin politikacıları, karar alırlarken, eşitsizliğin çok olduğu ülke idarecilerine göre daha rahatlar. Aldıkları kararların uygulanması ihtimali de, daha yüksek. Bu durumun sebeplerinden birisi de, eşitsizliğin az olduğu ülkelerdeki avukat sayısının azlığı ve avukatlarının içerisinde hukukun üstünlüğü prensibine uyanların oranlarının fazlalığıdır.
Yukarıdaki aktarılanlardan anlaşıldığı gibi, ülkeler kalkınmak ve eşitsizliği azaltmak istiyorlarsa, eğitim sistemlerini gözden geçirmekle işe başlamalıdırlar.